Crans-Montana’da ‘başarı hikayesi’ umutları hüsranla sonuçlandıktan sonra Kıbrıs adası ciddi bir belirsizlik sürecine girdi.
Bu sürecin önde gelen iki unsuru var.
Birincisi, BM Barış Gücü’nün tasını-tarağını toplayıp adayı terk etme ihtimali...
İkincisi ve daha acil olanı ise ‘Akdeniz gazı’ ekseninde gerilen iplerin yaratacağı gerilim…
Barış Gücü meselesi bu yılın sonuna kadar bekleyebilir. Zaten Güvenlik Konseyi şimdilik görev süresini 6 ay uzattı. 2018'de ne olur, belli değil. BM sadece Kıbrıs’tan ve Kıbrıslılardan bıkıp usandığı için değil, aynı zamanda kısılan bütçesinin sebep olacağı ekonomik nedenlerle de Kıbrıs’tan Barış Gücü’nü (UNFICYP) temelli çekip çekmeyeceğine karar verecek.
Kuşkusuz, Barış Gücü’nün olmadığı bir Kıbrıs’ta kartlar yeniden dağıtılacak.
Barış Gücü’nün gitmesi demek Yeşil Hat’tın ortadan kalkması demek. Bu da Kıbrıs Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti ‘sınır komşusu’ olacak demek!
Güvenlik ve garanti mi demiştiniz?
Sıfır mı olsun, yüz mü?
O gün geldiğinde, her iki tarafın bu konudaki ısrarcı, ortak nokta aramaktan yerine uzlaşmazlığı tercih eden kesimleri ne yapacak acaba?
* * *
Uzlaşamayanların o gün geldiğinde ne diyeceğini bekleyeduralım, daha yakınlarda, hemen burnumuzun ucunda bir başka kriz var.
Gaz krizi!..
Akdeniz’in dibindeki hidrokarbon yataklarında ilk sondaj çalışmalarının 11’inci parselde başlayacağı bugünlerde herkes şu soruya yanıt arıyor: Türkiye ne yapacak?
Anastasiadis daha dün “sondaj çalışmalarının ertelenmesi söz konusu değil” dedi. Erdoğan ve Yıldırım ise “gerekeni yaparız” mesajı verdiler. ;
Kıbrıslı Türklere yine soran yok tabii… Ve daha da kötüsü şu ki, kimse de bundan hicap duymuyor!
O kadar kanıksandı ki artık, ciddi bir krizle karşı karşıya kalınmasına rağmen kimseden ses seda çıkmıyor.
Oysa çeşitli senaryolar havada uçuşuyor.
“Türkiye sondaj yapılırsa vuracak” diyenler bile var.
Kimi vuracak?
Sondaj yapan uluslararası şirketlere ait ya da onlar adına çalışma yürüten gemileri mi?
Yoksa ne?
* * *
Bu bölgede normal şartlarda ‘gaz savaşı’ çıkmaz.
Daha doğrusu şu: Geleceği hala muamma olan Akdeniz gazı, uğruna ölünecek Mevla falan değil.
Dünya enerji piyasasındaki değişim, yeni enerji türlerinin süratle Batı piyasalarına girmeye devam etmesi ve haliyle fiyatlardaki düşüş, ‘Kıbrıs gazı’ dahil bu bölgeden en az 5 yıl sonra değerlenebilecek petrolün cazibesini aşağıya çekiyor. Ayrıca çeşitli uzmanlar Türkiye’nin Akdeniz gazına ihtiyacı olmadığına dikkati çekiyor.
Bununla beraber Kıbrıs adası etrafındaki gaz meselesi ‘egemenlik’ iddiası bakımından dış politikaya yön veren merkezler için önemli bir unsur olmayı sürdürüyor.
Bir başka deyişle gaz Akdeniz’deki gerginliğin ‘öznesi’ olmaktan çok ‘bahanesi’ gibi duruyor.
Diğer yandan ise CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 2 milyona yakın insanı topladığı son mitingle beraber 2019 seçimlerini daha da riskli görmeye başlayan Erdoğan’ın ‘gerilim politikaları’na daha fazla meyletme ihtimali güçleniyor.
‘Milli dava’lar her zaman işe yarar.
Hele iç politikada!..
‘Gaz savaşı’ çıkmaz ama…
‘Gazdan savaş’?
Ya çıkarsa?