“Filler Arasında Karıncalar”

Türkçeye henüz çevrilmeyen Ants Among Elephants (Filler Arasında Karıncalar) modern Hindistan’ın kurulması öyküsünü bir aile ve onların mücadeleleri üzerinden anlatıyor.

 

Hakan Karahasan
hakan.karahasan@gmail.com

 

Hindistan… Dünyanın en kalabalık ülkelerinden birisi. Bunun yanında, dünyanın en karmaşık demokrasilerinden birisine sahip. Tıpkı Kıbrıs gibi, İngiliz koloni idaresi altında kalan Hindistan, 1947 yılında bağımsızlığına kavuştuğunda sorunlar bir anda yok olup gitmedi. Aksine, Marx’ın tabiriyle ‘geçmişin ağırlığı bir kâbus gibi çöktü.’ Hindistan’ın bağımsızlığı üzerine belki de yazılan edebi yapıtlar içerisinde belki de en bilineni Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları adlı eseridir. Hindistan’ın bağımsızlığa kavuştuğu anda doğan Saleem karakteri, bizlere Hindistan’ın tarihini büyülü gerçekçilik yöntemi ile son derece akıcı bir şekilde anlatmaktadır.

Hindistan deyince insanın aklına birçok farklı dil, din ve kültürün bir arada yaşaması geliyor. Bir de kast sistemi. Kast sistemi değişik dil, din ve kültüre sahip Hindistan toplumlarının bir nevi bir başka ortak özelliği. İngiliz koloni döneminde sonlanmadığı gibi, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi boyunca ve sonrasında, cam tavan misali, ortadan kalkmış gibi görünse de, oralarda bir yerlerde var olmaya ve insanların hayatlarını etkilemeye devam etti. Bu sistem altında yaşayan, yaşamak zorunda bırakılan, özellikle kast sisteminin aşağılarında yer alan insanlar için, bağımsızlık bir umut iken, sonrasındaki uygulamalar ile bu umutları sürekli kırılmaya, unutturulmaya çalışıldı. Lakin tüm bunlara rağmen mücadele, hayatın akışında olduğu gibi, var olmaya devam etti.

Türkçeye henüz çevrilmeyen Ants Among Elephants (Filler Arasında Karıncalar) modern Hindistan’ın kurulması öyküsünü bir aile ve onların mücadeleleri üzerinden anlatıyor. Kitabın yazarı Sujatha Gidla’nın kitabı kurmaca bir yapıt değil. Bizzat kendi ailesinin öyküsünü kaleme alan Gidla, kendi ailesinden yola çıkarak bir yandan aile denilen mikro yapının toplumun nasıl bir parçası olduğunu ortaya koyarken, diğer yandan ise Hindistan’ın kurulması ve sonrasında yaşananları ezbere bilinen açılardan değil, ülkedeki belki de en alt sınıfın üyelerinin gözlerinden anlatmaya çalışıyor. İngilizcedeki tabirle “untouchable” olarak söylenen ve toplumun en alt tabakasında olan bu kastın bir üyesi olan Gidla, yaşadığı hayatın ne kadar farklı olduğunu özellikle Amerika Birleşik Devletleri’ne (ABD) gittikten sonra fark ettiğini belirtirken, Hindistan’da son derece “normal” olarak karşılanan bu durumun aslında ne kadar çarpık bir yapı olduğunu kendi ailesinin öyküsü üzerinden aktarıyor.  Kitabın “giriş”indeki ilk cümle bunu son derece çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor: “Benim öykülerin, ailemin öyküleri Hindistan’ın öyküleri değil. Onlar bizzat yaşamın kendisi” (s. 1). Ailenin her bir üyesinin yaşamı, deyim yerindeyse, bir film gibi. Gidla’nın annesi almış olduğu eğitime rağmen, sürekli cam tavan örneğinde olduğu gibi, olup da olmayan engellerle dolu bir hayat sürmek durumunda kalmış, ta ki ‘işler yoluna girene kadar.’ Dayısı ise, sadece kitabın temel karakteri olmak dışında, Hindistan tarihinde de bilinen bir isim: K. G: Satyamurty ya da kitaptaki şekilde kısaltılmış ismiyle Satyam. Genç yaşında edebiyata ve Marxizm’e ilgi duyan Satyam, lise sonrası önce Hindistan Komünist Partisi, sonrasında ise (Marxist-Leninist) Hindistan Komünist Partisi’ni kurar. Bu arada, özellikle Andhra Pradesh, Krishna Bölgesi’nde birçok eylemin organizasyonunu yapar. Kitap boyunca, bir yandan Satyam’ın hayatını, komünizm ile nasıl tanıştığını, bir fikir olarak onu benimsedikten sonra hayatını bu ideale nasıl adadığını okurken, ‘idealler uğruna bir hayat nasıl yaşanır’ sözüne birebir tanık olma şansı buluyoruz. Bir dönem takma isim ile yazmış olduğu şiirler, Telugu dilinde kendisini ünlü bir isim yapmış olsa da, hayatını çok sevdiği edebiyat yerine halkların kardeşliğine adayan bir şair, düşünür, eylem insanı olarak Satyam’ın hayatının önemli bir kısmını öğrenirken, aynı zamanda Hindistan’ın da o dönemlerde nasıl bir ülke olduğunu, kast sisteminin nasıl olup da komünizm gibi bir ideolojiye dahi yenildiğini, örneklerle anlama fırsatı yakalıyoruz. Kitabın bir diğer önemli karakteri ise Manjula. Almış olduğu eğitime rağmen sürekli engellerle geçen bir ömür ise aynı zamanda Hindistan’ın gerçek durumunun hoş olmayan bir iz düşümü.

Kitabın Türkçeye henüz çevrilmemesinden dolayı detay vermek yerine olabildiğince genel bir giriş yapmak istedim. İngilizce dilinde kitap okumaktan keyif alanların bir roman keyfiyle okuyacakları, yer yer yükselen tansiyon ve esprilerle bezenmiş akıcı anlatısıyla Gidla’nın kitabı yakın dönem Hindistan’ın “gerçek” öykülerinden birisini aktarırken, aynı zamanda kişisel olanın toplumsal olduğunu bir kere daha hatırlatıyor. Bazılarının birbirlerini sokakta bulmamakla övündüğü günümüzde, koronavirüsü salgını ile daha da bireyselleşen dünyada mücadelenin hâlâ olduğunu, olmaya devam edeceğinin ve olması gerektiğini, bunun yanında insanların birbirlerini sokakta bulmalarının da dayanışma açısından son derece önemli olduğunu hatırlatan, sadece Hindistan’ın sorunlarıyla okuyucuyu boğmak yerine hem bilgilendiren, hem de düşündüren, öğreten bir kitap Ants Among Elephants.

Dergiler Haberleri