Faiz Yasası nihayet Bakanlar Kurulu’ndan geçti ve mecliste de ivediliği alındı.
Komitede görüşülmesiyle yeni yılın ilk günlerinde hayata geçmesi bekleniyor.
Konu uzun süredir mahkemelerde biriken dosyaların hafifletilmesi ve toplumsal iflas ve buhranları bir nebze olsa da hafifletmesi beklentisi nedeniyle önemli.
Bu kadar uzun süren tartışmalara neden olmasının temel sebebi ise, hükümetin siyasi kaygıları.
Türlü partizanlık ve vaatle popülizm yapan hükümet, ekonomiyi doğrudan ilgilendiren bir konuda haftalar süren tartışmalar yaşadı.
Çünkü birikmiş borcu olan hatırı sayılır bir kitleyi maksimum düzeyde tatmin etme önceliğini koydu önüne.
Genel bankacılık sistemini bile bunun gerisinde bıraktı.
Şimdi hayata geçecek olan ilk konu, dava süreci başlamış ya da hüküm giymiş olan borçları kapsıyor. Buna kredi kartları da dahil.
Borçlar belli bir aritimetik şeklinde kademelendirilerek indirime tabi tutulup taksitlendiriliyor.
Ancak konu bununla da bitmiyor.
Sonuçta bu borcu zaten ödeyemeyecek durumda olanlar zaten bu sorunlarını yine çözemeyecek.
Ancak bundan sonra kredi alacak olanlarla ilgili de yeni bir durum ortaya çıkmayacak. Aynı şartlar ve yüksek faiz oranlarıyla krediler işlemeye devam edecek.
Oysa sorun zaten bu yapının kendisi.
Uzmanlar bu konuyla ilgili hükümet ve Merkez Bankası’nın birlikte üreteceği formüllerle çözüm yaratılabileceğini söylüyor.
Bunun yanında mahkeme süreçlerinin ve icraların hızlandırılması için hukuki zeminde adım atılmaması durumunda bu dosyalar yeniden birikmeye ve sorun katlanmaya yine devam edecek.
Faiz yasası olarak kabul edilen bu düzenleme sistemin kendisine yönelik şimdilik bir çözüm getirmiyor. Ancak bir yerden başlanması açısından olumlu bir adım olarak nitelendirilebilir.
Özellikle bu yasanın geçirilmesine paralel gerekli diğer adımlar konusunda da irade gösterilmesi gerekiyor.
Zira ekonomi uzmanları 2012’nin 2011’den daha iyi bir yıl olmayacağı konusunda hem fikir.
O kadar ki, Bankalar Birliği Genel Sekreteri, açıkça “borçlanmayın” diyor, işi kredi vermek olmasına rağmen.
Biz kendimize özgü yapımız içinde gelecek projeksiyonları yapıp tedbirler üretmek konusunda çok da iyi bir sicile sahip değiliz.
Ancak bir yerden başlamak lazım.
Ümit edelim ki, hükümetin gerçekten uğraştığı bu tasarı sırf popülizm önceliğinden kaynaklanmasın genel sistemin kendisine dair de bir hassasiyet barındırmış olsun.
Yine de dedikodu köşelerinde Merkez Bankası Müdürü’nün değiştirilmesi ile ilgili ortaya atılan iddialar, Merkez Bankası’nın özerkliği açısından düşündürücüdür.
Konuyla doğrudan bağlantısı olmasa da niyet ve tavır açısından düşündürücüdür.
Merkez Bankası’nın özerkliğinin gölgelenmesi ve siyasilerin popülizm öncelikleri ya da ekonomik aklın önüne geçen her tavır sonuçta bu toplumun bütününe zarar veriyor.
Sadece bugününe değil, yarınına da…