Önce şunu söylemek lazım; “Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda KKTC’yi tanıma çağırısı yapması elbette önemlidir.”
Çünkü bu bir ilktir…
Çünkü bundan önce bu seviyede bir mekanda konu dillendirilmemiştir…
-*-*-
Ancaaak, tıpkı KKTC’nin ilanında olduğu gibi, belli ki “Kıbrıs’ta müzakerelerden kaçtığımızı kimse söyleyemez” mesajı da gayet açıktır.
Yani, bu bir blöftür, bu bir koz oynama sanatıdır...
Türkiye, hem Rum hem Yunan hem de tüm Dünya’daki ilgililere, Kıbrıs’la alakalı bir
‘rest’ çekermiş gibi yapmıştır...
-*-*-
Bakın, Erdoğan’ın konuşmasının akabinde TRT habere konuşan Tatar, ‘Artık Kıbrıs’ta bir müzakere olacaksa, egemenlik haklarımızın korunması gerekecek’ dedi.
-*-*-
Hem tanınmak istiyorsun hem de müzakere mi yapacaksın?
Neyi müzakere edeceksin ki?
Rum tarafından da “bizi tanı” talebinde mi bulunacaksın?
Oldu olacak, Rum toplumundan mülklerini bağışlamalarını da isteyiverin!
Ya da Maraş gibi, tüm Ada’yı dedenizin üstüne çevirin!
-*-*-
Tekrar etmekte fayda var; aynı konuşmasında Suriye, Irak hatta Çin’in toprak bütünlüğüne büyük önem verdiğini açıklayan Erdoğan; garantörü olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne aykırı davranamaz…
Ve değil Dünya’daki bir çok devletin başına iş açmak; Kıbrıs’ta etnik temele dayalı bağımsız bir devletin kurulmasını desteklemek demek; Türkiye Cumhuriyeti sınırları dahilinde benzer hak iddiasındaki halklara saygılı olmak demek olur!
-*-*-
Ve yine tekrar edeyim, Erdoğan’ın konuşmasındaki “KKTC vurgusu” önemli miydi?
Evet çok önemliydi!
Ama “tanınma” açısından değil!
-*-*-
Umarım çözüme katkısı olur!
Hangi çözüm mü?
Tabii ki olası ve uluslararası kabul görebilecek tek çözüm!
Elbette “federal çözüm”den bahsediyorum!
Gerisi “Lafügüzaf”…
Bu eşit ve egemen devleti hükümet kılığına girmiş mafya mı yönetiyor?
İngiltere’de sabah programı sunan biri kadın biri erkek iki gazeteci, Kraliçe’yi tabutunda selamlamak için sıraya giren İngilizleri çok kızdırdı!
Neden mi?
Çünkü ünlü eski futbol yıldızı David Beckham’ın bile 12 saat sırada beklediği bu ülkede, iki gazeteci “kuyruğu” sallamadı, tabiri caizse “kaynak yaptı”…
Ve vatandaş, en az 30 bin imza toplayıp, her ikisinin işten atılması çağrısı yapmaya başladı!
Tabii ki sıraya gireceksin!
Tabii ki kurallara, yasalara uyacaksın!
Ve en çok da bunu sen yapacaksın!
-*-*-
Yıldızsan, prenssen, prensessen, futbol efsanesiysen, hele hele de üst düzey devlet öneticisi ya da siyasetçiysen, her davranışınla topluma örnek olacaksın!
-*-*-
Olmazsan da halk sana tepki verecek ve bu tepki saman alevi gibi olmayacak!
Bakın görün, takip edin, ITV sabah programı sunucusu Holly Willoughby ve Philip Schofield kesinlikle işten atılacak veya istifa edecek…
-*-*-
Bir de gelin sadece dünkü gazeteler üzerinden KKTC’ye bakalım!
Emirname meselesi…
Sizce emirname neden iptal edildi?
Bu işin “toplumun refahı” ya da Ünal abimin dediği gibi “ferahı” için olduğunu söyleyeni yemin ederim döverim!
Yapmayın!
Herkes nasıl ve neden iptal edildiği konusunda kesinlikle şüphecidir ve şüpheci olmakta da haklıdır!
-*-*-
Merkezi İhale Komisyonu (MİK), neden akaryakıt ihalesi konusunda açık ve de seçik bir şekilde adrese teslim için uğraştı?
Haaa hakkını yemeyelim, medya ve toplum bu konuda boş durmadı ve baskısını yaptı ama tıpkı Faiz Sucuoğlu’nun UBP Genel Başkanlığı’ndan ve başbakanlıktan indirilmesi olayında olduğu gibi, gizli eller, üst ellerin talimatını kesinlikle yerine getirmeye çalıştı!
Apaçıktır!
MİK Başkanı ve üyelerinin topluma en azından özür borcu yok mudur?
-*-*-
Girne Hastanesi ihalesinde yaşanan süreci aylardır yazıyorum…
15 müteahhit mağdur olacak diye, bu ihale bizzat Müteahhitler Birliği Başkanı’nın girişimleri ile iptal ettirildi.
57 bin, hadi bilemediniz 60 milyon TL’ye bitirilip, 2020 yılı sonunda halkın hizmetine açılacak hastane hala atıl!
300 milyon TL’ye bitirilemez durumda!
Ve gerçekten bitirilip bitirilmeyeceği de ayrı bir muamma!
15 müteahhit mağdur olmasın diye tüm ülke mağdur edildi.
Peki sonuç?
Müteahhitler Birliği Başkanı babam da olsa istifasını isterdim!
En azından “hata yaptık, özür dilerim”i de kabul ederim!
Ama yok!
-*-*-
Ülke batakta…
Karşılıksız çekler artışta…
Alacak – verecek davaları çoğalıyor…
Hapishane doldu taştı…
Yenisi hala hizmete sokulamıyor…
-*-*-
Doğru giden hiçbir şey yok…
Bu konuda en doğru açıklamalar, CTP lideri Tufan Erhürman ve CTP Milletvekili Doğuş Derya’dan geldi…
-*-*-
Mesela Doğuş Derya haksız mı?
“Bunlar, hükümet kılığına girmiş mafyadır” diyor…
Gerçekten haksız mı?
Dememeli mi?
“Olur böyle şeyler canım; bak bayraklarımız ne güzel dalgalanıyor, hayırlısıyla Erdoğan tanınma çağrısı da yaptı” mı demeli?
-*-*-
Tufan hocam da diyor ki; “… Sözünüzü tutmayacaksınız, grev yapan sendikalar suçlu olacak! Anayasa'yı bile bile ihlal edeceksiniz, Mahkeme'ye giden muhalefet suçlu olacak! Hukuka aykırı karar alacaksınız, aleyhinize karar veren mahkeme suçlu olacak! Siz bu yaptığınıza hala "ülkeyi yönetmek" mi diyorsunuz?”
-*-*-
İngiliz halkı gibi olmak çok mu zor?
Sıraya girmeyip kaynak yapan iki sunucuya haddini bildirmek için 30 bin kişi imza topluyor!
Bizi ise bırakın kuyruğa girme alışkanlıklarının olmamasını, hükümet kılıklı mafya, kelimenin tam anlamıyla soyuyor!
Ya da soyulmamıza hiç ses çıkaramıyor!
-*-*-
Kesinlikle tepki vermeliyiz!
Tepki vermediğimiz için böyle oldu!
Tepkisizlik sürerse, donumuzu da alacaklar; bilginize!
İran'ın başkenti Tahran'da 13 Eylül'de ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra ölen Masha Amini'nin ardından ülkenin birçok noktasında protesto gösterileri ve güvenlik güçleriyle çatışmalar yaşanıyor. İran polisi, dün öğleden sonraya kadar 5 eylemcinin hayatını kaybettiğini doğruladı ancak sorumluluk iddialarını reddetti. Tüm Dünya’dan, Amini’nin öldürülmesini protesto amaçlı olarak saçlarını kesen İranlı kadınlara destek yağıyor…