FAİZLER VE MALİ SEKTÖR VE ‘MASKARA DEVLET’?!.

Sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın temel koşullarından biri, yerli kaynaklara dayanmasıdır. Bunun için de yerel tasarrufların yerel bankalarda birikmesi ve yerel bankaların da uygun koşullarda ekonomiyi fonlaması gerekiyor. Diğer önemli gereksinimler d

 

 

 

Sürdürülebilir ekonomik kalkınmanın temel koşullarından biri, yerli kaynaklara dayanmasıdır. Bunun için de yerel tasarrufların yerel bankalarda birikmesi ve yerel bankaların da uygun koşullarda ekonomiyi fonlaması gerekiyor.

Diğer önemli gereksinimler de, mali sektöre güven duyulması, hükümetlerin ekonomiyi destekleyici ve istikrarlı kararlar almasıdır.

Yabancı sermaye girişi ekonomide tetiklemeler yapabilir ancak kalkınmayı yabancı sermayeye bağlamak, güvenli bir strateji değildir. Yabancı sermaye uygun koşulların ve yatırım iklimlerinin olduğu pazarları dolaşır; yabancı sermaye yatırımları yerelleştiği zaman ekonomi için uzun erimli bir kapasite olarak hesaplanabilir.

Kuzey Kıbrıs’ta, hükümetin istikrarsız ekonomi kararları, yerel kaynaklı mal ve hizmet üretimini yok etmektedir. Ayrıca, Türkiyeli yatırımcıların kendi hükümetleri tarafından hormonlanıp Kuzey Kıbrıs’a gönderilmesi, Kıbrıs Türk hükümetinin de bu yatırımcılara, kendi yatırımcısına sağlamadığı olanakları sunması, yerel sermayeyi haksız rekabet koşullarında tüketmektedir. Dolayısıyla, Kuzey Kıbrıs’ta kalkınmada sürdürülebilirlik yok…

Üstüne üstlük, hükümet mali sektörü iki-de-bir ellerse, yaratılan güvensizlik nedeniyle, durum daha da olumsuz olur. Şimdi gündemde çek yasası ve faizler konusu var… Hükümetler, çek yasasını defalarca ellendi, hala daha uğraşıyorlar. Ama, hala daha devlet, çeki güvenilir bir mali evrak haline getiremedi ve çekle dolandırıcılık piyasada yaygın bir cürümdür.

Hükümet bir de faizlerle ilgili bir çalışma başlattı. Bu çalışmanın uzaması, yarattığı belirsizlik nedeniyle, ekonomiyi olumsuz etkilemekte, pazar faaliyetlerini geriletmektedir. Ayrıca, bu süreç içinde, kendilerini ‘faiz mağduru’ olarak tanıtan bir grup yurttaşın, mali sektörün ana unsuru olan bankaları ‘soyguncu, kan emici, insafsız…’ gibi nitelemeleri, banklara olan güveni sarsmaktadır. Bu güven sarsılınca, yerel tasarruflar, yerel bankalarda birikmeyecek, dolayısıyla da yerel yatırımlar yerel bankalar tarafından fonlanamayacak… Ve, sürdürülebilir ekonomik kalkınmadan bahsetmek bir fantezi olacak…

Yerel bankalara güven kalmayınca, yabancı sermaye bankaları devreye girecek, mali sektörde kriz, yerel bankaları bitirecek, finansman sektörü de yabancıların eline geçecek… Bu gelişme, yaratılan faiz kargaşasının sonuçlarından biri olacak. Bir başka sonuç da, hükümetin aldığı istikrarsız ve akılsız ekonomi kararlarına karşı, yerel bankaların kendini korumaya alması olacak. Bu da, onların yurttaş tasarrufuna ödediği faiz ile, borçlanacak yurttaşlardan alacağı faiz makasını büyütecek; yerel tasarruf yerel bankaya gitmeyeceği gibi, borçlanmalar da pahalı olduğu için yerel bankalardan olmayacak. Ve KKTC yurttaşları, maddi ve manevi tüm varlıklarıyla, yabancı sermaye bankalarının ipoteğine girecek…    

Bu faiz yasasının, şu anda tartışılan gerekçeleri ile ellenmesi ekonomi için bir tehdittir. Faiz mağdurları diye işin başını çekenlerin, kendi ihmal ve kusurları sonucu girdikleri mali kriz nedeniyle yüksek faiz ödemekle karşı karşıya kaldıkları söylenmektedir. Öyleleri var ki, yatırımları için yurttaştan topladıkları para ve bankalardan aldıkları kredileri, kendi ve eşlerinin kullanımı için aşırı lüks arabaları uçak kargo ile getirttikleri söylenmektedir. Kendi ihmal ve kusurları sonucu bankalara ve yurttaşlara karşı mükellefiyetini yerine getirmeyenler, borçlarını ödemeyenler, nasıl bakılırsa bakılsın, ‘dolandırıcılık’ fiili işlemiş sayılır.

Borç faizi altında ezilen günahsız mağdurlar da var, doğrudur… Sel felaketi Güzelyurt insanını ekonomik olarak vurdu, KTHY’i kapatan UBP hükümeti hem çalışanlarını hem de turizmcileri vurdu… Önemli bir hastalığa tutulmuş, gelirinden olmuş faiz mağdurları da var… Benzeri bir çok  örnekler var; bu günahsız ve kusursuz faiz mağdurları bir yana… Bu gibi durumları, borçlu, banka ve hükümet dosya dosya incelesin, çare bulunsun… Ama, sağlıksız restoranını belediye kapattı diye kendini faiz mağduru gösterenler, topladığı ve borçlandığı paraları taahhüt ettiği işe yatırmayıp da lüks hayat içinde tüketen ve dolayısıyla yüklü faiz borcu oluşanlar ve benzerleri başka yana… Popülizm yapılmamalı; günahları kendi boyunlarına… Yok eğer, günahsız - günahkar hepsi aynı ise ve hükümet böyle yönetecekse bu konuyu, devleti sorgulamak gerek.

Sosyal Sigorta ödemelerini yapmayanlara af, kaçak işçilere af, kaçak işverenlere af, vergisini ödemeyenlere af, belediyelere harç ve vergilerini ödemeyenlere af, elektriği ödemeyenlere af, faizlerini ödemeyenlere af… Borcuna - harcına sadık yurttaşlar aptal ve enayi, dolandırıcılar akıllı ve açıkgöz… Demezler mi adama, devleti maskaraya çevirdiniz diye?!.

Zaten ne idüğü belli olmayan bir devlet, maskaraya dönse kaç yazar mı demeli?!.  Ve böyle bir devletin vatandaşı olarak sayılmayı neylemeli?!..

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri