Simge Çerkezoğlu
Yaşadığımız bu topraklar geçmişten günümüze pek çok hikâyeyi içinde barındırıyor. Aralarında en unutulmaz olanlardan biri de kuşkusuz Araplara Satılan kızlarımızın hikâyeleri… “Fetine’yi Ararken” isimli belgesel de 1930’lu yıllarda Araplara satılan on dört yaşındaki bir kızın izini sürüyor. Pembe Mentesh büyük halasını ararken, yönetmen Yeliz Shukri de bizim için bu hikâyeyi kayda alıyor. Böylece ortaya yetmiş beş dakikalık bir belgesel çıkıyor. Böylece Araplara Satılan kızlarımız yeniden canlanarak, ete kemiğe bürünüyor. Geçmişi değiştirmeye kimsenin gücü yetmiyor ama bu belgesel onları hiç unutmadığımızı ispatlıyor. Ağustos ayında Kıbrıs gösterimi gerçekleşecek olan Fethine’nin hikâyesinin detaylarını Pembe Mentesh ve Yeliz Shukri anlatıyor.
PEMBE MENTESH; “ANNEME ARAPLARA SATILAN HALASININ İSMİNİ VERMİŞLER”
Öncelikle belgeselin kahramanı, anlatıcısı, Pembe Mentesh’i yakından tanıyoruz. Avustralya’da dünyaya gelen Pembe, Kıbrıs’a yolunun nasıl düştüğünü bizimle paylaşıyor.
“Avustralya’da doğdum, büyüdüm. 2006 yılından bu yana Kıbrıs’ta yaşıyorum. Avustralya’da Medya ve Halkla İlişkiler üzerine lisans eğitimi aldım. Küçük yaştan itibaren yaz tatillerimizi Kıbrıs’ta geçirdiğimizi hatırlıyorum. 2006 yılında taşındım. Burada evlendim. Hayatımı burada sürdürüyorum.”
Elbette Pembe’nin hikâyesinde büyük halası Fetine’nin hikâyesi de saklı… Annesinin adaşı, büyük halası Fetine’nin varlığından ilk haberdar oluşunu bugün dahi gözleri dolarak anlatırken, özellikle Neriman Cahit’in kitabının ardından bu olayın peşine düştüğünü sözlerine ekliyor.
“Üniversitede proje olarak aile ağacı hazırlamamız istendi. Ailede hayatta olanları Kıbrıs’a gelip gittiğimiz için tanıyordum ama unuttuğum biri olmadığından emin olmak istediğim için anneme danıştım. İşte o gün, on dokuz yaşımda, annemin ismini halasından aldığını öğrendim. Fetine halası,1930’lu yıllarda henüz 14yaşındayken Araplara satılmış, Filistin’e gitmiş, bir daha hiçbir şekilde aile ile iletişime geçmemiş. Daha fazla soru sorduğumda ise annem konuyu geçiştirdi. Dedemin başka bir şey anlatmadığını söyledi. Bu konu o gün için kapanmıştı ama ben yıllar sonra Kıbrıs’ta yaşamaya başlayınca Neriman Cahit’in bu konuda kaleme aldığı kitabı okudum, böylece yeniden bu konuyu deşmeye başladım. Daha sonra annem de Kıbrıs’a geldi. Yavaş yavaş konuya dair hatırladıklarını benimle paylaşmaya başladı. Hayatta kalan tek büyüğümüz annemin amcasıydı. Esas bilgileri ondan edindim. İngilizlere destek için ikinci dünya savaşına katıldığı yıllarda Filistin’e gittiğini, ablasını göremediğini ama eniştesini ziyaret ettiğini, kaldıkları bölgeyi hatırladığını söyledi. Bunun yanında dedemin de kız kardeşinin gitmemesi için çok direndiğini, hatta babası ile arasının o günden sonra hiç düzelmediğini de anlattı. Ben hayattayken dedemle bu konuyu maalesef hiç konuşmamıştım ama tüm bu bilgilerden sonra umutlandım. Yoksa büyük halamın izini hiç bulamayacağımızdan endişeliydim.”
YELİZ SHUKRİ; “ARAPLARA SATILAN KIZLARI FETİNE ÜZERİNDEN ANLATMAK…”
Aile bu konuyu yavaş yavaş anlatmaya başlarken, yaşananlara Pembe’nin yakın arkadaşı, yönetmen Yeliz Shukri de dâhil oluyor. Böylece yıllar sürecek bir araştırma ve belgesel çalışması için ilk adım atılıyor.
“Ben de Avustralya’da doğdum. Orada İletişim Fakültesinde okudum. Ancak Pembe ile Kıbrıs’ta iki toplumlu bir etkinlikte tanıştık. Sanırım benzer bir kadere sahip olduğumuz için hemen kaynaştık. Araplara satılan halasının hikâyesini tesadüfen öğrendim. Halasını gerçekten bulmak isterse ona yardım edebileceğimi söyledim. Daha önce de belgesel yapmıştım, Nakşibendi Tarikatı ile ilgiliydi. Belgeseli insan hikâyeleri üzerine anlatmak bana her zaman daha ilginç gelir. Araplara satılan kızları da Fetine üzerinden anlatmayı düşündüm. Böylece çalışmaya başladık. Aileden bilgi almaya çalışırken, ilk olarak Fetine’nin doğum belgesini bulduk. Sonra gerisi beklediğimizden hızlı geldi.”
“AB MEDYA FİLM GELİŞTİRME FONU’NDAN YARARLANAN İLK KIBRISLI YÖNETMENİM”
Güney’de Alektora köyünde dünyaya gelen Fetine’nin izi yıllar ve nesiller sonra iki kadın tarafından adım adım takip edildi. Onların yaptığı aslında iğne ile kuyu kazmaktı ama çalışmaları boşa gitmedi. Hem Fetine’nin izine rastlandı, hem de ortaya çok iyi bir belgesel çıktı.
“Belgesel için en önemli ipuçlarını Pembe’nin büyük amcasından edindik. Yavaş yavaş somut bilgiler topladık. Kıbrıs’taki araştırmaların tamamlanmasının ardından Filistin’e gittik. Bu çalışmalar bizi Batı Şeria’ya ve Ürdün’e taşıdı. Bir ekip oluşturduk. Kıbrıslı Rum yapımcı Stavros Papageorghiou’nun Tetraktys Films şirketi ile çalıştık. Sinema Filmler Danışma Komitesi, Kıbrıs Eğitim ve Kültür Bakanlığı ile AB Medya Film Geliştirme Fonlarından yararlandık. Avrupa Birliği fonlarından yararlanan ilk Kıbrıslı yönetmen benim. Bunu da gururla söylemek isterim.”
“KIBRIS GİBİ, FİLİSTİN DE SAVAŞI YAŞAMIŞ, ÜLKEYİ BÖLMÜŞ, BİLGİLERE, İNSANLARA ULAŞMAK ZORLAŞMIŞTI”
İlk başta tam olarak bir senaryo yazamadığını söyleyen Yeliz, yaptıkları araştırma sonucunda senaryonun kendiliğinden şekillendiğini, konuyu evrensel bir noktaya dayandırmaya çalıştığını açıkladı.
“Her ne kadar bu konu ilk başta Kıbrıslı Türklere özgü bir hikâye gibi görünse de özellikle o yıllarda evlendirilmek için satılan genç kızların pek çok coğrafyada olduğunu öğrendik. İlk başta Pembe’nin büyük amcasının bizi yönlendirdiği şehre gittik. Elimizde sadece bir doğum kâğıdı ve bir fotoğraf vardı. Yaşadığımız her detayı filme aldık. Elbette dil bilmiyorduk. Yanımızda tercümanla dolaştık. Bunları yapmak hiç kolay olmadı. Araştırdıkça bu kadınların ne denli güçlü olduğunu, onların bu şartlar altında hiç bilmedikleri bu topraklarda nasıl bir dirayetle hayatta kaldıklarını öğrendik. Tabii Filistin ile Kıbrıs’ın kaderi çok benziyor. Orada da bilgiye ulaşmak en az buradaki kadar zor. Çünkü orada da savaş ülkeyi bölmüş, bilgilere, insanlara ulaşmayı zorlaştırmıştı.”
Elbette Fetine’nin hikâyesi nereye vardı, burada anlatmayacağım ama belgesele dair biraz daha detayı Yeliz’den öğreniyorum.
“Belgesel fikri ile yola çıktık ama elimizde bir senaryo yoktu. Hikâyeyi araştırdıkça, bilgiler senaryoyu oluşturdu. Belgesel Pembe tarafından anlatılıyor. Tabii onun anlatımları yanında Neriman Cahit, Cemay Onalt Müezzin bu konuda araştırma yapan, kitaplar yazan kişiler olarak belgeseldeki konuşmacılarımızdan. Bunun yanında Pembe’nin büyük amcası da belgeselde konuştu. Elbette Filistin’den de belgeselde konuşanlar var. Bunlar röportajdan öte, daha spontane gelişen anlatımlar. Aslında pek çok çekim yaptık, pek çok insanla konuştuk ama bunların bir kısmını belgeselde kullandık. Ayrıca belgeselde canlandırmalara da yer verdik. Yaklaşık tüm bu çalışmalarımız beş buçuk yıl sürdü.”
Belgesel ilk olarak Selanik Uluslararası Film Festivali’nde gösterildi. Sırada Limasol Uluslararası Film Festivali var. Ağustos ayından itibaren de tüm Kıbrıs’ta izlenebilecek…
“Biz bu hikâyeyi bu kadınları acındırarak anlatmadık. Gerçekleri gün yüzüne çıkarmaya çalıştık. Sonuçta çoğu kadın zorla Araplara satıldı. Ancak hiç kimseyi suçlamadan, kimseyi yargılamadan bu belgeseli çektik. Geçmişi geri getiremeyiz ama en azından onları unutmadığımızı bu belgeselle göstermiş olduk. Şimdi bu konu ile ilgili daha başka projelerimiz de var. Bunun yanında ailesinden Araplara satılan kadınlar varsa, onların izini sürmek isteyen olursa onlara da yardımcı olmaya hazırız.”