Hakkı Yücel
hkyucel52@gmail.com
Gaile Dergisi 500. sayısına ulaştı.
Mart 2008 tarihinde yayınına aylık dergi formatında başlarken, ilk sayıda yer alan ‘Çıkarken’ yazısı, sıfır noktasından bir başlangıcı değil, öncesi olan (‘Kıbrıs Yazıları’ dergisi) bir oluşumun devam edecek olduğunu işaret ediyordu. Şöyle deniyordu o yazıda: ‘’Bu ay dokuzuncusu yayınlanan Kıbrıs Yazıları’nı (2005) üreten ekip, uzunca bir süreden beri, daha güncel, daha az akademik, politik yaşama daha fazla müdahil olabilen bir yayın organı arayışı içindeydi. Olan biteni tartışmak ya da açıklamak açısından fazlasıyla aceleci olma riskini doğasında taşıyan ve bir anlamda hızla tüketilmeye yazgılı olan gazeteler sözümüzü söylememiz için yeterince uygun ortam sunmuyordu bize. Kıbrıs Yazıları ise, üç ayda bir (hatta maalesef çoğu zaman daha uzun aralıklarla) çıkması dolayısıyla, bizi güncel olanı tartışmaktan alıkoyuyor, ülkemizin kültür birikimine katkı yapmak konusunda önemli bir boşluğu dolduran dergimiz, iş, bu ülkenin, bu toplumun güncel sorunlarının genel politik meselelerle bağlantısını açığa çıkarmaya ve bu sorunlara çözüm önerilerini, geç kalmadan, tam da bu bağlantılar üzerinden geliştirmeye gelince, bize yetmiyordu. Bu düşünceler, günlük olanın sığ sularında boğulmamaya ama güncelin önemini de es geçmemeye kararlı bir dergiyi gündemimize getirdi.’’
‘Gaile’ yolculuğuna işte böyle başladı. Selefi ‘Kıbrıs Yazıları’ muhtevası itibarıyla teorik-akademik, kapsam olarak da kitap formatında bir dergiydi ve daha dar bir çevreye hitap ediyordu. Aylık yayınlanacak olan ‘Gaile’ ise günceli daha fazla gözetecek, hayata daha müdahil olacak, daha geniş bir kesime hitabı önceleyecekti. Bir başka ifadeyle teorik/kavramsal yanı ağır basan ‘entelektüel akıl’, pratik yanı daha çok gözeten ‘ideolojik/siyasal akıl’la dengelenecekti. Bu süreklilikte değişmeyecek olan ise barışçıl, eşitlikçi-özgürlükçü, eleştirel demokratik değerlerin ve duyarlılıkların esas alınması, nitelik olarak belirli bir düzey tutturulması ve nihayet bir araya gelişin ana bileşeni -aynı zamanda problematiği- olan Sol’a dair geniş ufuklu (yeni) bir dil inşasına harç koyma çabasının sürdürülecek olmasıydı. Tam da burada (Sol) hareket hattının geniş ufuklu olacağı ve bu bağlamda yeni bir dil inşasında/arayışında olacağının ifade edilmesi, Kıbrıs Yazıları’ndan başlayarak Gaile ile bugüne gelen ve devam edecek oluşumun temel, ayırt edici özelliğini öne çıkaracaktı. O da şuydu: Hareket hattının geniş ölçekli olması dergi muhtevasında, bir: hem konu çeşitliliği ve yaklaşım/anlayış zenginliği olarak karşılık bulacaktı; iki: bugün artık geçerliliği kalmayan, geleneksel Sol’un tek boyutlu ideolojik (siyasal) akılla entelektüel akıl ilişkisi, yeniyi (dil ve yapı olarak) ima eden doğurgan bir mahiyet kazanacaktı. Şöyle ki geleneksel Sol’da ideolojik (siyasal) akla tabi, onun organik parçası olan, onunla özdeşleşen, onun ön gördüğü ve önerdiğini mutlaklaştıran/haklılaştırmayı esas alan (Sol) entelektüel akıl, burada koşulsuz tabiyet/özdeşlik ilişkisi yerine, beslenme kaynaklarının çoğullaşmasından kaynaklı ve de ona mesafe alan-eleştiren bir ilişkiye dönüşecek, bu bağlamda ufuk/perspektif genişliği sağlanırken, bu durum eskinin yıkıldığı ama yeninin henüz ne olacağının belli olmadığı dünya ve de o dünyanın kendi küçük sorunları büyük Kıbrıs adasında hayatın her alanında ihtiyaç duyulan yeni dil inşası çabasının temel karakteristiği olacaktı.
Evrensel ve yerel ölçekte açığa çıkan nesnel koşullar (yirminci yüzyıl sonu itibarıyla dünyada yaşanan büyük altüst oluşlar ve bunun ardında bıraktığı ideolojik/siyasal/düşünsel vakumla, yeni milenyum itibarıyla Kıbrıs Sorunu’nda ‘çözüm ve barış’a yönelik kat edilen mesafenin yarattığı olumlu hava) ‘Kıbrıs Yazıları’ ile başlayan ve ‘Gaile’ ile devam edecek yaratıcı/üretken sürecin itici gücünü oluştururken, işte bu zeminde –burada imkânlar/fırsatlar çokluğu olarak açığa çıkan potansiyelle- kendine çizdiği doğurgan hareket hattıyla yola koyulan ‘Gaile’, kendi sınırlı ve mütevazı yapısıyla bunu gerçekleştirmeye çalıştı. Bu bağlamda buyurgan bir akılcılık, evrensel hakikatin bilgisine sahip olmak ve onun sözcülüğüne ya da kitlelerin kurtarıcılığı rolüne soyunmak gibi bir misyonu sahiplenmedi. Aksine toplumsal-siyasal-kültürel yaşamımızda karşılığı olan, Sol’un temel değerlerini de gözetmeye çalışırken hem epistemolojik olarak ve hem de siyasal-ideolojik-kültürel seçenek oluşturmak adına özgürlükçü, eleştirel, demokratik bir dilin ve zihniyet dönüşümün hayatiyet bulmasına mütevazı katkılar koymak gibi bir ‘gaile’yi benimsedi. Bunu yaparken de kendi özerkliğini ve otonomisini korumak, olaylara ve olgulara mesafe alarak yaklaşmak temel hassasiyetleri olduğu kadar, kendini eleştirilere açık tutmak da vazgeçilmez varoluş ilkeleri oldu. Taraf olması gereken yerde taraf olmaktan geri durmadı. Ancak her koşulda seçim yapmayı, papağan gibi tekrarlayarak zorlayan ‘taraf olmayan bertaraf olur’, ‘kaba ikilemler’ tuzağına düşmekten, ezberlerle sınırlı kalmaktan, klişeler/sloganlar kolaycılığına mahkûm yaklaşımlardan da kaçındı. Sorun çözmek kadar, sorunu anlamak adına onu problematikleştirmenin/ sorunsallaştırmanın, ‘çözüm’ sunmak kadar ‘çözümleme/analiz’ yapmanın da gerekliliğine inandı; koşulsuz inanç/ideoloji karşısında çözümleyici/analitik düşünceyi öne çıkarmayı önemsedi, bunu entelektüel aklın vazgeçilmez edimi olarak kabul etti.
Bütün bunları ne kadar becerebildiği, eksiklikleri, aksaklıkları şüphesiz ki her zaman için değerlendirme konusudur ve olmak gerekmektedir. Bu gerçekliği bir kez daha ve ısrarla vurgulayarak Gaile’nin macerasına dönecek olursak: Başlangıç itibarıyla dergi olarak macerası dokuz sayı devam etti. Teknik, ekonomik, dağıtım sorunları bir yandan, amatörlüğün eksiklikleri ve katkı koyanların sınırlılığı beri yandan -‘yazı’ olarak katkı her zaman sorun oldu: bizde ‘konuşmak’ ‘yazmak’tan; ‘bilineni/ezberi’ tekrarlamak, ‘bilinmeyeni/yeniyi’ aramaktan; inanmak düşünmekten önce gelmiştir- bu formu/periyodu sürdürmek mümkün olmadı. Dokuzuncu sayıdan sonra Gaile en azından teknik/ekonomik/dağıtım yükünden kurtulmak ve sadece muhtevasından sorumlu olmak bakımından Yenidüzen gazetesi ile işbirliğine girdi ve daha küçük ebatta -12/14 sayfa- haftalık ek olarak varlığını orada sürdürmeye başladı. Şu koşulla ki, vazgeçilmez ilkesi olan özerk ve otonom varlığına hiçbir şekilde müdahale söz konusu olmayacaktı. Öyle de oldu ve Gaile, gerek derginin bağımsızlığı konusunda gösterdiği hassasiyete hürmet bakımından ve gerekse basımda maddi karşılık beklemeden yaptığı teknik katkıları nedeniyle teşekkür borçlu olduğu Yenidüzen Gazetesi ile birlikte işbirliğini, önce ‘haftalık ek’, daha sonra (448. sayıdan itibaren) ‘aylık ek’ olarak, pandemi dönemine kadar basılı, pandemiden bugüne ise (bütün basılı medyanın gelecekteki kaderi) dijital ortamda olmak üzere sürdürdü.
Şimdi Mart 2023’te ve 500. sayıdayız.
Mart 2008’te ilk sayısı yayınlanan ‘Kıbrıs Yazıları’ ile başlayan bu yolculuk, 15. yılında Gaile ile devam ediyor. O günden bu yana yayın kuruluna girenleriyle çıkanlarıyla, yazılarıyla, eleştirileriyle bu serüvene katkı koyan, azımsanmayacak sayıda insan var. Buradan bakınca adeta bir okul hüviyetini kazanan bu dinamik/üretken süreçte, Gaile ailesinden siyasete katılarak etkin görev alanlar; dergide yayınlanan yazılarını bir araya getirerek kitaplaştıranlar; ilk yazılarını burada yayınlayanlar oldu. Keza uzun bir dönem Sim Kanal’da, her hafta, düşünce/siyaset/kültür eksenli ‘Gaileli Sohbetler’ programı aynı serüvenin farklı bir versiyonu olarak yer aldı. Bütün bunlar siyasal/düşünsel/kültürel yaşama somut katkıları bakımından, Gaile’nin hanesine yazılacak ve herhalde göz ardı edilemeyecek olumlu gelişmelerdi.
Bugün 500. sayıya ulaşan Gaile, varoluş ilkelerini ve değerlerini aynı titizlikle korumayı sürdürüyor; bugünün hakikat ’ini (hakikat fikrini) anlamaya, anlamlandırmaya ve anlatmaya çalışırken, mutlak sadakatten de, abartılı ve inkârcı kuşkuculuktan da uzak durmaya özen gösteriyor; ‘doğruluk’ ve ‘samimiyet’i vazgeçilmez bir erdem ve ifade biçimi olarak benimsemeyi, bu bağlamda çatışmacı ve yıkıcı değil, eleştirel ve yapıcı bir tavır sergilemeyi sürdürüyor. Bu süreklilik ve onun dinamik akışkanlığında Gaile, muhtevasında –kimilerince bir zaaf olarak kabul edilen- konu çeşitliliğin (siyasal/kültürel/düşünsel/sanatsal) artmasını, nitelik gözetmek koşuluyla, bir zenginlik olarak kabul ediyor. Dün olduğu gibi bugün de belirtilen hassasiyetleri paylaşan herkese sayfalarının açık olduğunu bir kez daha ilan ediyor. Eleştiri, görüş ve düşünceleriyle bugüne kadar katkıda bulunan ve bundan sonra da katkı koyacak olanlara teşekkür ederken, bu interaktif ilişkinin devamı konusundaki talebini ve davetini bir kez daha yineliyor.
Gaile bugüne, becerebildiği oranda doğurgan ve üretken, değişim/dönüşüme açık bir uzun yolculukla geldi. Bugünden sonra da katkılar ve eleştirilerle bu yolculuğu geliştirerek sürdürmek istiyor. Bülent Somay, Ursula K. Le Guin’in “Mülksüzler” kitabı için yazdığı Sonsöz’de “Son sayı, son devrim yoktur. Bugünün devrimciliği, yarının tutuculuğu olacak. “Başardım” dediğiniz anda, birileri, hem de çok haklı gerekçelerle, sizin başardığınızı yıkmak için yola çıkacaklardır” diye yazar.
Gaile “başardım” demiyor, sona geldiğini düşünmüyor; düşünsel/kültürel/politik/toplumsal alanda karşılık bulacak daha yetkin, daha nitelikli, daha üretken, daha katılımcı yolculuğu sürekli kılmak için bu süreçte payına düşen sorumluluğu yerine getirmekten geri durmuyor.
Ve bu yüzden aynı kararlılıkla devam diyor:
Yeni sayılara…
Yeni yolculuklara…
Birlikte…