Türkiye yerel seçimlerini yaptı, hayırlısı olsun… Kazananlar, beldelerine ve beldelerinde yaşayanlara başarılı hizmetlerde bulunsun…
İktidar partisi AKP seçim sonuçlarını kabullenmekte zorlanıyor ve halen bazı garabetlerden umut besliyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi sonuçları üzerinde sürdürülmeye çalışılan belirsizlik Binali Yıldırım’ı tüketmektedir. Yıldırım bu seçimlerde aday olmayı kabul etmekle zaten karizmasını ve imajını törpülemeye başlamıştı; geçmişte Faruk Gürler’in ve Turgut Sunalp’ın yaşadıklarını hafıza kaydında yoklasaydı bu durumları yaşamayacaktı.
Orgeneral Faruk Gürler… 12 Mart 1971’de hükümete muhtıra veren darbeci ordunun kudretli paşalarındandı. Darbecilerin, Mart 1973’te yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Çankaya Köşkü’nü de ellerinde tutmayı sürdürmek vizyonu vardı. Bunun için mevcut Cumhurbaşkanı, emekli orgeneral ve eski Genel Kurmay Başkanı Cevdet Sunay’ın yerine aday olarak daha altı ay önce Genel Kurmay Başkanı olan Orgeneral Faruk Gürleri belirlediler… Gürler Genel Kurmay Başkanlığı’ndan istifa etti, kontenjan senatörü olarak atandı ve darbeci generallerin marifetiyle cumhurbaşkanlığına aday oldu. Mutlaka seçilecekti… Darbeciler öyle istiyordu; seçilmezse, bir darbe daha yapacaklarını ima ediyorlardı. İşi şansa bırakmamak için seçimin yapılacağı gün meclis koridorları ve genel kurul salonu Genel Kurmay Başkanı dahil darbeci generaller ile doluydu ve Gürler’e oy vermeleri için milletvekillerine tehdite varan baskı yapıyorlardı…
Bu gerilimli ve militer baskı altındaki ortamda TBMM üyeleri oylarını kullandı ve sonuç çarpıcı idi: AP ve CHP darbeci generallerin baskısına direndi… Gürler yeterli oyu alamadı ve adaylıktan çekildi… Ardından, AP ve CHP Cumhuriyet Senatosu üyesi ve çok deneyimli bir diplomasi geçmişi olan emekli Oramiral Fahri Korutürk’ü Cumhurbaşkanı olarak seçti… Faruk Gürler bu seçimin yenilgisinden çok etkilendi, inzivaya çekildi; bir taraftan genel kurmay başkanlığı makamına doyamadan istifa ettiğine, diğer taraftan da halkın hafıza kayıtlarında çok onur duyduğu askeri geçmişi ile değil bu seçimler ile yer ettiğine yandı… Birkaç yıl sonra ve rivayete göre de generallerin kendine bu yaşattıklarının kahrından öldü…
Orgeneral Turgut Sunalp… Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki 1959 tarihli Londra ve Zürih Antlaşmaları’nın Türkiye ekibinde askeri üye olarak yer aldı; Garanti ve İttifak anşalmalarının düzenlenmesinde rol oynadı… O ekipte anayasa uzmanı olarak da Türkiye’den Prof. Nihat Ertim vardı… Denktaş’ın ‘çalışma’ arkadaşları, rahle-i tedrisatının öğrencileri… Türkiye derin devletinin unsurları… Ağustos 1960’ta garantör Türkiye’nin askeri alayı olarak Kıbrıs’a gelen birliğin komutanı da Turgut Sunalp’tı… 12 Mart 1971 darbeci generalleri Nihat Ertim’i başbakan yapmıştı, on yıl sonra da 12 Eylül 1981’in darbeci generalleri emekli Orgeneral Turgut Sunalp’ı başbakan yapmaya çalıştı… Derinlerin ekip ruhu…
Sunalp, Ege Ordusu’nun kurucusu idi, sıkı yönetim komutanlığı da yaptı ve işkence mekanı olaran nam salan Ziverbey Köşk’ünü yönetti. Siyasi hırsları vardı ve 12 Eylül sonrasında hapise atılan Alparslan Türkeş’in yerini almak istiyordu… Türkeş Kıbrıs asıllı idi, Sunalp’in ailesi de Boşnak-Türkmen… Darbeci Kenan Evren ve ekibi, kendilerini garantiye alan (öyle sanmışlardı) Anayasayı 1982’de halka onaylattıktan sonra, askeri vesayet altında yeni başlayacak olan demokrasi dönemini de kendilerince ve kendileri için tasarlamaya başladı… Eski partileri ve siyasileri yasaklı yapıp, yenileri siyaset alanına sürdürler; kendilerine tabi bir parti olmak üzere de MDP’yi kurdurttular… MDP’nin başkanlığına da iktidarı güvenle teslim edebilecekleri ve kısa süre önce emekliye ayrılmış olan siyasete çok iştahlı Orgeneral Turgut Sunalp’ı koydular… Onlara göre Sunalp Paşa, parlak ve zeki bir general, yetenekli bir siyasetci idi; Denktaş’ın öğrencisi… Necdet Calp’ın HP’si ve Turgut Özal’ın ANAP’ı ile yarışacak ama seçimi MDP kazanacak, Sunalp da Başbakan olacak…
Seçim kampanyalarında Sunalp’ın Calp ve Özal karşısında siyasi akıl ve yetenek olarak çok zayıf olduğu görüldü; natıkası zayıftı, 12 Eylül’ü savunmaktan ve eski siyasi liderleri karalamaktan öte konuşamıyordu… Bu nedenle darbeci başkan Evren 6 Kasım 1983 seçiminden iki gece önce televizyonda seçmene seslenerek MDP’ye oy vermeleri çağrısında bulundu. Takan pek olmadı; seçim sonuçlarında MDP sonuncu (üçüncü) geldi. Sunalp’ın imajı ve karizması çizildi, siyasi yaşama daha tam duhul olmadan silindi; 1985’de istifa etti, bir yıl sonra da MDP kapandı. Sunalp «Beşi bir yerde» dediği 12 Eylül darbeci generallerinin kendisini oyunlarına alet ettiklerini söyledi, «Önce mama verdiler, sonra da kama» diye yakındı.
Binali Yıldırım… Asker değil ama Erdoğan’nın emir eri gibi bir siyasi yaşam içinde oldu. TC’nin son Başbakan’ı, TBMM Başkanı, bakanlık da yapmış, olgun yaşlara gelmiş… Ve Erdoğan yaptı diye İstanbul Büyük Şehir Belediye başkan adayı olmuş; CHP’den Beylikdüzü Belediye Başkanı olan genç Ekrem İmamoğlu’na yenilmiş… Hala daha belki kazanır diye oyları binbir marifet ile yeniden ve yeniden saydırmaya çalışıyorlar… Bu saatten sonra kazansa kaç yazacak… Ne imaj kalmış, ne karizma…
Kendilerince ve kendileri için rejim yaratanlar, er veya geç halka yenilir… Kendilerine uydu kurum ve insanlar yaratarak rejimlerini her türlüsünden marifet ile sürdürmeye çalışanlar er veya geç halka yenilir… Marifet kendi rejimini yaratmak değil elbet ama daha önemli marifet rejimin hükmedeninin kuklası olmamakta…
Binali Yıldırım’a, uzun yılların gayretleri ile yarattığı imajını ve karizmasını bir çırpıda tüketmiş olmasından dolayı geçmiş olsun…