Neriman Cahit
Yunanistan’ın yeni Başbakanı’nın Kıbrıs’a gelip gitmesiyle yapılan onca yorumu hem sözlü hem de yazılı basında hiç kaçırmadan çalışarak izlemeye çalışırım her zaman. Ve sonrasında, edindiğim izlenimleri, yazdığım notları dikkatlice ve çok önem vererek altını çize çize özetlerim. Sonra da: “Ben olsam ne sorardım… Bu soruyu ben şöyle yanıtlardım ve bu gibi yanıtları da eklerdim… Sonra da, soruları düşünüp yeni eklemeler yaparım. Biraz geç olsa da kafamdan gelip geçenleri bir sıraya koyarak toplumumla da paylaşırım…
FARKLILIKLARIN BİRLİĞİ…
İlk aklıma gelen genelde “Farklı olduğumuz için gelmezdi herhalde…” Ama beynim ve yüreğim bu türlü düşüncelere de genelde cevaz vermiyor.
“Farklılıkların birliğini tanımlayan mozaik, eğer ‘Farklılığa Saygı’ temelinde oluşturulursa mermerden çok daha sağlam bir işlev görür… Değil mi ki çoğunluk içinde farklılığı ifade, azınlıkların hakları, günümüz dünyasında yeni demokrasi anlayışı temelinde saygı görüyor…
Dünya, Azınlık Haklarını derinleştirmeye çabalarken bizde pek de rağbet görmüyor… Aksine, ‘Milliyetçilik Rüzgarları’ daha da hız kazanıyor…
***
Artık, bilmeyen – duymayan kalmadı ki, haberleşme olanaklarının yoğunlaşması sayesinde çoğunluk, milliyetçiliğe prim yapmanın en kolay yolu bu tarz olduğunu kabul ederek hareket ediyor.
Türklük, Müslümanlık, Sunnilik, Türkiye’de çoğunluğun kimliği olarak öne çıkıyor. Aslında, bunu anlamak da mümkün… Bir kimsenin, ait olduğu din, mezhep ve milliyetle öğünmesi ve bu aydiyete sahip çıkması da anlaşılabilir…
Ama…
Bir insanın Devrimciliğinin, Demokratlığının önemli ölçülerinden birisi, “Diğerine karşı’ hoşgörülü olabilmesi… Onların uğradıkları haksızlıklara karşı çıkabilmesi… Azınlıklar, etnik, dini, mezhepsel, cinsel ve dinsel olanların da ‘çoğunluktan’ farklıdır. Bu nedenle, çoğunluğa karşı daha korumasızdır.
İşte, Devrimcilik ve Solculuk bu anda devreye girer, her haksızlığa karşı olduğu gibi burada da “Özgürlükçü” bir tutum alır…
BİZDE…
Ne yazıktır ki bizde de durum pek farklı değil… Ülkemizde yaşayan iki ayrı ‘Etnik Grup’, birbirine saldırıp… Ötekinin, Milli ve Dini kimliğini ezmeye… Yok etmeye çalıştı… Bu olgu 1963’ten bu yana daha da yoğunlaştı…
Acılarla dolu günler… Aylar yaşandı…
Hâlâ da yaşanıyor… Evlerini, köylerini, sevdiklerini yitirenler hâlâ acılar içinde… Bu ülkede, ülkemizde de Din ve Milliyet farklılıkları, ne yazık ki “Bir zenginlik olarak” yaşatılamadı… İki temel ideoloji olarak kullanıldı.
Ülkemizde farklılıklar, hâlâ daha da iki karşıt ve temel unsur olarak kullanılıyor.
***
Bana göre, insan olmanın temel tutumu bu ‘Adaletsiz Düzeni’ değiştirmek için mücadele etmek… (Yanlış anlaşılmasın, ‘silahlı bir mücadele’ değil bu…) Sistemi pekiştiren ideolojilere boyun bükerek, onlara sırt dayayarak, muhalifleri bombardıman altına almak… Azınlıklara düşmanlık etmek: “insan olma değeri taşıyan”, hiçbir kimsenin tutumu olamaz… Olmamalıdır…
***
Ne olur artık…
Aklımızı başımıza toplayarak
Kendimize gelelim…
***
DAHA DA GEÇ OLMADAN…
Çünkü, testi kırıldıktan sonra… Akan suya ağlamak boşunadır…
Boşuna…
PARANTEZ…
Anlamak gideni… Ve, gelmekte olanı…
- Kendim – Conflict Resolution – (Düşünce Eğitimi)
- Ben ve Öteki…
- Kendimden başkasını kabul etmek…
- Kendim gibi konuşmayanı dinlemek…
- Kendim gibi olmayanı eşit saymak…
- Kendimden olmayanla iletişim kurmak – birlikte bir şeyler kotarmak…
- Özgür insan yetiştirmek… Öncelikle kendimden başlayarak…
- Geniş bir Hoşgörü – Empati – Sevgi… İletişimi yaratmak...
***
HİÇ DENEMEDİNİZSE LÜTFEN DENEYELİM…