Tayfun Çağra
Emekli öğretmenlerimizden bu haftaki konuğumuz öğretmenlik ve yöneticilik yılları hep Lefkoşa’da geçmiş olan Fikri Duran… 33 yıllık öğretmenlik, muavinlik ve müdürlük yıllarından sonra 1992’den beri emeklilik yıllarını yaşıyor… Eşiyle birlikte bizi evinde kabul eden Fikri hoca, evinin bahçesinde ve çocuklarının bahçelerinde bir şeyler ekip biçiyor… Güzel sohbetimiz içine biraz da siyaseti kattık hocamızla… Demokrasi kuralları çerçevesinde!..
Fikri hocam, önce sizi tanıyabilir miyiz, nerede doğdunuz, nerede büyüdünüz?
Ben aslen Kırnılı’yım. Pınarbaşı köyünde, orada doğdum, ilkokulu orada okudum. Orta ve Liseyi Lefkoşa’da bizim zamanımızda öyle şimdiki gibi gelip gitme yoktu. Haftada birdi köyün otobüsleri Lefkoşa’ya. O günün tabiriyle Şeher’e. Haftada bir gelir giderdik; Yurt vardı ama yurtta kalmadım ben hiç, gittim geldim, bisikletle gittim geldim o yolu; Pınarbaşı’nı herhalde biliyorsunuz.
Tabii, tabii, biliyoruz. Bisikletle Pınarbaşı’ndan Lefkoşa’ya, ne kadar sürerdi yol?
Bisikletle bir yarım saat alırdı.
Demek ki çok hızlı giderdiniz hocam!
Hızlı giderdik, 10-11 kişi olurduk zaten çalışmaya gidenler de vardı… Hatta yazın sıcağında, kışın soğuğunda… Kışta gömleğin içinden gazete kâğıdı koyardık hasta olmamak için…
Eski Boğazyolu dediğimiz yoldu herhalde.
Evet eski Boğaz yolundan. Gönyeli’nin içinden 9. milden geçer giderdik bizim köye doğru.
“ZATEN İKİ OKUL VARDI”
Lefkoşa’ya gelir giderdiniz dediniz, nerelerde okudunuz hocam?
Bizim zamanımızda ortaokul, nam- ı diğer ‘tımarhana’ derlerdi Kuruçeşme’de. Bilmem orayı bilirseniz, ortaokulu orada okuduk.
Neydi okulun adı?
İki okul varıdı zaten… Biri Kıbrıs Türk Erkek Lisesi, diğeri de Adnan Menderes Kız Lisesi veyahut da Viktorya Kız Lisesi. Hanım da ordan mezun zaten. Başka okul yoktu. Orta ve lise beraberdi, dolayısıyla orta kısmı ‘tımarhane’ diye tabir edilen binada, bir ara da polisin terzihanesi olduydu orası, 56-57 mezunuyum ben liseden. Ki güzel bir şey, 56-57 mezunları olarak belirli zamanlarda, telefonlaşarak, haberleşerek toplanıyoruz.
Hâlâ mı?
Hala toplanıyoruz.Yeyip içiyoruz. Bazılarımızı kaybettik, sıra dedik herhale bize geliyor yavaş yavaş.
NERİMAN CAHİT’İ ANDIK
Daha gençsiniz hocam.
O zamanlar zaten eğitim başkaydı, biz İngiliz döneminde okuduk. İngiliz bayrağını çekerdik, kraliçenin marşını okurduk,öyle başlardık derse...
Evet, Neriman hocanım (Neriman Cahit) hep anlatırdı bize bunları…
Nerman Cahit bizim köylü, aynı dönemdeniz.Çok iyi tanışırız.
Evet evet… Hocam mesela sizin aileniz napardı Pınarbaşında?
Aslen oralıydık, annem babam da oralı, babam çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşırdı.
Sizi de öyle okuttu…
Ben tatillerde çalışarak okudum.
Kardeşler falan, var mıydı?
Kardeşler… Biz 3 karında 4 kardeşiz. Ben ikiz eşiyim, ama yalancı ikizim. Ne demektir biliyorsunuz!...
Ne demektir?
İki ayrı yumurtadan, tek yumurta ikizi değiliz yani. Bir erkek kardeşim vardı, geçenlerde vefat etti; sizlere ömür.
OLGUNLUK SINAVLARI
Başınız sağolsun.
56- 57’de mezun olduk; o zaman tabii, bizden sonra da biraz devam etti ya, lise bitirme sınavından gayrı olgunluk sınavı varıdı, şimdiki öss’lerin yerini tutan olgunluk sınavları varıdı. Bazen lise bitirme sınavını geçerdin, onu geçemezsen yüksek eğitime gidemezdin. Türkiye’de okuyanlar, ortaokul Lise öğretmeni olurdu. Buradaki Öğretmen Kolejine gidenler, ki hanım da buradan mezundur, onlar da ilkokul öğretmeni olurdu.
Diyeceğim o ki öğretmen olarak geldiğimde de yine bir sene İngiliz zamanında eğitim verdik, öğretmenlik yaptık. 59 – 60 ders yılı. İngiliz dönemiydi ya; malum…
Ne öğretmenliği okudunuz?
Türkçe ve Edebiyat. O zaman da zaten ikiye ayrılırdı, Fen ve Edebiyat. Edebiyat: Türkçe, tarih, yurttaşlık… Fen de; Matematik, fizik, kimyave ticaret.
Geldiğimde ben, öğretmenlerimin sevgisini kazandığım için, Oğuz Veli Bey, nur içinde yatsın, o zaman Maarif Müdür Muaviniydi. Geldiğimizde gittik karşısına, “Fikri” dedi, “seni nereye göndereyim?” “Bilmem hocam” dedim, “nereye isterseniz oraya gönderin.”
O zaman da böyle bir kolaylık vardı işte; bak gelirsiniz, “nereye istersiniz” diye sorarlardı.
Biz çok iyi dönemde yetiştik; çok iyi dönemde öğretmenlik yaptık. Hem öğretmen olarak, hem de öğrencilerimiz olarak. Neyse, diyeceğim o ki, “Yok hocam dedim beni Lefke’ye verme”.“Neçin” dedi, “işte öyle” dedim.“Peki” dedi, “seni göndereyim bizim okula”, bizim okul dediği, Türk Lisesi’ne. Lise ve Ortaokul beraberdi daha ben geldiğimde. “Ancak” dedi, “bir süre sonra doğum iznine çıkacak olan bir bayan öğretmen var; Luricina’ya gideceksin” dedi, “ordan dönüp Girne’de kalacaksın”. Şimdi ben nişanlıydım o zaman, bizim okul deyinca, hanım da Baf Kapısı’nda Doktor Fikret Asım varıdı, onun binalarındaydı Öğretmen Koleji, orda okur. E dedik Lefkoşa da tamamdır.Ben oraya girdikten sonra, orta bölümün sorumlusu, nur içinde yatsın Yavuz Selçuk Bey hocam, Müdürü Sabahattin Başol hocam, her ne iş varsa “hade Fikri şunu yap, hade Fikri bunu yap” diye diye, ben bir sene öğretmenlik yaptım, ikinci sene Müdür Muavini oldum.
BİR YIL ÖĞRETMENLİK, SONRA MUAVİNLİK VE MÜDÜRLÜK
Bir sene öğretmenlik, sonra Müdür Muavinliği…
İşte 59 Eylülünde öğretmen oldum, 61’de Müdür Muavini oldum. 63’te olaylar çıkınca bizim okul hem kışla hem de göçmen yuvası oldu, bir süre eğitime ara verildi. Akabinde yeni açılan bir ortaokul daha varıdı o zamanAtatürk Ortaokulu, ilk Atatürk Enistütüsüydü, sonra Atatürk Ortaokulu oldu. (Bu arada o zamanki gelişmelerle ilgili anılar geliyor ardı ardına… TÇ) Ben kaldım yalnız Müdür Muavini olarak ve Müdür Vekili sıfatıyla o zaman devam ettik Küçük Mehmet binalarının içerisinde. Ve o kadar kalabalıklaştık ki 1381 öğrenci olduk; ve 11 sene, şimdikiler duysun bunu, çift tedrisat, öğlenden sonra da dahil ders yaptık. Öğrenci sayısı çok kalabalıklaşınca 66 – 67 ders yılında Bayraktar A ve Bayraktar B diye ikiye ayrıldık. Bunlar hep tarihtir ha. Bayraktar A’da ben kaldım, Bayraktar B’ye Ahmet Tansel bey gitti.
- ayrı bina mı olmuştu?
Evet; ben kaldım Bayraktar A olarak Küçük Mehmet binalarında, caminin yanında,Ahmet Tansel bey de her sınıftan bir şube, bir birlerden, bir ikilerden, bir de üçlerden verdik. Yapı Sanatın binalarına gittiler. Bilahare Şimdiki 20 Temmuz’un üstündeki bir bloğa gittiler. Onun akabinde da 20 Temmuz Harekâtında, geldiler Şehit Ruso’ya. Şehit Ruso’nun da geçmişi böyle. Biz orda kaldık, akabinde 74 harekâtında tekrar biz kışlaya geçtik, orada eğitim yaptık. Kalktı siyasilerimiz sağolsunlar Surlariçi’ne otobüslerin girmesi yasaklandı, öğrenciler gelemediler bizim okula ve öğrenci sayısı haddinden fazla düştü. Düşünün siz, binüçyüzlerde iken üçyüzlere düştü.
KOLEJLER ÇOĞALDI, ÖĞRENCİLER KAYDI
Tamam işte, az öğrenci isterdiniz düşürdüler sayıyı!..
Bina büyük ama, neyse, kolejlere rağbet arttığı için kolejler çoğaldı. HattaGirne’nin, Lefkoşa’nın, Mağusa’nın, Güzelyurt’un o zaman kurulmuşlardı. Onlar çoğaldıkça biz azaldık ve bize şimdiki Göçmenköy’deki yeni binayı yaptılar 85- 86’larda. Orta birleri oraya gönderdim. Müdürlüğe ben devam ederdim.
Evet; daha sonra hocam?
Sonrasında birleri oraya gönderdim. Bilahare bir sene sonra gittik Göçmenköy’e ve ben bilhassa bayan öğretmenler için bol poşet bulundururdum ve poşetleri verirdim ayaklarına giyip sınıflara girsinler diye.Çünkü okul çamur deryasının içerisindeydi. Orda 1992’ye kadar Müdürlük yaptım.
HEP LEFKOŞA
Aslında bir yerde şanslıydınız hocam, hep Lefkoşa’daydınız.
Allaha şükürler olsun, benim gibi şanslı, tek okuldan çıkıp, o okula öğretmen olarak giren ve o okuldan emekli olan başka bir öğretmen var mı bilmem. Ama zannetmiyorum. Ordan da emekli oldum çok şükür olsun. 92’de emekli oldum.Bayraktar Ortaokulu denince, Bayraktar Koleji mi denirdi, derdim ki hayır Bayraktar ortaokulu başkadır, Bayraktar Koleji başkadır.
Evet, o karışıklık çok oldu.
Evet, çok oldu ve hala daha da yapanlar vardır. 1992’de de 33 fiili hizmetten, daha altı senem olmasına rağmen emekliliğime bazı olaylar nedeniyle, ki şimdi onu açıklayacak olursam ciltler sığmaz…
NE ZAMAN Kİ!..
Bir cümle…
Bir cümle; Ne zaman öğretmen doktor gibi evime gel de sana öğredeyim, demeye başlayınca,ne zaman ki öğretmen sınıftaki teksir sorularını çalmaya başlayıp da, evinde özel ders verdiği öğrencisine vermeye başlayınca, ben, “emekliliğim geldi” dedim. Bana ‘dayakçı hoca’ derledi, ben bakardım, susardı öğrenciler ama suçu olmayan bir tokat atmadım.
Çocuklar artık okula, öğretmene, eti senin kemiği benim diye teslim edilmiyor hocam, çocuğa dokunamıyorsunuz bile!..
Bizim zamanımızda babamız, anamız bizi okula götürdüğünde ilk olarak öğretmene, hoca eti senin kemiği benim diye teslim ederlerdi… Ona göre emanet ederdiler çocukları.
Şimdi kulağını bile çekemezsiniz.
Evet, hele bir de özel okullarda hiç dokunamazsınız. “Hoca hoca dikkat et senin maaşını ben veririm” derler.
Peki Hocam, emeklilik günlerinize gelelim…
Her şeye değinmek gerekirse, CTP’lisi de varıdı, TKP’lisi de varıdı , DP’lisi de varıdı, UBP’lisi de varıdı ve hepsiyle de ben hiç ayrım tutmazdım. Demokrasi gereği asla ayrım yapmazdım, hepsiyle de yer içer gezerdik. “Yahu hoca, sana bayılırık”; Niçin; ben açık gonuşurum, UBP kurulalı, ilk gurulduğu zamandan beriUBP’ye gönül vermiş insanlardanım.Ve “sen UBP’li biz CTP’li, nasıl gelin bizimilan” derlerdi. “Gelirim” derdim, demokrasi bunu gerektirir. Ben nasıl ki karşımdakinin siyasi görüşüne saygılıysam, karşımdaki da benim siyasi görüşüme saygılı olmalı. Aksi takdirde demokrasi diye bir şey yokdur, olamaz.”
Diyeceğim o ki benim emekli olmama nedenlerden biri de, göğüs cebinde tomarla tarihsiz doktor raporu olması; istediği zaman çıkarır bir tane tarih yazar buyur müdür bey, hastayım gelmeycem, derdi. Takip ettirirdim, kuaföre giderdi hastayım diyen ve maaşını bile kestim.
POPULİZM TARTIŞMASI
Biraz siyaset katarsak; Popülizm UBP ile başlamıştı, siz bunu hiç yapmadınız demek ki hocam…
Popülizmin anlamını senin daha iyi bilmen lazım…
Böyleydi işte; yani sesinizi çıkarmamanız gerekirdi popülizm yapmak için.
Çıkarmazdım ama haklıysa, yalan söylemiyorsa.
Yok popülizm o değil; haksız yere da, ben hoş görüneyim, iyi adam görüneyim diye ses çıkarmamanız lazım…
Sözcüğün anlamı halkçılıktır.
Yok o başka bir şeydir… Popülizm başka bir şeydir. Neyse hocam, emeklilik günlerine gelelim biz. Nasıl geçiyor emeklilik günleriniz. 27 sene oldu, nasıl geçiyor…
Ben çalışırken, öğretmenken de, eşimin de bana uyum sağlaması nedeniyle, o da ilkokul öğretmeniydi. Yapmadığımız iş kalmadı. Ben her şeyden önce köyde kulüp başkanlığı yaptım. Köyde köy kooperatifinin Yönetim Kurulu üyeliğini, başkanlığını yaptım. Köy kooperatifi bakkaliyesini kurdum.
Öğretmenlik yaptığınız yıllarda mı?
Evet; artı ben 80’li yılların başında, 83’te Kooperatif Merkez Bankası’nın Yönetim Kurulunda da bulundum. Zaten seçilmiş olarak görev yapan Kooperatif Bankası Yönetim Kurulu, en son bizdik. Bizi o zaman bazı nedenlerden dolayı görevden almışlardı. Ondan sonra da bağladılar Başbakanlığa, hala daha da atama suretiyle idare ederler.
Emeklilik günlerimde de kendi çapımda birkaç tarlamız vardı. İcar da ederdik, ortaklık gurardık. Devlet bazı bölgelerdeki tarlaları icar ederdi ekmemiz için. Akçay’da bahçecilik yaptık.
Nerden nereye Akçay… Siz Lefkoşa’da…
Şöyle ki, ilk olarak memura, öğretmene, polise vermezlerdi bahca, bakdılar gördüler ki artık hepsini dağıtamadılar, açıldılar… Selami Bey vardı benle de öğretmenlik yapmıştı. Dağıtım sorumlusuydu Güzelyurt’ta: “Gelin be hocalar sizlere de verelim” dediler.
İşte UBP yılları… (Esprili ortamı biraz daha sürdürmek için söylüyorum)
Eeee o zaman başka parti yoğudu.
Popülizm işte…
Hayır bana başka parti söyleyebilin o zaman.
CTP varıdı ama hükümette değildi.
Evet… Uzatmayalım, 150 dönüm bize de verdiler. Sami Hamidi, Mehmet Emin Yücelten, Özten Bektaşi ve ben, dördümüz. Ve o zaman Yılmazköy’ün içinden geçer de giderdin, ovaların içinden. 150 dönümü aldık budadık, suladık çapaladık, onardık, gelin-kız haline getirdik; ilk sene, “e hocalar üstünde mahsül varıdı, o devletindir” dediler,Cypruveks bizden aldı. İkinci sene bu defa daha bakımlı güzel oldu, ağaçlar ağaca benzedi. Gittik sabahlara kadar Cypruveksin kapısında beklediğimiz oldu. Bekletirler bekletirler, gelirler, “e hocalar bunlar fuşa oldu, sıkmaya vereceğiz.” Üçüncü sene da portokal bahçesi verdiler Bodamya’da, orada yerleşen kişilere de kestiler kömür ettiler; döndüler onlara bizim o uğraşlarımız sonunda bakımlı hale getirdiğimiz bahçeleri elimizden aldılar onlara verdiler. Terk ettim bıraktım ben de.
Çoluk çocuk hocam…
3 çocuğum var, 2 kız bir oğlan, hepsini de okuttuk evlendirdik. Torun torba sahibi olduk, hatta torunlarımızdan da çocuk gördük. Büyük kızımızın torunu…
Kolan Hastanesi’ni biliyorsunuz, onun dibindeki apartman bizim, oğlan orda oturuyor. (fotoğraftan gösteriyor) bir kızımız bu (küçük kızımız) diğer kızımız bu; damadımız… Bu ve bu torun; ikisinin de çocuğu var, bunun iki tane, oğlan Levent Kolej’e gider…
Çok mutluyuz. Şu anda da köyde (Pınarbaşı’nda) bir evimiz var. Oraya gideriz, bahçede uğraşır, bir şeyler ekeriz. Buradaki evimizin yan tarafı da bahçe, burada da her şey ekeriz, toprağı eşelemezsem rahat etmem…
Neler ekersiniz peki… Var mı ekili bir şey şimdi?
Neler ekmedim ki… Luvana, gollandro, sarımsak, soğan, bakla, marul, kereviz, lahana ektim.Artı bu büyük damat dediğim Kanlıköy’de barajın altında birkaç tane tarla icar etti, damla sulama. Ona yardım ederim, satışa da yardımcıyım. Molohiyacıdır damat. Yani boş durduğum yok. Boş durduğum anda rahatsız olurum.
Teşekkür ederim hocam…