Avrupa Birliği Genel İşler Konseyi, salı günü Lüksemburg'daki toplantısında, Kıbrıs, Malta ve İrlanda’ya “kesintisiz ilaç tedarikini” amaçlayan bir yönetmeliği onayladı.
Tam da aynı gün hatta aynı saatlerde “KKTC Meclisi”nde bir konuşma vardı.
Hani başkanın ifadesiyle “yüce Meclis”e hitap eden Sağlık Bakanı şöyle dedi:
“İlaçların gelmesi uzadı, inşallah önümüzdeki günlerde bulacağız.”
Halimizi ve yerimizi anlatan en çarpıcı örnek bu!
***
“İnşallah.”
Son dönemlerde en fazla duyduğumuz sözcük sanırım.
“Tanrı uygun görürse” anlamında kullanılıyor.
“KKTC” düzeninde “tanrı”nın kim olduğu ise ayrıca tartışılıyor.
***
Belki yeni bir protokol imzalanacak bugün, belki yarın!
Kimseler görmeden, anlamadan, bilmeden!
“Ekonomik” diyorlar, “mali işbirliği.”
Sonra demokrasiden yiyorlar!
***
Bir ülke eğer iradesi kuşatılmış, demokrasisi hiçleştirilmiş, kimlik yitimine uğramış, geleceği ışıksız bırakılmışsa sonuç budur!
“İnşallah”a sığınır.
“Maşallah”la avunur.
***
Kıbrıslı Türkler oyunun dışına itilmiş, uluslararası toplumun ve dünyanın dışında bırakılmıştır.
Çünkü çoğunluk, kendi ayaklarımız üzerinde durabilmek için gerçek bir özgürlüğe, bağımsızlığa, özerkliğe ikna olmuş değildir.
Bedel ödemeye razı değiliz.
Haksızlıkla sahip olduğumuz nice sahte kazanımdan vazgeçmeyi gerektirir böylesi bir durum!
Fedakârlık ister!
Toprağa, mülke, maaşa, rahata, statüye ve onca yalana tercih ediyoruz, dünyayı!
***
Çözümü değil sorunun aslını görmüyoruz.
Ya da görüyor ve biliyor ama gizliyoruz.
“Sorun”u ortadan kaldırmadan “çözüm” istiyoruz.
Yeniden ve yeniden o fasit dairede başlıyoruz dönmeye…
Biraz daha yılgın, yorgun, isyankâr; çok daha eksik, döküntü ve umutsuz…
***
Önümüzdeki günler ne gösterir bilemiyorum.
Ama geride bıraktığımız hayat, kırıklarla dolu…
Ne dişe dokunur yanı var, ne düşe!
İnşallah!
Maşallah!
Fesuphanallah!
Mütekabiliyet!
Başbakan'ı Türkiye'de Vali Yardımcısı'nın karşılaması "geleneksel" ezberlerimize ters geliyor.
Oysa asıl tuhaflık Türkiye'den gelen Başkan Yardımcısı'nı Ercan Havaalanı'nda Başbakan'ın, Bakanlar ve komutanların karşılamak zorunda kalmasıdır.
Bu insanlar "karşılama, uğurlama" için seçilmediler herhalde!
Başka başka işleri olmalı mutlaka!
Velhasıl!
"Eşitlik" de yok ortada "mütekabiliyet" de!
TC Lefkoşa Büyükelçisi, protokolde senin Başbakan Yardımcı'nın bile önünde duruyor.
50 SEÇİLMİŞ vekil, Türkiye'den 3 ATANMIŞIN ardına bekliyor.
Eşit, egemen (!)
"KKTC Ankara Büyükelçisi"nin Türkiye protokolündeki yerini arayınız, bulabilirseniz, sesleniniz lütfen!
Kıbrıs meselesini görüşürken kendilerini "dev aynasında" görenler ve "siyasi eşitliği" adeta bir uzlaşmazlık unsuru gibi kullananlar, iş Türkiye'yle ilişkilere gelince eziliyor, büzülüyor.
Manzara bu!
Vali yardımcısının yardımcısına az kaldı!
* (Mütekabiliyet, karşılıklı olma durumunu anlatan diplomatik bir terimdir. Devletlerarası ilişkilerde maruz kalınan davranışa aynı şekilde karşılık verme prensibini tanımlar.)