Anayasa değişikliğine ilişkin referandumu nedeniyle, bir kez daha kamplara bölündük.
‘Evet’çiler...
‘Hayır’cılar...
Elbette kimimiz ‘Evet’ diyeceğiz, kimimiz ‘Hayır’.
Kimimiz sandığa gitmeyecek, kimimiz henüz kararsız.
Her birimizin, tutumumuza ilişkin nedenlerimiz, gerekçelerimiz var.
Ve bu farklı tutumların haklısı, haksızı ya da doğrusu, yanlışı yok.
Ya da şöyle söyleyelim, çünkü böylesi daha iyi galiba; bu farklı tutumların haklısı da haksızı da, doğrusu da yanlışı da sübjektif.
Çünkü önümüzde duran, bir matematik denklemi değil.
Geçici 10. Madde tartışmaları...
Vicdani ret meselesi...
Ülkeler arasında yapılan antlaşmaların durumu...
YÖDAK’ın konumu ve üniversitelerin özerkliği konusu...
Yapılan değişiklikler makyajdı, değildi...
Söz konusu değişiklikler, yasalarla da düzenlenebilir miydi düzenlenemez miydi?
Vesayet rejimi pekişir mi pekişmez mi?
Yargıç sayısındaki değişiklik Yüksek Mahkeme’yi siyasileştirir mi?
‘Evet’ aslında mevcut düzene bir onay mı?
Yoksa acaba ‘Hayır’, 1985’e ‘Evet’ demek mi?
O kadar çok soru var ki etrafta dolaşan, ve tabii bir o kadar da farklı cevap, yorum, düşünce...
Ve daha da vahimi, etrafta dolaşmakta olan bu farklı yorumlar, farklı düşünceler, hiçbir noktada buluşamıyor.
Yağ ve su misali, kesin ve keskin biçimde birbirinden ayrılıyor.
Herhangi bir ‘kampa’ dahil olmayan ve gerçekten de bu Anayasa değişikliğinin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu anlamaya çalışan vatandaş ise tam bir şaşkınlık içerisinde.
Siyasilerin her biri başka şey söylüyor.
‘Kanaat önderi’ olarak gördüğümüz insanların her biri bir başka şey söylüyor.
Ama bence en önemlisi, hukukçuların her biri bir başka şey söylüyor.
Konu Anayasa ise, yani bir hukuk metni ise, bizim için esas referans sayılabilecek yeterlilikteki insanlar hukukçularken, onların savundukları arasında da uçurumlar var.
Aynı maddeye bir ak derken öteki kara diyor.
Peki söyler misiniz, vatandaş kimin yorumunu kendine referans alacak?
Anayasa değişikliği konusunda sürmekte olan tartışmalar öyle bir noktaya ulaştı ki, bu aşamada kimse ötekini ikna edebilecek durumda değil artık.
Her kim bu konuda bir yorum yapmaya kalkarsa, öteki kampın ‘neferleri’ anında karşı ‘saldırıya’ geçiyor.
‘Evet’ diyorsanız falancısınız, ‘Hayır’ diyorsanız filancı...
Seviyesi gitgide düşmekte olan bir tartışma...
Demokratik değerleri hiçe sayan, karşılıklı dayatmacı tavırlar...
Sürekli birilerinin diğerlerini aşağıladığı bir ortam...
İnsan doğasıdır, karşımızdakini kendi düşündüğümüz gibi düşünsün diye ikna etmeye uğraşırız çoğu zaman.
Kendi argümanlarımızı ortaya koyar, iddialarımızı kuvvetli kılacak malzemeyi sunar ve ikna etmeye uğraşırız, bizim gibi düşünmeyeni.
Ama Anayasa değişikliği konusunda, bu şekilde bir duruş sürdüren üç-beş kişi hariç, geriye kalanlar hepsi, ‘ikna’ niyetinde ya da derdinde falan değil maalesef.
Dert, ‘ne yaparım, nasıl ederim de karşı kampı döverim?’ derdi esasen.
Böylesi sağlıksız bir ortamda, böylesi tahammülsüz ve de politize olmuş bir ortamda, sağlıklı bir tartışma şansı hiç ama hiç yok.
Olan, vatandaşın bilgi edinme hakkına oluyor...
Hangi sebeple olursa olsun kimin, vatandaşın bu hakkını böylesi çirkin bir tartışma ortamı yaratarak gasp etme hakkı var?
Söyler misiniz?