Nügen Derman Duru
nugenduru@hotmail.com
Lefkoşa Türk Lisesi Konferans Salonu’nun kürsüsünden yükselen ses salondaki herkesi büyülemişti. “Felsefenin Annesi” unvanı ile bilinen ve dünyaca ünlü bir filozof olarak kabul edilen 78 yaşındaki İoanna Kuçuradi’nin sesiydi bu. Bir buçuk saatlik konuşmanın ardından herkesin zihninde kalan, şiddetsiz, barışcıl, insani bir dünyanın nasıl kurulabileceği sorusu oldu. Dünya barışının sağlanmasında insan haklarının korunmasının ve uygulanmasının koşulsuz savunucusu olan filozof, tek insanın dahi bu konuda neler yapabileceğine dikkat çeker. İnsan haklarının hukuki değil, etik bir sorun olduğuna vurgu yapar.
Kime karşı, ne kadar sorumluyuz? Davranışlarımızda uyulacak bir evrensel ilke var mıdır?
Filozofların çoğunlukla kafa yorduğu bu ve benzeri sorular her nedense sıradan insanı meşgul etmiyor. Yaygın kanaate göre filozoflar için zihnin uğraşısı olan ve oldukça çetrefilli bu sorular biz insanların günlük pratiklerinden arta alan zamanını dahi meşgul etmiyor. Yaşamın kıt kanaat geçim derdinden midir yoksa sıradan insanın derin konulardan duyduğu endişeden midir bilinmez ama sorun şu ki artık bu konular üzerinde daha fazla düşünmek gerekmekte. Yozlaşmanın kol gezdiği, insanın giderek değersizleşip kendine yabancılaştığı dünyada mutlu olmanın mümkünatı sorgulanırken tek insanın ne yapabileceğine sığınmak gerekmekte. Kuçuradi’nin deyimi ile “felsefenin keskin gözü”nü bu sorunlara odaklamak gerekiyor.
Aydınlanmacı düşünür Kant, “Üstümde yıldızlar içimde ahlak yasası” derken, sadece kendi için değil, tüm insanlık için geçerli olacak bir ilkenin keşif yolculuğuna çıkar. Kant’ın ulaştığı son nokta en bilinen şekli ile şu önermede dile gelir: “Öyle davran ki davranışın temelindeki ilke, tüm insanlar için geçerli olan evrensel ilke veya yasa olsun.” İnsan eylemlerini koşullu ve koşulsuz olarak ikiye ayırır. Koşullu eylemde amaca ulaşmada kişisel çıkarlara odaklı davranış örüntüleri yer alırken, ahlâki eylemi, ödev duygusu içinde hiçbir çıkar beklemeden, tamamen iyiyi isteme eğilimi ile yapılan davranış olarak tanımlar. Böylesi bir eylem türünde dışsal nedenlerin etkisi değil vicdani gereklilik etkilidir. İnsana kendi vicdanı tarafından yüklenen bir ödev olarak kişi bu sesi dinleyerek gerçekleştirdiği eylemler aracılığı ile içsel buyruğunu (dışarıdan kendine dayatılanı değil!) dinleyerek ahlâki eylemde bulunur.
Barış yanlısı savaş karşıtı bir düşünür olarak tarihte yerini alan Kant, 71 yaşında yayımladığı “Sürekli Barış” adlı eserinde dünya barışının temelinin özgürlük olduğunu söyler. Zorlama yerine ahlâkı koyar; savaşı zorlamanın en vahşi biçimi sayar. İnsanın doğaya egemen olduğunu ancak hiçbir şekilde hiçbir insanın ARAÇ olarak kullanılamayacağını belirtir. “İnsanlığı kendinde ve başkalarında, bir araç olarak değil de her zaman bir amaç olacak şekilde davran” der.
İçinde bulunduğumuz zaman diliminin kuşkusuz ki en önemli isimlerinden filozof Ioanna Kuçuradi de değerler ve değerlendirmelerin değişmesine karşılık, “değer”in değişmezliğine vurgu yapar. Kant’ın bir uzantısını andıran görüşlere “çağ”a özgü niteliklerin de etkisini ekler. Bütün bunları ortaya koyarken de tek tek insanların haklarını ve insanın değerini ortaya koyacak bir sistem koyar. Antik Yunan’ın bilgili olmakla ahlaklı olmak arasında kurduğu bağı günümüze taşıyarak özellikle felsefi bakış açısının insan değerinin anlaşılması ve insan haklarının temellendirilmesi açısından önemini vurgular.
Dünya üzerinde her coğrafyanın giderek daha çok kana bulandığı bu dönemde filozofların sesine daha çok kulak vermek gerekliliği karşımızda. Dünya barışının felsefi koşullarının neler olabileceği üzerine yazılan ve insanlığın olağanüstü birikimi olan felsefi metinler hukuki düzenlemelerin ve günlük yaşamın içine girmeli. Bugünün insanı bu birikimi içselleştirerek daha yaşanılabilir, ahlâki ve mutlu bir dünya düzeni oluşturabilir. İnsanoğlu bilgi birikiminin aydınlattığı yolda vicdanının sesine kulak kabartarak erdemli bir yaşamı kurgulamanın yollarını artık bulmalı.