Faşizm nerede sahi?

Mert Özdağ

Akıl dışı günlerden geçiyoruz.
Çok fazla umut pompalanarak başlayan görüşme sürecinde taban tabana zıt görüşlerden bahsediliyor. Karnaval havasında ilan edilen ve adeta müjdelenen 'güven yaratıcı önlemler' de ilerlemiyor.

Derinya hala sallantıda…
Aplıç'ta keza öyle. Kapıların açılmasında yaşanan asker-sivil çekişmesi hala hafızalarda.
GSM konusunda birleşme girişimi tamamen çöktü!.. Elektrik şebekeleri konusu çok yavaş. KOP, futbol meselesi de ilerlemiyor.
Peki ne var elde avuçta?
Faşizm var!..
Şaşırdık mı?
Şaşırmadık.
Ama korktuk ve gerçekten barışın ne kadar gerekli olduğunu bir kez daha anladık.
Faşizm var dediysek, yalnız değildi bizimkiler.
“İthal faşistler” de sahadaydı aynı dönemde…
İyi de gencecik bedenlerin zihinleri neden bu kadar kirli diye hiç düşündük mü?
“Faşist bunlar canım” demekle de olmaz ki!
Neden faşist bu gencecik insanlar?
Lefkoşa'nın kuzeyinde asfaltları ezen tankların faşizmi körüklediğini hiç düşündük mesela?
Dağdaki bayrağın?
“Yaşasın devletimiz”
diyerek kıçından duman çıkaran savaş uçaklarını alkışlamanın da faşizme destek olduğunu ne çabuk unuttuk!
Tepeden tırnağa faşizm her yerimize bulaştı canım kardeşim, her yerimize!..
Okullarda okutulan şiirlerden tutun da tören alanındaki silahlara kadar…
Faşizm sadece Rum gencinin kafasıyla kalsa keşke…
Faşizm her yerde!..
Saçımızın telinde, pantolonumuzun paçasında…
Güneydeki sorun daha da yayılma eğiliminde.
Üstelik kimilerinin söylediği gibi az da değiller!..
Ne yazık ki Rum toplumunda bu görüş giderek yayılıyor, derinleşiyor.
Ve önlem alınmazsa da daha da büyüyecek.
Kimilerimiz Ülkücüleri işaret ederek “bizde de var” demeye getiriyor ama durum öyle değil.
Ülkücüler Türkiye'den ithal.
Kıbrıslı Ülkücü bir elin parmaklarını geçmez.
Bizde ELAM derecesinde faşist örgüt bulamazsınız.
Ama faşizmi besleyen unsur çok.
Askeri unsurlar mesela…

Törenler…
Kermiya'daki çemberdeki devasa kışkırtıcı heykel…
Her yere dikilen bayraklar…
Özellikle Rum köylerine yapılan camiler…
Ve dahası…
                                          
***

Kıbrıslı Rum gençlere “faşist canım bunlar” demekle bitmiyor işimiz.
Barışı kurmak o kadar kolay değil…
Bir kazak gibi örmeliyiz barışı, dikiş dikiş.
Ve her bir zerresine kadar milliyetçilik bulaşmış bu adayı şoven unsurlardan temizlemeden de barış gelmeyecek.
Haaa, unutmadan.
Bakıyorum da konu gündem ya, cümlemizde bir ELAM'ı hedef gösterme çabası var.
İyi de en başından beri bu örgüt yapılanmaya çalışırken kaçımız konuyu ciddiye aldı?
Kıbrıslı Türk ilerici güçleri, barış yanlısı partiler ne yaptı?
2010'daki saldırıda ufak açıklamalarla günü geçiştirdik.
Geçtiğimiz yıl söz konusu saldırıların failleri beraat ederken de sessiz kaldık!
Hem kuzeyde hem de güneyde…
Önceki gün yaşananlar meydana geldi bu kez.
Ve yine unutacağız belli ki.
Yine unutacak, yine günü geçirecek  ve yine halının altına süpüreceğiz.
Ta ki yeniden yaşayana kadar.
Ta ki barışı tehdit eden devasa bir sorun haline gelene kadar.
Demek istediğim, faşizan unsurları yok etmeden hepimiz faşistiz ve faşist kalacağız.
Zira güne göre yaşamayı tercih ediyoruz.
Ve gerçekten barışı inşa etmek toplumların gailesi değil...
En tehlikeli tarafı da bu...

 BİR TARTIŞMA

Devlet okullarındaki sorun nedir?
Devlet okullarında yaz döneminde “bağış” adı altında toplanan “kayıp paralarıyla” ilgili tartışma var bir süredir.
Hemen hemen her yıl bu dönemlerde aynı konuları konuşuyoruz.
Öncelikle şunu belirteyim; kimsenin kamuya ait okulda zorla para toplamasını onaylamıyorum.
Ancak olayın bir de diğer yüzü var tabii.
Bu paralar neden toplanıyor?
Toplayanlarla, yani okul müdürleriyle ya da okulları yöneten yöneticilerle konuştunuz mu?
Ben konuştum dün ve önceki gün, uzun uzun.
Genel manzara şu:
 Devlet okulları çok zor fiziki şartlarda eğitim vermeye çalışıyor.
 Bakanlık devlet okullarına yeterli kaynak ayırmıyor, hatta hiç ayırmıyor!..
 Okulların bütçeleri yok.
 Okulların birçok ihtiyacı var ve bu ihtiyaçları “bağış” adı altında toplanan paralarla gideriyorlar.
 Toplanan sınırlı kaynak okul aile birlikleri tarafından yönetiliyor, birçok okulda son kararı okul aile birlikleri veriyor.
 Kırılan kapı, dökülen duvarlar birçok okulda bizzat okul yönetimlerinin özel girişimiyle tamir ediliyor.
Peki böylesi bir durumda suçlu kim sizce?
Bu şartlarda okulu çevirmeye çalışan okul yöneticileri mi?
Mecburen bağış toplamak zorunda kalan, bu işin yanlış olduğunu bile bile bu durumu uygulamak zorunda kalan ve okul yönetimiyle de işbirliği yaparak kaynak yaratmaya çalışan okul aile birlikleri mi?
Okullara yeterli maddi desteği vermeyen-veremeyen bakanlık mı?
Yoksa kayıp parası vermek istemeyen veliler mi?
Kim suçlu?
Bu tartışmada haksız olan kim?
Başka açıdan da bakalım, evet “bağış” diyerek mecburi para toplamak yasal değil, bunu okul yönetimleri de kabul ediyor.
Dün konuştuğum okul yöneticileri “Okulları nasıl çevireceğiz, bize fikir verin” diye yakınıyor. Biraz empati yapmak zorundayız.

Belli bir kaynağa ihtiyaç varken okulları bu duruma iten bakanlığa ne demeli?
Üstelik bu “bağışların” toplandığını bakanlık çok iyi biliyor ve bilerek ses çıkarmıyor, bu da ayrı bir olay tabii…
Ta ki bir veli gidip şikayet edene kadar bakanlık tarafı sessiz…
Peki ne yapmalı?
Yapılması gereken aslında basit.
Ya bu bağışlar, ya da kayıt paraları yasal bir hale getirilecek, ya da bakanlık devlet okullarına yeterli bütçe ayıracak.
İkisinden biri…
Ben elbette ikincisini, yani devletin okullara yeterli desteği vermesini tercih ediyorum.
Eğer bu yollardan biri seçilmezse bu tartışma gereksiz yere uzar gider…
Ve kimse de çıkıp diğer tarafa “sen de haklısın” demez, herkes kendini “haklı” sanar, boşu boşuna gerilir, gereksiz yere kavga ederiz.
Bir sorunu çözmek istiyorsak eğer, tüm tarafları dinlemeli ve orta yolu bulmalıyız.
Sorunun kendisini ortadan kaldırmak için yapmamız gereken budur.
Zira karşılıklı suçlayarak kimse bir şey elde etmiyor, ne yazık.