‘Fikir Vermeye Değmez’ - Fikir Vermeye Devam…

Bugün bu köşede okuyacağınız yazıyı doğal olarak dün yazdım… Aklımda güncel ve önemsediğim bir konu vardı, Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun politikası” devrini kapattığı ve “komşulara pazı politikası” devrine geçtiği

Bugün bu köşede okuyacağınız yazıyı doğal olarak dün yazdım… Aklımda güncel ve önemsediğim bir konu vardı, Türkiye’nin “komşularla sıfır sorun politikası” devrini kapattığı ve “komşulara pazı politikası” devrine geçtiğine olan düşüncemi ve yorumlarımı yazacaktım.

Ancak, makalemi yazmazdan önce YENİDÜZEN’i okumaya durdum. Köşe yazarlarından Fatma Azgın ile Ünal Fındık’ı her zamanki gibi gene okudum; ikisinin makalesi de aynı sayfada… Ünal Fındık bir süre önce, “Kıbrıs sorunu üzerine yazmaktan bıktığını, bir şeyin de değişmediğini ve kendini tekrarlamaktan öte bir yazı da yazamadığını ve artık sosyal konuları ve özellikle gençlik sorunları üzerinde makale yazacağını” belirterek, sosyal içerikli makaleler yazmaya başladı ve halen devam öyle ediyor. Ben de Ünal dostuma “Ne oldu, ‘Kıbrıslı Türkler Nasıl Kurtulur’dan vazgeçtin, ‘Asiye Nasıl Kurtulur?’la mı uğraşacaksın?” demiştim.

Bu gün de Fatma Azgın, keyifli Datça gezilerini anlattığı köşe yazısının bir yerinde “Güncel politikadan soğudum. Zaten KKTC, her şeyiyle o kadar berbatlaştı ki, eleştiri yapıp fikir vermeye değmez. …En iyisi unutulmaya yüz tutmuş Kıbrıs kültürünü anlatmak…” diyor. Halbuki benim tespitlerime göre, Fatma Azgın YENİDÜZEN’in elektronik kopyasında en çok okunan haftalık köşe yazarı…

Her ikisinden de etkilendim ve düşündüm, yanlış mı?. Ne eleştiriyi kabul eden var, ne de fikrin alıcısı; iyiye giden bir şey de olmuyor… Hiçbir şey söylemeden, UBP ve Eroğlu ve daha kimler seçim kazandı; plan, proje, vizyon, hedef, diye yırtınan CTP-BG ve daha kimler seçimlerde yenildi… Menfaat dağıtma vaadi veren, fikir ve vizyon anlatanı alt ediyor; kitlelere ekonomi politika anlatamayan, kişisel temaslarla mavi boncuk dağıtarak yol alıyor… Ve memleketin de içinde bulunduğu durum vahim… Ama kime göre vahim? Hala daha, “durumlar iyi değil, fikir üreteyim, vizyon - proje üreteyim” diyenlere göre… Yoksa bunlarla ilgili olmayanlar elde ettiği konumla veya elde edeceği menfaat umuduyla hala daha “umudunu kesmemiş yurdundan”…

Ünal Fındık’la Fatma Azgın, anladığım kadarıyla, düş kırıklığında, “niye fikir vereyim” diyor… Politik konular açısında haklılar aslına, ama, bütün sevgi, saygımla ve özür dileyerek aldıkları pozisyonun doğru olmadığına inandığımı belirtmek istiyorum, kusura bakmasınlar!...

Onun için ve her şeye rağmen ve hatta sansüre uğramaya da rağmen, ve alıcısı olmasa dahi ve bir gün alıcısı olur mutlaka inancıyla, politik konularda fikir üretmeye ve düşüncelerle yorumları paylaşmaya devam…

Gelelim günün politik konusuna… Türkiye, komşularına daha önce gülücük dağıtırken şimdi niye dişlerini göstermeye başladı?!. On yıl önceki Türkiye, tüm komşuları ile çatışmalı ilişkiler içinde idi; politik kapasite ve enerjisi ile mali kaynaklarını bu kötü ilişkilerde heba ediyor, özellikle ekonomiye de yoğunlaşamıyordu… AK Parti hükümetleri, ‘komşularla sıfır sorun’ diyerek, politik enerjisini komşularla barışçıl ve “samimi” görüşmelere, fikri kapasitesini de yeni açılımlar projelerine yoğunlaştırdı; mali kaynakları da ekonomide kullanmaya… “Sakin ve huzurlu” dış ilişkiler ortamında, tek başına iktidar olmanın da gücü ile ve Kemal Derviş’in ekonomik programını uygulama zekasını da kullanarak, ekonomik sorunlara yoğunlaşmakta ve sonuç almakta zorlanmadı. Piyasalara, para politikalarına, istikrar ve güven geldi; üretim ve yatırım iklimi gelişti ve kalıcı oldu.

Ekonomileri gelişmiş olan batı ülkelerinin küresel krizde ekonomileri değişik şiddetlerde deprem yaşarken, Türkiye ekonomisinin gelişim ve büyüme eğilimini sürdürmesi, Türkiye’yi yönetenlere özgüven verdi. Üst üste ve artan oy oranı ile de seçimleri kazanmak, onların özgüven duygusunu daha da azdırdı…Zaten serde Osmanlılık da var… Pazılar şişti, dişler göründü… Şimdi artık güç politikası zamanı… Ve yakındakilerden başlamak gerek…

Türkiye Cumhuriyeti coğrafyasını çevreleyen komşu ülkelerin tamamı da bu dönemde perişan halde… Batıdaki karasal komşular Yunanistan ve Bulgaristan, ekonomiyi kurtarmak için militer giderlerini önemli ölçüde kesmiş, ekonomik bunalım özellikle Yunanlıları sokağa dökmüş, vurup kırıyor, yakıp yıkıyor.… Doğudaki karasal komşularından, Kafkas’larda, Gürcistan Rusya ile belada, toprak kaybetmiş; Ermenistan ise Nahcivan ve Dağlık Karabağ nedeniyle Azerbaycan ile savaştan çıkmış ama korkulu bir savaşın eşiğinde… Halkları da fakirlik sınırında; hepsinin de rejimleri, halklarına ‘dış düşman’ korkusu salmasa halkın gazabına uğrayacak…

Gene doğu sınırlarında, Irak, ABD ve müttefiklerinin işgalinde, adı konmamış da bir iç savaş yaşanıyor; ülkenin coğrafyası sanal olarak bölündü, fiziki bölünme olasılığı da var… Suriye, Arap Baharı’nın sarsıcı etkisine girmiş, içerde derin ekonomik sorunlar ve halk ile siyasi rejimin birbirine kastetmiş çatışması ve saldırıları var… İran, zaten dünya ile kavgalı, Türkiye bunun kenar mahallesinde ama Türkiye ile dalaşacak hali hiç de yok, Suriye üzerindeki etkisini kaybetme korkusunda…

Kara sınırı olmayan ama denizi ortak sınır olan komşularla, yani İsrail, Mısır, Lübnan, Kıbrıs ile pazısı şişmiş, dişi görünmüş Türkiye’nin ilişkileri, Doğu Akdeniz’de ısınan suları, özellikle Kıbrıslı Rumların ve şimdilerde İsrail’in sığındığı ‘uluslar arası hukuk ve ilkelerin böyle durumlarda da ne işe yaradığı ile ilgili düşünce ve yorumları da gelen hafta paylaşalım…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri