“Galatasaray hafıza, itaatsizlik ve küreselleşmenin mekanı…” 2

Sevgül Uludağ

 

Nimet Tanrıkulu


Dillerin dansı

Galatasaray aynı zamanda insan haklarında küreselleşmenin mekanıdır. Dünyanın onlarca dili Galatasaray'dan ses verdi, Galatasaray da dünyanın şehirlerinde Kürtçeyle Türkçeyle yer aldı.
Ne kadar çok dost edindik. Arjantin'de Rosa ve Estela  Cunta'nın kaybettiği torunlarını bulduklarında orta dilimiz olmasa da dayanışmanın diliyle sevinçleri paylaştık.
Cezayir'den Nassera, Filistin'den Seher'le, Beyrut'tan Wadad'la Galatasaray'da birlikte oturduk. Özellikle yurttaşlarını kaybeden rejimlerin hüküm sürdüğü ülkeler artık bizler için bir tık ötedeydi, biz de onlar için. Oralarda arkadaşlarımız, dostlarımız, yoldaşlarımız vardı.

Galatasaray'ın potansiyelleri

Galatasaray aynı zamanda  gözaltı, cop, yerlerde sürüklenme potansiyeli taşıyan bir mekandır. Yıllar önce Latif Demirci Hürriyet'teki Press Bey çizgi bandında Press Bey, yardımcısı Güllü'ye ''cumartesi akşamı arkadaşlar gelecek, hani fazla mesai olaraktan gelebilir misin'' diye sorar, Güllü'nün cevabı mealen şöyledir: ''Press bey, ben cumartesi Galatasaray'da oluyorum biliyorsunuz. Gözaltına alınmazsam gelirim. Gelemezsem bilin ki, emniyetteyim.''
Bizler de aynen Güllü gibi 15 Ağustos 1998’de 170. haftada başlayan engellemeler Mart 1999'a kadar sürünce 30 hafta kimselere Cumartesi günleri randevu veremez, kimselerle sözleşemez olduk.
Gözaltına alındın mı birkaç saat mi dört beş gün mü oralarda kalacağın belli değildi. Kimi arkadaşlarımız uzun süren gözaltılar nedeniyle işlerini bile kaybettiler. Çocuklar annelerini birkaç saatliğine Galatasaray'a yolladılar, dört gün annesiz kaldılar çocuk başlarına.
Yerlerde sürüklendik, hakkımızda polise mukavemetten, Toplantı ve Gösteri Yasasına muhalefetten davalar açıldı. Okuma yazma  bilmeyen kimi kadınlar, gözaltı hücreleri duvarlarına yazı yazmaktan yargılandı.

Hasan Ocak'ın ağacı

13 Mart 1999 Cumartesi 200. haftada artan saldırılar nedeniyle bir süre vermek için gittiğimiz Uluslararası Af Örgütü'nün Kayıplar ormanında buluştuk.Yine engelleme, gözaltı. Hasan Ocak’ın annesi  Emine Ocak oğlu adına dikilen ağacı “oğlum” diye okşarken anne Ocak'la birlikte 10 kişi  gözaltına alındık. Uzunca sürecek ara başladı…
"Ergenekon" davası bazı gerçeklerin ve devletin yapısının resmi  ağızlardan itirafı olması açısından önemliydi. Ergenekon’un resmi görevlilerinin yıllarca Kürt illerinde görevde bulunduklarını ve istenirse bu vesileyle katliamların aydınlanabileceğini ifade ediyorlardı. ‘Fıratın öte yakasına, doğusuna  geçilmeli’ diyorlar… ‘Ölüm kuyularının olduğu bir ülkede toplumsal barış sağlanamaz’ diyorlar…
Her şeye rağmen  resmi ağızlar “üç maymun”u oynamaya devam ediyorlar. Şimdi  “asit kuyuları” ve “ölüm tarlaları” Kalorifer kazanları gündemde! Bunlar, Türkiye’nin insanlık suçları olarak kayıtlara geçti. Gözaltında kayıplarla ilgili “Türkiye tipi ölüm”den söz edilecek artık insan hakları ihlalleri arasında.
İnsan Hakları  Savunucuları, Faili meçhul ve kayıplar insanlarımız için itirafçıların söyledikleri ve Ergenekon da ortaya çıkanlar nedeniyle yeniden oturma kararı aldılar.

Ve Dargeçit

Dargeçit kayıplarıyla bitirmek istiyorum.
Dargeçit'te 30 Ekim 1995'te  Süleyman Seyhan (57), Hikmet Kaya (24), Mehmet Emin Aslan (19), Nedim Akyön (16), Davut Altınkaynak (13), Seyhan Doğan (14), Abdurrahman Coşkun (21), Abdurrahman Olcay (20)  gözaltına alındılar. Aileleri bir daha onlardan haber alamadı.
Uzman Çavuş Bilal Batırır da onların gözaltında öldürüldüğünü ve gömüldükleri yerleri ailelere söylediği için öldürüldü. Aileler suç duyurusunda bulundular. Hiçbir şey olmadı.
Ancak 2011'de harekete geçildi. Kazılar başladı, aileler de kazılara katıldı. Kazılarda insan kemikleri ve elbise parçaları bulundu. Sonunda Seyhan Doğan, Mehmet Emin Aslan, Abdurrahman Coşkun ve Süleyman Seyhan'ın öldürülmüş bedenleri/ kemikleri kuyularda bulundu.
Abdurrahman Olcay'ın kemiklerine de üç ay önceki kazılarda kuyudan çıkarıldı. 
Olcay gözaltına alındığında 18 yaşında, lise ikinci sınıf öğrencisiydi. Öldürülmesinden kısa bir süre önce evlenmişti. Oğlu ölümünden sonra doğdu, şimdi 18 yaşında, babasının öldürüldüğü yaşta.
12 yaşındaki Davut Altunkaynak ile 14 yaşındaki Nedim Akyön'e halen ulaşılamadı. Ne tuhaf 12 yaşında, 14 yaşında diye yazıyorum. O günün çocukları öldürülmeselerdi, bugün 33 ve 31 yaşlarında olacaklardı.  
Olcay'ın kemikleri 23 Kasım günü kaybedilişinden 19 yıl sonra defnedildi. 
Bu haberi medyadan acaba kaç kişi duydu merak ediyorum.
Hak mücadeleleri çok sabır istiyor, Cumartesi oturmalarından beş ay sonra kaybedilen Olcay ancak Cumartesi oturmalarının 500. haftası günlerinde, 20. yılına doğru bulundu.
Hakikat her nerede ise er ya da geç ortaya çıkıyor, yeter ki  inatla her alanda mücadele sürsün. Medyada da. 
* Nimet Tanrıkulu insan hakları savunucusu. İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi'nde yönetim kurulu üyeliği yaptı. Barış İçin Kadın Girişimi ve 78'liler Girişimi sözcülerinden. Cumartesi Anneleri/İnsanları Galatasaray oturmasını başlatanlar arasındaydı.

(BİANET.ORG – Nimet TANRIKULU – 15.12.2014)

---------------------------------------------


Yıllık iznimin bir bölümünü kullanacağım için kısa bir süre sayfamıza ara veriyoruz… 2015’te yepyeni sayfalarda buluşmak dileğiyle…