Farklı yerden bakabilmek

- "İyi partili olmak..." Bu ülkenin "yönetim aklı"nda değişmez kriterlerdendir. En acısı “yönetilenler”in kanına da işlemiştir, “iktidar ve partizanlık” imleyen bu kavram... UBP'nin yarattığı sistem, kendi dışında da "madem öy

 

 

- "İyi partili olmak..."

Bu ülkenin "yönetim aklı"nda değişmez kriterlerdendir.

En acısı “yönetilenler”in kanına da işlemiştir, “iktidar ve partizanlık”  imleyen bu  kavram...

UBP'nin yarattığı sistem, kendi dışında da "madem öyle işte böyle" ağır psikolojisi altında, bir salgın gibi yayılmıştır siyaset haritamıza.

“Küçük bakışlar”ın ilacıdır “particilik...”

Siyaset dünyamızın "kitle psikolojisi"nde sarsılmaz bir yer edinmiş, adeta beyinlere kazınmıştır...

Kimin, hangi görevi yaptığı ya da yapacağı, kimin hangi görevi üstleneceği tartışılırken, "İyi partili mi?" sorusu terennüm eder mutlaka!..

- İlkeleri, vizyonu, tecrübesi yeterli mi?

- Yaratacağı değer, elde edeceğimiz ilerleme, katacağı güç nedir?

- Bilgelik, tecrübe, yetenek?

- Dürüst, temiz, ahlaklı mı?

Tüm bu sorular, eğer, "iyi partili mi?" kriterinden sonra geliyorsa, siyasete bakış ne yazık ki "köhne"dir daha...

Ve aslında, bugün yaşadığımız onca dağınıklığın... Geri kalmışlığın ve kaosun... Ve çok daha yozlaşmış, çirkin, kirli düzenin sebebi budur.

 

***

"İyi partili" olmak dışında da tercihler gereklidir artık, "iyi bir ülke" için...

Ve sorunu yaratan aynı akılla... Yani aslında sorunun kaynağıyla, "çözüm" bulunamaz.

Bu ülke "sorunlar yumağı"dır.

Ve çözüm, önce ve önce, sorunları yaratan alışkanlıkları ve vizyonu terk etmektir.

Yaşama ve siyasete, artık farklı bir yerden bakmamız gerektiğini anlamaktır, çözüm.

Artık “içe kapalı” bir bakışı reddederek, çok daha “evrensel” düşünebilmektir.

Böyle düşünenler, benim için “iyi partilidir” ayrıca...

 


 

Şov bitti!

 

 

Eğitim için uzun bir tatil dönemi vardı.

Ama "yönetim" yoğundu.

Şov yapılacaktı...

Bakanlar değişecekti...

Koltuk pazarlıklarına girişilecekti

Partililer gezilecekti...

Kurdeleler kesilecekti.

Partizan terfiler planlanacaktı.

İstihdam listeleri paylaşılacaktı.

Bu kadar işin içerisinde "okullar"a kim bakacaktı ki?

Bu nedenle...

Kir pas içinde... Çukurlar ve inşaat artıkları arasında, ‘tehlike’yle burun buruna... Öğretmensiz ve kitapsız ve kalemsiz... Ve nice ayıpla, aymazlıkla başladı eğitim.

“Şov bitti” yani...

 


 

‘Medya bülbülü’

 

 

Cumhurbaşkanı Eroğlu, selefi Talat için "medya bülbülü" tabirini kullandı, gazetecilerle yaptığı toplantıda.

Oysa, Talat'ın eleştirilerinden kendi adına pek çok fayda elde edebilir, "Kıbrıs sorunu"ndaki uzmanlığından yararlanma yönüne gidebilirdi.

Böyle bir anlayışımız yok.

Bir yandan Talat’ın Kıbrıs sorununa dair önemli saptamalarını gizleyerek "kolokas"ı öne çıkaran ve  "değersizleştirmeyi" hedefleyen bir propaganda oyunu var.

Öte yandan da, ülkenin geleceği adına işbirliği yerine "rekabet" odaklı bir bakış.

Peki kim, ne kazanıyor böylesi bir durumdan.

Üstelik, gazetecilerle buluşmasında Eroğlu, zamanında yaptığı "içi boş muhalefeti" de itiraf etti aslında.

Talat'ı hem "KKTC'ye ihanetle" suçluyor, hem de "görüşme heyetine Dışişleri Bakanı'nı katmadığı" için yerden yere vuruyordu!..

“Peki şimdi ne değişti”, denince...

"Bu görüşmelere toplum liderleri olarak katılıyoruz" hatırlatmasını yaptı!..

Yani, KKTC Cumhurbaşkanı olarak değil.

"Bu nedenle hükümetten biri olamaz" dedi..

 

***

 

Artık bu kimseye kazandırmayan "kör karşıtlık"tan vazgeçelim ve "işbirliği"nin aslında "güç birliği" olduğunu anlayalım ne olur, yeterince geç oldu zaten...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri