FEMA’dan Haberler

FEMA’dan Haberler

Feminist Atölye  
info@feministatolye.org   


Frederich Ebert Stiftung Türkiye Temsilciği tarafından Gençlik Programları bünyesinde organize edilen ‘ Gençlere Yeni Yollar Yeni Süreçler’ isimli eğitim programında Feminist Atölye’den katılımcılar da yer alıyor. Politik ve metodolojik eğitimler içeren program toplam 10 farklı modülden oluşuyor.  Modüllerin içerisinde iletişim becerileri, proje yönetimi, insan hakları ve vatandaşlık, toplumsal cinsiyet, demokratik sistemler ve dönüşümler gibi eğitim konuları yer alıyor. Programın ilk oturumu 15-16 Şubat tarihlerinde takım oluşturma eğitimiyle İstanbul’da başladı. İlk buluşmada toplam 20 katılımcı birbirlerini tanıma fırsatı bularak, takım oluşturma atölyelerine katıldılar. Katılımcılar 15-16 Mart tarihlerinde gerçekleştirilen ikinci buluşmada ise Toplumsal Cinsiyet eğitimi amacıyla bir araya geldiler. Toplumsal cinsiyet, kadın-erkek eşitliği, kadınlar ve LGBTİ’lerin çeşitli alanlarda karşılaştıkları sorunlar, siyasete ve yerel yönetime katılımlarının tartışıldığı buluşmada öncelikle Mor Çatı’dan Gülsün Kanat ve Zelal Yalçın yer aldı ve toplumsal cinsiyet rollerinin interaktif bir şekilde tartışılmasını sağladı. Tartışmanın sonrasında Türkiye’de Feminist örgütlenme hakkında kısa bir sunum yapıldı. Eğitimin forum kısmında ise KADER eski başkanı Hülya Gülbahar, siyaset bilimci ve akademisyen Büşra Ersanlı, trans aktivist Berkin İnan, Spod’dan Cihan Hüroğlu ve Deniz Şapka, LISTAG ailelerinden Şule ve Ömer Ceylan yer aldı.  Son olarak gerçekleştirilen eğitim ise 3-5 Mayıs’da İzmir’in Seferihisar ilçesinde proje yönetimi üzerine yapıldı. Nisan 2015’e kadar sürecek olan eğitim programında işlenilen politik konuların yanı sıra, katılımcıların kendi projelerini geliştirme imkânı da verilecek.

-------------------------------------------------

Doğuş Derya
Feminist Atölye Aktivisti

Annemi niye seviyorum?

Tam 9 senedir Anneler ve Babalar gününde gazetelerde çıkan hediye reklamlarını topluyorum. Anneler Günü ne zaman kapıya dayansa, reklamlarda “annelere alınacak hediyeler” olarak çırpıcı, tost makinesi, elektrikli süpürge, mutfak robotu vb. ev aletleri görünmeye başlar. Büyüğünden küçüğüne annesine hediye almak isteyen birçok insan da maddi durumuna göre ya bu ev aletlerinden ya da kahve fincanları, vazo, nevresim takımı, yemek seti gibi hediyeleri yüklenip anacığının kapısına dayanır. Buna mukabil, Babalar Günü yaklaştığında gazete ve reklamlarda zuhur eden “baba hediyeleri” reklamları, kol saati, tıraş makinesi, cep telefonu, parfüm, şık gömlekler, bilgisayar vb. şeklinde gider. Babalar için önerilen hediyelerin tamamen kişisel kullanıma yönelik hediyeler olmasına karşılık, anneler için önerilen hediyelerin hepsinin ailenin kullanımına yönelik “ev” ile ilgili hediyeler olması tesadüf değildir. Bir kadın anne adayı olmaya başladığı ilk andan itibaren artık bir birey olarak değil, bedeni ve emeği önce aileye, sonra eve, sonra da topluma ait bir mal olarak görülmeye başlandığı için, konumu itibarıyla evin bir bireyi olarak değil, demirbaşı olarak görülmeye başlar. “Anne” adayı olduğu ilk andan itibaren toplum o kadının bir birey olduğunu unutmaya başlar. Mesela hamile olmayan bir kadının vücuduna dokunmak “ayıp” olarak görülürken, hamile kadının bedeni artık ona ait değil de topluma ait bir bedenmiş gibi görüldüğünden herkes hamile kadının karnına izinsizce dokunmakta bir beis görmez. Veya genelde erotik olarak nesneleştirilen ve bundan dolayı saklanan kadın göğsü, anne olunduğu andan itibaren tüm toplumun malı sanıldığından, bütün sülalenin önünde çocuk emzirmek üzere çıkarılan göğse yan gözle bakılmaz, (tü tü tü tüüü ayıptır). Ataerkil ideoloji, dünyaya bir bebek getirdiği andan itibaren kadının birey olduğunu unutmasını ister, yaşadığı hayatın kendisine değil etrafındakilere ait olduğunu gizliden gizliye işleyerek ve kadını sadece annelik görevine indirgeyerek onu kalıpların içine sokar. “Fedakâr, çilekeş, yemeyip yediren, kutsal anne” kalıbını dayatır ve bu kalıbı eleştirmek-bozmak isteyenleri de ötekileştirir. Kadınların anne oldukları andan itibaren çeşitli fedakârlıklar yapmak zorunda kaldıkları, çile çektikleri, kendilerinden taviz verdikleri, hırpalanıp yıprandıkları çok doğrudur. Lakin bu çilekeşliğin ve fedakârlığın hiçbir “KUTSAL” yanı yoktur. Bu fedakârlığı yapmak zorunda kalan kadınlar basbayağı eşitsiz iş bölüşümü, devletin bakım hizmetlerini sağlamaması, ev iç emek süreçlerinin kadınların sırtına yıkılmasından dolayı bu pratikleri yaşamak zorunda kalırlar. Melekler kutsaldır efendim, anneler değil. Siz hiç gecenin bir yarısı uykusunu bölüp çocuğun gazını çıkaran melek gördünüz mü? Çorba pişiren, 7/24 temizlik yapan kaç melek var? Kaç melek kusmuk temizler? Çocuğunun ergenlik çağı krizleri ile uğraşan melekler hangi kutsal kitapta yazıyor? Okul taksitlerini ödemek için borçlanan melekler hangileriydi İsrafil mi Cebrail mi? Öyle “anneler kutsaldır” deyip işin içinden çıkmak kolay! Anneler kutsal değil, gerçektir. Anneler fedakar değil, ezilendir, çilekeş değil eşitsizdir, kamunun malı değil, bireydir, kadındır. İşte ben seni bu yüzden seviyorum anneciğim!

Dergiler Haberleri