Bir süre gündemden kopmayı başarabilirseniz eğer, aranıza mesafeler koymayı, geri döndüğünüz zaman, herşeyin ne kadar da anlamsız göründüğünü fark edersiniz.
Tüm bu oy kavgaları, atılan çamurlar, çirkinleşen söylemler, öylesine boştur, öylesine gereksiz.
Öylesine zararlı...
Biz birbirimizi bilen kırk Derviş, yine sokaklarda omuz omuza mücadele vereceğiz şiddete, haksızlığa, dayatmaya karşı.
Barışa dair umutlarımızı birlikte tutuşturacağız yine.
Ortak vatanın ortak dostları ile hep beraber, güzel günlere kaldıracağız bodirilerimizi.
1 Mayıs’larda yine biz haykıracağız emeğin yüceliğini.
8 Mart’larda birlikte arayacağız dostlar haklarımızı.
Dünya Barış gününün tarihi bir bize anlamlı gelecek. Belki tarih o muydu, bu mu, diye yine aramızda biz didişeceğiz.
Tek biz bulanacağız gökkuşağı renklerine, kadınlı erkekli.
Yine birlikte söyleyeceğiz Ciao Bella’yı, hınca hınç meydanlarda, sol yumruk havada.
Nazım’ın, Can Baba’nın, Aruba’nın mısralarında bulacağız kendimizi, birbirimizi, sevdalarımızı.
Birleşik Kıbrıs ise biricik düşümüz, gelin bunun önündeki engelleri kaldıralım birlikte, birbirimizi yaralamak yerine.
40 yıldır değişmeyen kaderimizin sorumlusu hep başkası değil, bu sistemi biz yarattık, biz besliyoruz, besleniyoruz.
Verilecek bir kavgamız varsa, her ankette birinci gelen adaya karşı verelim.
Yeni bir müzakere süreci başlıyor yakında. Bu artık son olsun umuduyla, bu işi bitireceğine inandığımız adaya oy verelim gelin 19 Nisan’da.
Görünen köy belli, bu işin ikinci turu var.
‘Çözüm amma’cılar diyorduk bir zaman hani meydanlarda. Hatırlıyor muyuz?
Evet, evet, işte onlara karşı birleşelim ikinci turda. Bırakalım parti rozetlerini, sorumluluk alalım, geleceğimizin sorumluluğunu.
Çok sevdiğim bir sloganımız vardı o dönemlerde:
‘Kıbrıs’ta Barış Engellenemez!’
Var mısınız engeli kaldıralım birlikte? Engel her kimse, neyse, yok edelim. Yıkalım sınırları.
Var mısınız?
Sürdürülebilir Barış ve Demokratik Kalkınma Merkezi (SeeD)’in ‘Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar ortak geleceklerini nasıl şekillendirebilirler’ konulu araştırma sonuçları pek içaçıcı değil, şaşırtıcı hiç değil:
‘Uzlaşma ön göstergeleri arasında olan ‘kültürel mesafe’ ve ‘sosyal mesafe’ siyasi uzlaşmaya ne kadar hazır olunduğunu (olumlu yönde) etkileyen en önemli unsurlardır. İki toplum arasındaki kültürel mesafe 2013 ve 2014 yılları arasında arttı.’
Tren kaçtı çoktan, son vagonun arkasından koşuyoruz şimdi. Farkında mıyız hiç?
Ya yakalarız, ya yaya kalırız, yine, yeniden.
Her halk hak ettiği gibi yönetilir, biz daha iyisini hak ediyor muyuz, soru bu aslında.
Eh etmiyorsak eğer. Böyle devam, 40 sene daha havanda su dövmeler bizleri bekler.
22 Mart 2015
Marsilya