Yenidüzen’in artık yeni bir Pazar gazetesi olacak...
Veya şöyle diyelim, Yenidüzen, Pazar günleri için yeni ve özel bir şekilde yayımlanacak...
-*-*-
Şöyle de diyebiliriz; Pazar günleri, çok zengin bir yazar kadrosu ile adeta yeni bir haftalık yayın organı okuyucuyla buluşacak...
Her gün ve haliyle Pazar’ları da yazan biri olarak, “yeni havaya ugun olsun, bugün siyasetle alakalı yazı yazmayayım” diye düşünürken, aldı beni bir gülme!
-*-*-
“Egemen eşit devlet” söylemleri aklıma geldi!
Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi bizim için su yatırımlarına “bakıcılık” ya da “başçılık” edecekmiş...
-*-*-
Hatta aynı Büyükelçi, Doğu Akdeniz Üniversitesi’ndeki yurt krizini de çözmüş!
-*-*-
Ama daha da önemlisi var; demiş ki Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi; “... Kıbrıs Türkleri asla Gazze’nin kaderini yaşamayacak!”...
-*-*-
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar mı?
O da ortalıkta dolaşıyor işte!
Gülümsüyor ve Büyükelçi’ye resmen “eşlik” ediyor!
Protokol rezaleti ayyuk!
Üstelik de “Egemen ve eşit devlet” diye diye!
-*-*-
Neyse!
“Kıbrıs Türkleri’nin Gazze kaderi!”...
-*-*-
Bu nedir Allah aşkına?
Ne demek istedi Büyükelçi?
Rumlar İsrail olacak; biz de Filistin ve bir gün bize saldırıp, Türk tarafını yerle bir mi edecekler?
Bunu demek istedi her halde!
-*-*-
Ve “... korkmayın; biz Anavatan olarak hepsini keseriz” mesajı mı verdi?
-*-*-
Ya hu lütfen vazgeçin bu kanlı – kavgalı – Türk dizisi saçmalıklarından!
-*-*-
Eğer illa ki birilerine rol biçilecekse; İsrail – Hamas – Filistin rolleri verilecekse; bu rollerden hiç birini Kıbrıslı Türklere veremeyeceksiniz!
Çünkü, çok üzgünüm ama Kıbrıslı Türkler, çoktan göçtü!
-*-*-
Nice Akritas planları, nice EOKA B’ler geldi; bitiremedi Kıbrıslı Türkleri de siz üzgünüm ama temizlediniz Sayın Büyükelçi!
Nedir ama dediğin(iz)?
-*-*-
Etrafındaki üç – beş “egemen eşit devlet fukarası”nın alkışları mı seni – pardon sizi coşturan?
-*-*-
KKTC bitiktir!
Irkçı, kışkırtıcı, savaş ve açık tehdit kokan söylemler bitiktir!
Zavallı propaganda bitiktir!
Toplum zamlarla, dövizle, göçle zaten
çoktan bitiktir!
-*-*-
Bu son dört cümledeki “bitik” olma halinin, tıpta fizyolojik fimozis deniilen ve “sünnet derisinin penis başına yapışık olma durumu” ile bir alakası yoktur...
Bir doktora sordum; “bitik olma hali, yeni doğan erkek bebeklerin neredeyse tamamında görülür ve çok basit bir mdahaleyle sorun çözülür” dedi!
Bizim “bitik olma hali”, küçük operasyonlarla “düzeltilebilecek” bir durum değildir!
-*-*-
Mutlu pazarlar efendim...
Yenidüzen’in yeni Pazar versiyonu hayırlı olsun...
Vatanı vatan bilmemek!
Ekim ayında İngiltere’ye gitmiştim...
Uçarak!
Ben uçmadım; uçak uçtu!
İçindeydim!
Ercan Havaalanı’nda
n binmiştim uçağa...
Hatta “gerçekten çok güzel bir havaalanımız olmuş” diye de yazmıştım!
Hala aynı iddiadayım!
“It is too good for this psefto cratos” bile diyebilirim!
Yani, “... bu havaalanı, içinde yaşadığımız sahte devlete çok fazla bile geliyor” anlamında!
-*-*-
İstanbul’du çaktan in!
Koş!
Başka uçağa bin falan!
Yani elbette aktarmalı çok uçuş yaşadık da; hani doğrudan uçuş olsaydı, hatta uçaktan inmesiz, 40 – 45 dakika beklemeli bir uçuş da olsa, amenna falan...
-*-*-
Bize diyorlar ki; Türkiye bağlantılı tüm İngiltere uçuşlarında, kesinlikle uçaktan ineceksiniz ve kesinlikle bir kez daha hatta birden çok kez güvenlikten – aramadan – yoklamadan geçeceksiniz!
-*-*-
Peki neden?
“Çünkü” diyerek söze başlıyorlar ve devam ediyorlar; “... Ercan’daki güvenlikte sıkıntı var!”...
-*-*-
Ve şimdi çıkıyor üç tane bu vatanı vatan bilmeyen ve soymayı “hak” kabul eden “yaratık”; yolcuların bavullarında ne var ne yok topluyor!
-*-*-
Ayıklayın pirincin taşını!
-*-*-
Şimdi, gelir de dersem size ki; bavulumdaki 50 bin Euro nakit para ile 2024 model yeni dizüstü bilgisayarım kayboldu; ne yapacaksınız?
Erhan Arıklı’dan mı istesem, “59 milyon Euro’dan kesin ve verin” mi desem; “Türkiye’nin Lefkoşa büyükelçisi ödesin” mi desem?
-*-*-
Ama mesele bu değil ki!
Mesele, KKTC’nin bu ve buna benzer haberlerle; Rus’un öldürülmesi, Rumlara ait mülklerin satılması, elektrikte doğrudan akaryakıt hırsızlığı, ihalelerdeki ahlaksızlık ve bitirilemeyen hastaneler...
-*-*-
Neyse; “tanıyacaklar bir gün devletimizi; böyle devam edin!”...
Azerbaycan’ın tanımasına neredeyse “ramak” kaldı!
Üç vakte kadar İlham Aliyev bizi kesinlikle tanıyacak!
Çok da şey etmeyin!
Bayrak gökte mi?
Göndere çektik abi; dağdakinin de lambaları yanıyor!
Ezan sesi işitiliyor mu?
Merak etme abi!
Tamamdır!
Yaşasın KKTC!
Yaşasın egemen eşit devletimiz!
Eh, bu arada yaşasın 800 bin Sterlinlik satışımız!
Gülümseyin!
Çekiyorum!
Paylaşalım lütfen!
Tek çözüm, “çözüm”dür!
Türkiye’deki siyasi ve ekonomik gidişat; KKTC’yi fazlasıyla olumsuz yönde etkiliyor mu?
Elbette etkiliyor!
Türk Lirası’nın (TL) değer kaybı durmak bilmiyor!
Demokrasi yerlerde cirileniyor!
Gazze’de “Fatih” havasındakiler, gerçek Fatih’in İsrail ile ticari ilişkilerinden milyarlar kazandığını da görmek istemiyor!
Görenler hapse giriyor falan!
-*-*-
Hani moda deyimdir; “sürdürüleblir olmak”...
KKTC’de sürdürülebilir olan tek şeye bir örnek verelim; “fiyat artışları...”
-*-*-
Efendim, ne yapmak lazım?
Kıbrıs sorununun çözümü için kıçımızı yırtıp başımıza giymek lazım!
-*-*-
Avrupa Birliği’nin (AB) tam üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti’nin “federal bir tarafı” olup, derhal euro ya da avro kullanmaya geçmek lazım!
-*-*-
Bizi kesecekler mi?
-*-*-
Bu mu vereceğiniz tek cevap?
O zaman soruyorum; Kıbrıslı Türklerin mevcut durumu, sizce, kıtır kıtır kesilmekten çok daha iyi bir durum mudur?
Toptan yokoluşun vizyonda olduğunu herkes eminim kabul ediyordur!
İzlemeye devam mı?
Akkuyu Nükleer Güç Santrali... Ruslar yapıyor... Burnumuzun dibinde, Mersin yakınlarında... Ve bu nükleer santralin önümüzdeki sene hizmete girmesi bekleniyor... Efendim, bazı uzmanlara ve çevrecilere göre, Akdeniz'de su sıcaklığı, santralin soğutma suyu için kullanılabilir sınırın üzerinde... Bunun Türkçesi şudur: Akdeniz o kadar ısındı ki; santralin soğutması konusunda işe yaramayacak ve bu da felakete kapı aralamak anlamına gelecek... DW Türkçe’nin haberine göre, su sıcaklığının yükselmesi, nükleer facia riskini artırıyor... Doğu Akdeniz Çevre Dernekleri, "santralde soğutma suyu Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlanması" ve "inşaatın durdurulması" talebiyle Türkiye Çevre, Şehircilik ve İklim Durumu Bakanlığı'na dava açtı... Çok da şey etmeyin! Bir gün hepimiz zaten ölmeyecek miyiz? Yaşayın, yaşayabildiğinizce demek istiyorum...