Eğitimde fırsat eşitliğinin yüksek olduğu toplumlarda, başarılı olabilmek için hayata nereden başladığınızın önemi yoktur. Eğitimde fırsat eşitliğinin düşük olduğu toplumlarda bunun aksine hayata başladığınız nokta büyük önem taşır.
Eğitimde fırsat eşitliği kavramı, toplumun tüm bireylerinin ayrım yapılmaksızın, yeteneklerini en uygun biçimde geliştirmede eğitim hizmetlerinden eşit ölçüde yararlanma olanaklarına sahip olmaları olarak tanımlanmaktadır.
Eğitim bilimi, dört tür eğitim eşitliği üzerinde durmaktadır. Bunlar;
- Herkese en üst basamağa kadar öğretim sağlanması,
- Herkese belirli düzeyde bir asgari öğrenim hakkının sağlanması,
- Her bireyin kendi yeteneklerini ve güçlü olduğu yanlarından yararlanması için bu yetenek ve güçlü yanlarını ortaya çıkaran ve geliştirin bir öğrenimi alması,
- Herhangi bir öğretim basamağında öğrenci sayısını maksimum düzeye çıkarmak yoluyla fırsat eşitliğinin genişletilmesidir.
Tam da bu nedenlerle ülkeler, “sağlık kadar eğitim de önemlidir” anlayışıyla farklı yöntemlerle eğitim-öğretim uygulamalarını öğrencilerle buluşturma üzerine odaklanılmış durumdadır.
Örneğin “Kötü hava yoktur, yanlış kıyafet vardır” şiarıyla soğuk iklimi ile tanınan Norveç ve İsveç gibi ülkelerde eğitim açık havada sürmektedir. Yunanistan’da yüz yüze ders yapma koşullarını zorlamak için “açık pencere ve battaniye” formülü hayat geçirilmeye çalışılıyor. Pandemiyi en ağır koşullarda geçiren İngiltere, Fransa, Almanya gibi ülkeler okulları kapatmak yerine, yüz yüze eğitimin nasıl olması gerektiği ile ilgili kriterler ve kurallara uyulması zorunluluğunu getirdi.
Yani ülkeler, pedagojik yaklaşımlarla eğitim kayıplarını en düşük düzeyde tutmak için nitelikli bir çaba, dikkate değer yöntemler ve anlamlı planlamaları gündemlerine almış durumda…
Bizde ise bilimsel düşünceyi, pedagojik yaklaşımı ara ki bulasın…
Bugün eğitimde yaşadığımız birçok sorunun nedeni, alınan kararların eğitim bilimi ilkeleri ve pedagojik yaklaşımlardan yoksun olmasıdır. Örneğin;
- Kararların, öğretmen, öğrenci ve veli üzerindeki moral bozukluğu ve motivasyonsuzluğu karar vericiler tarafından düşünülmüyor.
- Bu süreçte en çok zarar görenler toplumun dezavantajlı kesimleri olduğu karar vericiler tarafından düşünülmüyor.
- Kararların, başta karar vericilere ve elbette ki eğitimi yönetenlere kaşı duyulan güveni zedeliyor, zedelemeden öte güvensizliğin dibi yaşanıyor.
Nasıl yaşanmasın ki! Girne bölgesinde (Karşıyaka – Çatalköy arası) bulaş çok yüksek düzeyde diye bu bölgede yüz yüze eğitime ara vermek akıllara geliyor ama her nedense;
- Girne bölgesinde oturan ama Girne İlçesi dışındaki okullara giden çocukların ne yüz yüze ne de çevrimiçi (online) eğitim alamayacağı kimsenin aklına gelmiyor.
- Girne gölgesinde ikamet eden ama Girne İlçesi dışında okullarda görev yapan öğretmenlerin de eğitim-öğretim faaliyetinde bulunamayacağı kimsenin aklına gelmiyor.
Gelelim Şu Uzaktan Eğitim Meselesine
Geçtiğimiz haftanın en önemli gündemi “eğitimde fırsat eşitliğini” sağlamak için özel okulların gerçekleştirdiği çevrimiçi (online) eğitimi yasaklama kararının tartışmalarıydı. Bu yasak, eğitimi yönetenlerin uzaktan eğitimin ne demek olduğunu henüz anlayamadıklarının ispatı niteliğindedir.
Uzaktan eğitimi yasaklamak ne demek? Yani “uzaktan eğitim yapmak yasaktır” denildiğinde aslında yasaklanan şey nedir? Örneğin;
- Bir öğretmenin ekran karşısına geçip ders anlatması mı yasak olan, yoksa
- Bir dijital platforma eğitimle ilgili materyallerin yüklenmesi mi? Ya da
- Herhangi bir öğretmenin bir dijital grup üzerinden öğrencileri ile iletişim kurması mı yasak olan…
Söylemekten dilimizde tüy bitti diyebilirim ama bir türlü anlaşılamıyor. Uzaktan eğitim dediğiniz şey; zamandan ve mekandan bağımsızdır. Yani uzaktan eğitim olanaklarınız ya vardır ya da yoktur. Onu belirli bir zaman dilimi içinde yasaklayıp, belirli bir zaman dilimi içinde serbest bırakacaksınız gibi bir anlayış yoktur.
Ne var ki bu anlayış hâlâ baskın. Ve bize saçma sapan işler yaptırıyor. Örneğin, uzaktan eğitimin tekrar konuşulduğu bugünlerde şu soruları da sıklıkla duyuyorum:
- Uzaktan eğitimi takip etmeyen öğrenciler eksik sayılacak mı?
- Öğrenciler bilgisayar, tablet ya da TV ekranı karşısında üniformalı mı olacak?
Kısacası bütün bunlar bir uzaktan eğitim kültürümüzün olmadığını göstermektedir. Evet böyle bir kültürümüz yok. Çünkü uzaktan eğitimin felsefesini bilmiyoruz…
Üniversiteler adası olarak tanınmayı çok sevsek de bilim ve teknoloji üretiminde verimlilik sorunu yaşadığımız aşikar. Diğer ülkelerin her alanına yansıyan teknolojik gelişimin yarattığı dönüşümü şaşkınlık, panik ve korku içerisinde izlerken her nedense eğitimde geleneksek alışkanlıklarda ısrar ediyoruz. Ve bu ısrarla eğitimde gerçekleştirmemiz gereken değişim ve dönüşümde en büyük engeli yarattığımızın farkına bile varamıyoruz…
Evet, uzaktan eğitim yapabilmek için öncelikle felsefesini anlamalı, kültürünü içselleştirmeliyiz. Çünkü Covid-19 Pandemisinden çok daha önce bu dönüşümün farkında olan ülkelerin son 20 yıldır ama özellikle son 10 yıldır eğitim alanında yoğun şekilde düşünce, tartışma ve Ar-Ge yatırımları yaparak en iyiyi bulmaya çalıştığı dönemde, ülkemiz eğitim yöneticileri, öğretmenleri ve anne-babaları olarak, ne yazık ki uzaktan eğitimi sınıfta yaptığımızın aynısını ekran karşısında yapmak olarak algılamaz, teknolojiyi de sadece cep telefonu ve sosyal medya olarak görmezdik…