Kıbrıs müzakerelerindeki gelişmeler tatmin edici olmaktan çok ama çok uzakta.
Gerek, Kıbrıslı Türk lider sıfatıyla Cumhurbaşkanı’nın gerekse müzakereleri fiilen (her nasılsa !) yöneten Özel Temsilcinin yaptığı açıklamalar ne bir heyecan yaratıyor, ne de toplumu aydınlatıyor.
Bunu, herkes söylüyor.
Özel Temsilci, sürekli olarak sorunun çözümlenmesi gerektiğinden söz ederek, olumlu bir hava yaratmaya çalışıyor.
Ama kendi içerisinde o kadar çelişkiye düşüyor ki!
Özel Temsilci Özersay’ın müzakere sürecinde yapıcı rol üstlendiklerine dair açıklamaları ile son günlerde “beklentiyi yükseltmemek gerektiği” yönündeki
söylemi bunun en açık örneği.
İşin kolayı “biz yapıcıyız, girişimde bulunuyoruz” deyip suçu toptan karşı tarafa yüklemek.
Süreç hakkında yaptığımız yorum ve eleştiriler çeşitli köşe yazarları tarafından eleştirilmekte.
Oysa bu köşeden çok yazdım.
Biz bir yandan çözüm ümidine ve gerekliliğine işaret ederken, öte yandan da müzakere süreci ile ilgili eleştirilerimizi ve gördüğümüz çarpıklıkları, samimiyetle paylaşacağız.
Bu anlamda Kıbrıs konusundaki her çıkışımız, açıklamamız bireysel değildir.
Ortak aklın ürünüdür.
Kıbrıs müzakerelerinde sayın Talat’ın gelmiş olduğu yer, “Federal Çözüm”e ulaşmak adına önemli bir aşama idi.
Bunu dünya söylüyor.
Sayın Eroğlu seçimi kazandığı zaman, BM Genel Sekreteri’ne her ne kadar Talat’ın yaptığı anlaşmaları kabul ettiği ve bıraktığı yereden devam edeceğine dair mektup yazmış olsa (hatta Kıbrıs Türk tarafını zorda bırakacak tüm BM kararlarını kabul ettiğini ifade etse de) kazın ayağının hiç de öyle olmadığı daha sonra belli oldu.
Bugün açık bir şekilde biliyoruz ki, Kıbrıslı Türk tarafı özünde “konfederal” çözümü içeren öneriler yapmaktadır.
Bunun en açık örneği çapraz oy konusunda ortaya çıktı.
Önceki dönemde, Türkiye’nin de resmi görüşü ile birlikte onaylanan ve dönüşümlü başkanlık gibi Kıbrıslı Türkler için oldukça önemli bir konuyla birlikte ele alınan çapraz oy, oldukça dengeli ve eşitlikçi bir anlayışla gündeme girmişti.
Aslında Kıbrıslı Türkler yerine, Kıbrıslı Rumların reddetmesi daha anlaşılır olan bu sistemde bilindiği gibi Başkan seçiminde dört Kıbrıslı Rum’un oyu, bir Kıbrıslı Türk oyuna denk bir ağırlıklandırma taşıyordu.
Siyasi iradenin küçük bir kısmının ortak yaşam için ortak karar alma adına karşı topluma devrinin söz konusu olduğu bu sistem, nüfus oranlarına göre daha az olan Kıbrıslı Türklerin, yeni kurulacak Federal Devletteki Başkanlık hakkında çok önemli bir konu.
Egemenlik konusunda “federal” özellik taşıyan Gali Fikirler Dizisi ve Annan Planı’ndan referans alınan içeriğin, bir konfederal model olan İsviçre anayasasından yapılan bir alıntı ile değiştirilmek istenmesi, “çözümsüzlük” üreten yeni Kıbrıs Türk önerileri arasındadır.
Bunun dışında verilebilecek pek çok örnek var.
Müzakerelerin içeriği, gizliliğinden elbette daha önemlidir.
Ve içeriğin özü BM Genel Sekreteri’nin basın açıklamasının da ötesindedir.
Türkiye’nin Cumhurbaşkanı düzeyinden “Federal Çözüm” yönündeki beklentisini kamuoyuna aktarıldığı şu günlerde, “ayrılıkçılık” içeren önerilerle “masa”yı savaş alanına çeviren “bizimkileri” eleştirmeyip de ne yapmamız beklenir ki?