Akıncı sonrası yeni dönemde Türkiye eski politikalara yöneldi.
Artık Kıbrıs için, 2004 öncesi olduğu gibi egemen eşitlik anlayışı çerçevesinde iki ayrı devlet modeli öneriliyor.
En azından şimdilik böyle...
Bilindiği gibi bu politika, Annan Planına kadar geçen zaman içinde izlenmiş olan politika idi.
O dönemde hayata geçirilemedi. Şimdi de rasyonel ve gerçekçi bir dayanağı yok.
Türkiye eski politikalara geri dönerken, belki de Nikos Anastasiadis’i sıkıştırmak istiyor. Kıbrıslı Rum lideri ya siyasi eşitlik, yani federasyon, ya da egemen eşitlik, yani iki ayrı devlet ikilemi ile karşı karşıya bırakmak istiyor olabilir.
Bunun siyasi eşitliği sağlamak için doğru bir taktik olup olmadığı bir yana, Nikos Anastasiadis’in siyasi eşitlik konusunda su koy verdiği, ipe un serdiği gerçektir.
Bu yolla yola gelir mi?
Emin değilim...
Fakat Anastasiadis’in bu yeni süreçte siyasi eşitlik temelinde gevşek bir federal devlet anlayışına yönelmek zorunda kalması imkansız değildir.
Gerek Joe Biden yönetiminin tutumu, gerekse AB’nin giderek Kıbrıs’a arttan ilgisi, gerekse de Türk-AB ilişkileri ve Türkiye’nin AB’den beklentileri, federal çözüm umutlarını yeniden yeşertebilir.
Federal devletin gevşek olacağı, moda deyişle, ademi merkeziyetçi bir yapıya sahip olacağı, yani merkezi hükümete mümkün olduğu kadar az yetki bırakılacağı konusunda hemen hemen herkes hemfikirdir.
Gelgelelim, Türkiye’nin bu son manevrasıyla birlikte, Kıbrıs Türk toplumunda ezelden beri federasyon karşıtı olanlar yeniden sahne aldılar ki, onlarla gevşek federasyon bile mümkün değildir.
Hiçbir çözüm planına evet demeyen, Annan Planına açıkça karşı çıkan bu çevrelerin şimdi Kıbrıs Türk müzakere heyetini oluşturması önümüzdeki dönemde sorun olabilir. Diyeceksiniz ki, Türkiye isterse onlar ne yapabilir ki, etleri ne, butları ne...
O ayrı konu...
Fakat bu çevreler son zamanlarda sık sık “federasyon konuşmaktan” yorgun düştüklerini, “40 yıldır federasyon konuştuklarını” ileri sürüyorlar ki, bu kesinlikle doğru değildir.
Gerçek şudur ki, yıllarca iki devletli çözüm konuştular ve federal devlete karşı çıktılar.
Belki, kurnazlık yapıp görüşlerini zaman zaman federasyon kılığında takdim etmeye çalıştılar ama Annan Planıyla birlikte gerçekleşen düşüşlerine kadar, federasyon konuşmadılar.
Hatta, düşerken ve düştükten sonra da Annan Planına ve her türlü federal çözüm formülüne karşı olmaya devam ettiler.
Kıbrıs Türk toplumu ancak onlar koltuklarını kaybettikten sonra federal devlet konuştu.
Ve aşağıda da göreceğimiz gibi 40 yıl değil, sadece 4 yıl!
Örneğin federal devlete inanan Mehmet Ali Talat göreve geldiği 2005 yılından 2008 yılına kadar, en az Kıbrıs Türk toplumunda federal çözüm karşıtları kadar federasyona karşı olan Tassos Papadopullos ile konuşmak zorunda kaldı.
Doğru dürüst de konuşamadı, çünkü Papadopullos kendisiyle kahve içmekten bile kaçınıyordu.
Bu yüzden Talat, ancak Dimitris Hristofyas iktidara geldiği zaman (2008) gerçek anlamda federal çözüm müzakereleri yapabildi ve iki lider 2 yıllık müzakere sürecinde epeyce yol aldı.
Bir de Akıncı-Anastasiadis döneminde federal devlet formülü temelinde müzakere edildi.
Bu müzakere dönemi de, 2015-2017 arasında olmak üzere, gerçekte sadece 2 yıl sürdü. Anastasiadis, Crans Montana’da olduğu gibi, ondan sonrasında da statükoya yattı.
Kısacası, federal devlet temelinde müzakereler toplam olarak 4 yıl sürüdü.
Ve bu dört yılda Kıbrıs’ı temelli ve kapsamlı çözüme kavuşturacak kadar görüş-birliktelikleri üretildi.
Şimdi yapılması gereken, bunları harmanlayarak sonuca gitmektir.
Nikos Anastasiadis’in siyasi eşitlik konusunda takındığı tavrın çözümün önünde önemli bir engel olduğu gerçektir.
Fakat onu yola getirmenin yolu, federasyon yoluna girmeyi hiçbir surette istemeyen kadrolarla mümkün görünmüyor.
Hatta bir taktik ustası olan Anastasiadis, bu kadrolar sayesinde baskı altına alınmaktan kurtulup, rahat nefes alabilir. Statükoyu fazla hırpalanmadan sürdürebilir.
Eğer amaç Anastasiadis’e siyasi eşitliği kabul ettirmekse, mutlaka başka yollar ve yaklaşımlar bulunmalıdır. Bunların başında, uluslararası toplum ve AB ile işbirliği yapmak geliyor.
Yok eğer amaç adayı temelli bölmekse, Türkiye’nin göreve getirdiği veya atadığı kadroların bu konuda mahir olduğu gerçektir.
Fakat olası “başarılarının” hem Türkiye’ye hem de Kıbrıslı Türklere kalıcı zararlar vereceği de bir o kadar gerçektir...
Bu konuda şüphesi olanlar varsa ve istenirse, kalıcı bölünmenin zararları üzerine kamuoyuna açık bir toplantı düzenleyebiliriz...