Firuzan Nalbantoğlu
Doğduğu, büyüdüğü ve yaşadığı yer olan Mağusa’yı çok seven ve bu Mağusa sevgisini, tutkunu olduğu fotoğrafçılıkla birleştirip Mağusa için güzel şeyler yapmaya çalışan bir insan Osman Yüksek... Mağusa’nın tanınmış ve sevilen simalarından Tansu Eyuboğlu sayesinde fotoğrafçılıkla tanıştığı 1970 yılından beri, Yüksek hiç durmamış ve bu alanda kendini geliştirmeye devam etmiş. 1980’lerden itibaren farklı fotoğrafçılık derneklerinde aktif olarak çalıştıktan sonra, son olarak Mağusa Suriçi Derneği’nin (MASDER) Fotoğrafçılık kolunda dersler vermeye başlamış. Yüksek, MASDER’deki derslerden sadece fotoğrafçılık anlamında değil, bu derslerin Mağusa’ya yapacağı katkılardan dolayı da büyük keyif alıyor.
Zenit’le başlayan süreç
Adres: Osman Yüksek kimdir?
Osman Yüksek: 1954, Mağusa doğumluyum. Gençliğim, çocukluğum bu şehirde geçti. İş hayatıma Mağusa’nın ilk matbaası olan Canbulat Basımevi’nde başladım. Yıllar geçti, burada ustabaşı oldum, bu arada müzikle de uğraşıyordum. 1970’den beri fotoğraf ve müzik birlikte devam etti. 1970’de askere girdim. Askerlik ortamı müzikle hep iç içeydi.
Adres: Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız?
O.Y: Tansu Eyuboğlu ile tanıştıktan sonra hayat tamamen değişti. Fotoğrafçılıkla beni tanıştıran Tansu Eyuboğlu oldu. Meslek de matbaacılık olunca, beni hep teşvik etti. Fotoğrafçılığa Zenit makinamla başladım. Fotoğrafçılığa başlamam, 70’lerde Tansu abi sayesinde oldu ve hep amatörce devam etti. Eğitim almadık ama kendi kendimizi eğittik. O dönem şartlar çok kısıtlıydı. Mağusa’da birkaç kişi vardı, onlardan bilgi alırdık. Sonra 1980’lerde, Kıbrıs Sanat Derneği (KSD) Fotoğraf Kulübünü kurduk. DAÜ’de -pek çok kişi bilir- İletişim Fakültesi’nde Skip Norman vardı. Bize KSD’de ders veren oydu. Hiç unutmam, bir gün Büyükkonuk’a gittik. Dijital bir kameram vardı o zamanlar. Elimde makineyi gördü, bana kızdı “dijital olmaz” dedi. İlk zamanlar dijitale çok karşı çıktı fakat daha sonra kabullendi.
Adres: Fotoğraf çekerken nelerden etkilenirsiniz?
O.Y: Ben daha çok düşünerek çekmeye çalışırım. Çekeceğim, çalışacağım şeyi, önce düşünüp tasarlarım ona göre gidip çekerim. Genelde portre çalışmalar, bende ağırlık basar. Fakat öğrencilere her şeyi öğretmeye çalışırız. Ama insan tek bir şeye yoğunlaşmalı. Çok dağınık olunca kendini geliştiremezsin. Çalışırsın ama istediğin ürünü verimli bir biçimde alamazsın.
Adres: MASDER’den bahsedelim biraz…
O.Y: Mağusa Suriçi Derneği (MASDER)’nde Kutlu Eyuboğlu beni buldu ve fotoğrafçılık kolu kurmak istediklerinden, projelerinden bahsettiler. Ben zaten FODOS’ta aktif olarak çalışmaktaydım ve yönetim kurulundaydım. Kutlu bey bu teklifi yapınca hemen kabul ettim. Zaten Mağusa için her şeyi yaparım.
“Kadınlar daha yetenekli”
Adres: Kurslara ilgi nasıldı?
O.Y: Kurslara ilgi çok iyiydi. Katılan arkadaşlar da kendilerini çok geliştirdiler. Mağusa’da zaten dört fotoğrafçılık grubu var. Güzel olan, bu iyi arkadaşların hemen hepsi, ev hanımı, evden çıkmış insanlar. Kadınlar, daha duyarlı, daha yetenekli oluyorlar. Bu bahsettiğim duyarlılık, bir süre sonra, yaşadığın kente, Mağusa’ya da duyarlı bakmayı getiriyor beraberinde. İçimizdeki en güzel şey de bu duyarlılık. Bu kadar kısa zamanda çektikleri fotoğraflardan bunu anlayabiliyorsunuz. Mağusa bilinci de gelişiyor. Çekilen fotoğraflar bu açıdan da çok önemli. Önümüzdeki günlerde kursun ikinci bölümü başlayacak ve sekiz dersten oluşacak. Aslında bu sefer zaman koymayıp kendimize, kursun verimine, gidişine bıraktık.
Adres: Fotoğraflar üzerinde yapılan dijital çalışmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?
O.Y: Aslında ben dijital çalışmaları normal karşılıyorum. Bir nevi karanlık oda gibi düşünün. Orda da fotoğraf üzerinde oynayıp, fotoğrafı güzelleştiriyordunuz. Fakat bu dijital kullanımı, çok da abartılmamalı diye düşünüyorum. Photoshop gibi programlara mesela bazen doğru rengi yakalamak için ihtiyacınız olabiliyor. Şu an tüm fotoğrafçılar bunları kullanıyor. Hatta YDÜ foto günlerinde bir açık oturum olmuştu ve dijital ile analog çekim tartışılmıştı. Yarışmalarda da gelen jüri, photshop ile yapılan çok az oynamalara bir şey demiyor.
Adres: Fotoğrafçı gözüyle etrafa bakmak, zamanla insanda nasıl bir değişim yaratıyor?
O.Y: Etrafı kadraj olarak görüyorum. Bence fotoğraf çeken insanların, vizörden kendi düşüncelerini yansıtması lazım. Fotoğraf “senin” duygularını vermeli. Ben kesinlikle kamerasız kalamam. Makinem arabadan çıkmaz. Üç haftadır kameram tamirde ve karnıma ağrılar giriyor. Fotoğrafsız bir tek gün düşünemiyorum. Bir şeyi zaten severek yaparsanız, etrafa bakışınız tamamen değişir. Oturduğunuz mahalle değişik görünmeye başlar.
Okullar, kitap ve geziler…
Adres: Bundan sonraki planlarınız neler?
O.Y: Bir düşüncemiz var. MASDER olarak, İlkokullara bu fotoğrafçılığı yayabilir miyiz diye düşünüyoruz uzun zamandır. Çocukları MASDER’e böyle güzel ve verimli bir uğraşı için çekersek, aileler de merak eder ve böylece bu Mağusa’ya da fayda sağlar. Fakat tabiî ki bu büyük sorumluluk. Yine Mağusa hakkında güzel bir kitap projemiz var. Bu kitapta arkadaşların çektikleri fotoğrafları bir araya getirelim dedik.
Adres: Fakat, fotoğrafçılık masraflı bir uğraş…
O.Y: Tabii fotoğrafçılık, epeyce masraflı bir uğraş. Bir lens alırken mesela düşünmeniz gereken şeyler var; “Portre mi, makro mu almalıyım” gibi. Bozuldu mu, ya Türkiye’ye ya da Güney’e yollamak zorundasınız. Kuzey’de kamera satanların servisinin olamaması bir sorun.
Adres: Peki, son olarak Kıbrıs’ın kuzeyinde fotoğrafçılığı nasıl görüyorsunuz. Lefkoşa’da da meraklısı çok mesela…
O.Y: Lefkoşa’da Diyafram grubu var. Makro çalışmalarda çok iyi buluyorum onları. İnsanlara da fotoğrafçılığı çok sevdirdiler. Bu insanlar çok süper işler yapıyor. Nüfusumuza göre fotoğrafçılığa ilgi çok iyi durumda. Yeni başlayanlar için ülke çok müsait ama araştırmak gerek. Biz MASDER olarak neredeyse her hafta bir yere çıkıyoruz. Bir raddeye geldik, Kıbrıs bize küçük gelmeye başladı. Yurtdışındaki gruplarla iletişim kurulup geziler de düzenlenebilir, böyle fikirler var. Biz gezi düzenlemeden önce, gideceğimiz köyle iletişime geçiyoruz çünkü bilmeden gezmek faydasız. Mesela geçtiğimiz haftalarda Kaleburnu’na gittik, çok güzel bir köy. Bu tarz gezilerde zor olan şey, herkesin kendi arabasıyla gitmek zorunda olması. Küçük bir minibüs bu sorunu çözebilir.