Yaratılış efsanesi kadın-erkek meselesiyle başlar, Gılgamış’ta ise besbelli eşcinsel bir aşk vardır. İnsanlığın en temel meselesi belki de bu… Troya hikayesi ne kadar gerçek bilmiyoruz ama, bir aşkın uzun ve büyük bir savaşın başlangıcı olabileceği tahayyülü bile son derece anlamlı.
Öteki ile kurulan ilişkilerin en trajik zirvesi aşk ilişkilerinde yaşanıyor. Kadınların baskı altında tutulmasının, aile üzerindeki eril kontrolün nedenlerini bile buna bağlayan kuramcılar var. İslam’daki hadisler örneğin, ya da Nisa süresi, çoğunlukla bu ilişkiyi düzenlemek için oluşturulmuş.
Geraldine Brooks isimli bir Avustralyalı kadın gazetecinin “Nine Parts of Desire” (Arzunun Yedi Kısmı) isimli kitabını okumuştum yıllar önce. Evet, bir gazeteci kitabı; gözlemlere, röportajlara ve okumalara dayanıyor ama okuduğum günlerde son derece ışık tutucu olmuştu benim için. Geraldine Brooks, İslam ülkelerinde uzun zaman geçirmiş ve oraların kadın ve erkeklerini anlamaya çalışmış. Kitabın bir yerinde Peygamber ve eşleri arasındaki hikayelerden kaynaklanan hadislerin çıkışını anlatıyor. Kadınlarla erkekler arasına bir perde çekilmesi örneğin. Peygamberin çok sayıda karısı var ve yaşadıkları evde mütevazi bir hayat sürmek durumundalar. Halk yoksulken Peygamber ve eşlerinin refah içinde yaşaması düşünülemez çünkü. Her yeni kadın için bir oda ekleniyor eve. Peygamberin evi olduğu için de kapısı bütün müminlere açık. Bir süre sonra dolup taşan evin hikmetinin gelenlerin evdeki çok sayıda kadınla sohbetten zevk almasına bağlıyor Peygamber ve kadınların bir perdenin ardında oturup sadece hizmet etmek için diğer tarafa geçmelerine ilişkin hadis de bundan kaynaklanıyor. Evli bir kadına iftira edilmesi üzerine hadis bir savaş alanında kolyesini düşüren Ayşe’nin kervanın hareket etmesinin ardından kaybolması ve onu bulup devesinin üstünde getiren askerle adının çıkası üzerine düzenlenmiş örneğin. Bu evde kadınların birbirini kıskanması, kurdukları komplolar filan sonradan bu dine doğacak olan kadınların kaderini belirlemiş bir anlamda.
Dünyada erkekler lehine kurulan bu adaletsiz sistemle çağlar boyu mücadele etmiş ve etmeye devam ediyor kadınlar ve bazı erkekler. Dünyanın ve özellikle de bazı ülkelerin kadınlar için güvenli bir yer olmadığı apaçık. Benim Feminizme olan ilgim bu adaletsizliği düzeltmek için yola çıkmış bir hareket olmasında. Hem kronolojik olarak hem de yatay düzeyde günümüzde çeşit çeşit feminizm var. Daha doğrusu anlayış ve mücadele yöntemleri konusunda ufak farklı anlayışlar taşıyor bunlar. Ama sonuçta arzu edilen bu tarihsel adaletsizliğin düzeltilmesi.
Bu mesele, dünyanın diğer meselelerinden çok da farklı değil. Gücü elinde bulunduranın baskı oluşturması ve diğerinin buna isyan edip hakkını araması sonuçta. Tarihsel bir eşitsizliğin ve tahakkümün ortadan kaldırılmaya çalışılması.
Dünyayı bir anlamda sarsan “Me too” hareketi en derin yaraya, kadınlara yönelik taciz ve tecavüze parmak basıyor ve pek çok ünlü ismin biraz da bu ünden güç alarak kadınların bedenine ruhuna yaptığı saldırıyı hedefliyor. Mağdurlar birbirlerinden de cesaret alarak yıllardır sakladıkları sırları ifşa ediyorlar. Bu ifşalar çoğaldıkça “eril failler”i bir korku sarıyor, ifşayı yapanlar ise bir adalet duygusu yaşayarak yaralarını biraz olsun iyileştirmeye çalışıyorlar.
Ben bu korkudan ve bu savaştan hiç keyif almıyorum ve derin bir keder duyuyorum. Savaş dünyadaki en korkunç şey sonuçta. Failler cezalandırılmalı kuşkusuz ama bu bir sistem sorunu. Hiyerarşik ataerkil sistem bunu tetikleyen. Fail ve kurban arasında acayip bir denklem var. Failler kurbanlaşırken kurbanlar da birer faile dönüşebiliyor. Savaşlarda bu yaşanıyor sıklıkla ama dengesiz güce sahip fail genelde muzaffer çıkıyor savaştan ve zulmünü sürdürmeye devam ediyor.
Ezilenlerin de zalimleştiğini görsek bile bir tarafımız olacaksa o her daim ezilenlerin tarafı kuşkusuz. Önemli olan bu eşitsizliğin işleyişini bozmak.
Adalet dünyada en zor olan. Adil olabilmek için çok detay bilmek gerekir. Cinsel saldırı durumlarında ise kadının beyanının esas olmasının nedeni saldırganın önünü kesebilmek için kanıtlanması zor detaylarla vakit harcamamak.
Hayranlık duyulan yazarların, yönetmenlerin, oyuncuların cinsel taciz ve saldırıları biraz da bu kesimin iç dünyalarının karmaşık örgüsünden kaynaklanıyor. Karmaşık bir iç dünyasına sahip olmadan insan ruhunun karanlığına ve derinlerine hâkim olunamıyor. Deyyusları savunuyor musun yoksa diyebilirsiniz. Asla savunmuyorum. Kendimden ve kadın arkadaşlarımdan çok şey biliyorum ama ifşaya katılmaktan imtina etmek istiyorum şimdilik. İnsanı, kadınlığı ve erkekliği anlamaya çalışıyorum ve bunu en çok da edebiyata havale etmek istiyorum.