Biz Kıbrıslılar yemek yemenin “mükemmeliyetini”; midemizi tıka basa doldurmakla anlarız. Masadan “aç” kalkmışsak, yani midemizi şişirememişsek o yemek iyi değil şeklinde yorumlar, tam aksi olduğunda ise “muhteşem” olarak nitelendiririz. Bu bizim yapımız. Belki Akdenizli olmanın bir getirisi diyeceğim ama hemen aklıma dünyada en sağlıklı diyet şeklinin “Akdeniz Diyeti” olduğu vurgusu da düşmez değil. Evet biz bunu değiştiremeyiz zaten değiştirmek de istemeyiz. Hani bizler için söylenen laflardan birinde olduğu gibi: “şişlerimiz kılıçlarımız, mangalımız kalkanımızdır...” bu kadar net...
Bugün dünya mutfağında önemli bir yere sahip olan ve temelinde “zevk”in hakim olduğu “Gastronomi” denilen bir disiplin var. Bu disiplin; kültür ve yemek arasındaki ilişkiyi inceliyor. Kelime anlamı ise; “yemek kanunu” olarak çevriliyor.
Yüzlerce yıllık yemek tecrübesi ve lezzet birikimi, yemeği yaşamsal öneminden sıyırarak bir keyif ve haz olgusu vaziyetine getirmiştir. Lezzet ve görselliğin keyif vericiliği, günümüzde Gastronomi teriminin önemini farkedilir kılmış ve bir bilim olarak görülmesine neden olmuştur. Kısacası Gastronomi; hijyenik, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mutfak; yemek düzeni ve sistemi anlamına da gelir. Tarihçesini ilgili olanlar araştırabilirler.
Yemek programları-kanalları nedense hep ilgimi çekmiştir. Merakla birlikte dinlendirici bir de yanı var bu tip programların. Yine bir kanala takılmışken İzmir’in Urla şehriyle ilgili bir programı izliyordum. Program yapımcısı karşısına iki önemli Gurme’yi almış Ege’nin maviliğine yaslanan bu güzelim beldenin “gastronomi” açısından yapılan çalışmalarını, lezzetlerini anlatıyorlardı. İşte bu programda “Gastro Turzim” tanımını duymuş, pür dikkat kesilmiştim. Anlatılanlara göre yukarıda bahsettiğim “gastronomi kültürü”; farklı lezzetler yaratma ve bunu bir yemek kültürü içerisinde sunmanın üzerine yeni bir akım daha yerleştirilmeye başlanmış. O da sadece o yörede üretilenlerle bir gastronominin oluşturulması. İşte bu yüz kilometrelik bir alan çapındaki üretimlerle başlamış ama daha da ileriye gidilip, İtalyan Gurme’lerin dediği gibi “zero kilometer”, yani sıfır kilometredeki üretimlerle bunu gerçekleştirmeyi deniyorlar. Böylesi bir çalışma tek kelimeyle müthiş. Bizde bırakınız “sıfır kilometreyi”, Kuzey Kıbrıs’ta gerek üretilen gerekse doğanın bizlere bahşettiği o kadar farklı otlar var ki, bunlardan yola çıkarak bize ait bir gastronomi yaratılamaz mı diye düşünmeden edemiyorum. Yani bir peynir tabağı hazırlanırken evet belki birçoğumuz küflü peynir ve farklı farklı yurtdışından gelen peynirleri tatmak isterim ama, bize özgü bir peynir tabağı da hazırlanamaz mı? Örneğin: Taze hellim, eski hellim, baf peyniri, yerli kaşar, nor, yerli incir, sultani-verigo üzüm, yerli kayısı, yerli ceviz ve badem, çitlenbitli bitta parçaları... ilk aklıma gelen bunlar. Yemek konusunda haddimi aşmamayı yeğler, bu konuyu şeflerimize, gurmelerimize bırakıyorum. Ve elbette şarap. Çünkü gastronomi, şarap ile taçlandırılan ve birbiriyle ilişkiye giren bir tattır.
Turizm; sadece deniz-güneş-kum-kumarhane değilmiş meğer. Biz yıllardır “tarih-kültür” turizmini bile aktif hale getirememiş olmamıza rağmen, dünya nereye gidiyor diye gözden kaçırmaya devam ediyoruz. Bundan dolayıdır ki hangi bakanlık hangi partiye kalacak diye kavgalar yapılırken zamanında ve yapılacakken gelecekte, en azından Turizm ile kültürü birleştirmeyi ve kalıcı hale getirmenin önemini belki anlarız diye düşünüyorum. Yazımın sonunda şu “şarap-yemek” konusunu ünlü gurme Vedat Milor’un sözleriyle bitirelim dilerseniz:
“Türk mutfağı dünyanın önde gelen mutfaklarından biri ancak biz yemeklerimiz ile şarap uyumunun nasıl olması gerektiğini bilmediğimiz için dünyada tanınmıyoruz ve hak ettiğimiz yere gelemiyoruz. Ben gittiğim yerlerde bu yemeğin yanına bu şarap yakışır derken bunu oradaki amcaya teyzeye söylemiyorum ekran karşısında beni seyreden milyonlara söylüyorum. Bu bir yemek kültürü geliştirme çabası aslında. Çünkü eğer biz hangi yemeklerimiz ile hangi şarapların uyumlu olduğunu öğrenir ve buna uygun bir düzenleme yaparsak dünya üzerine en çok para harcayan gastro turistleri ülkemize çekeriz ve ekonomimize büyük katkı sağlarız. Bizim lokantalarımız da michelin yıldızı alır ve dünya çapında çok daha iyi tanınan ve saygı duyulan bir mutfak haline geliriz. Yemeklerimiz zaten çok çok iyi tek eksiğimiz yemek şarap uyumu konusunda, bunu başarırsak gastro turizmden en çok kazanan ülke haline geliriz...”