Yaşam reddediyor “milliyetçiliğin” dilini...
Çünkü “daraldık” içimize kapandıkça...
Bunaldık...
***
Futbolun “birleşmesi” için cesur bir adım atıldı...
Bu yol yürünmeli...
Korkmadan... Kararlılıkla
Çünkü, bu ayrılığın bedelini yalnızca ve yalnızca Kıbrıslı Türk gençler ödüyor...
Bir başkası değil...
***
Kıbrıslı Rumlar, dünyayla iç içe...
Siz “Rum” deseniz de, tüm Kıbrıs adına, Türkiye’yle dahi temas yapıyorlar...
Biz...
Seyirci...
Sadece...
En sıcak örneğini, AEL Limasol - Fenerbahçe maçı ile yaşadık...
Neydi bize biçilen rol, gördünüz mü?
“Bayrakçılık!..”
Onlar oynadı...
Biz izledik ve bayrak sallamakla övündük, tribünde !..
***
Müzakere masasını çökertenler ve hep “ayrılığın” dilini konuşanlar, yine ortaya çıkıyor, bir girişimi daha çökertmek için...
Efendim, bizim “milli” spor politikamız varmış...
Nedir o bilir misiniz?
Türkiye’deki derbi maçlarında...
Ya da Avrupa kupalarında...
Tribüne “KKTC bayrağı sallayan” birilerini göndermek...
Ve “ica” diye gülümsetmek ekranda...
- Bak, bayrağımız dalgalanıyor!..
Öyle de “aval aval” bakıyor bizim gençler sadece...
***
Yine, aptalca “statüko” kavgalarına mahkum edecekler, geleceği...
Kim kimin üstünde...
Kim kimin altında...
“KKTC gerçeğini kabul etmeleri gerekirmiş...”
Öyle de...
Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti U19 futbol genç milli takımları maç yaparken niye açmadınız ağzınızı ?!
Ya da, Trabzon’daki gençlik olimpiyatlarında, niye sustunuz acaba?
Niye sustunuz, sadece son bir senede, Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti en az on farklı maçta karşı karşıya gelirken...
Tek gerçek var artık, kabul etmemiz gereken:
‘Dünyaya açılmak!”
Barışın kapılarını zorlamak...
Bayrak sallamakla, ‘çullisine’ maçlar yapmakla ve içimize kapanmakla buraya kadar...
Barış, cesaret işi...
Eğer inanırsak bu cesaret bizde var...