Vicdansız Darbe sonrası Türkiye'de pek çok gelişme yaşanırken, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için süren Toplumlararası Görüşme süreci kesintiye uğramadan devam ediyor.
Bu oldukça önemli ve ciddi bir husustur. Ancak bu devam ederken bazı yeni unsurlar endişe duymamıza yol açmaktadır.
Bu da hidrokarbonlar üzerinde gelişen durumdur. Bunu değerlendirmemiz gerekir. Gerek darbe öncesi, gerekse darbe sonrasında Türkiye Dışişleri Bakanlığı "Kıbrıs Cumhuriyetinin " çıktığı 3. İhale süreci ile ilgili olarak açıklamalar yaptı.
Özellikle son açıklama oldukça önemlidir. Bu açıklamada iki yeni unsur var.
Bunlar daha önce, "KC"nin çıktığı 1. 2. ihalede doğan gerginlikte açıkça ifade edilmeyen unsurdur.
FEDERAL KIBRIS
Evet, bu açıklamada yani 3. ihale için, yine Kıbrıs Türkleri'nin çıkarlarından söz ediliyor. Ama bu kez bir başka vurgu var.
Bu da Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için süren görüşmelerde Hidrokarbonların egemenliğinin Federal Kıbrıs Devleti’nde olacağına dönük oluşan yakınlaşmayı öne almasıdır.
Bu çok önemli ve hele darbe sonrası oluşan milliyetçi siyasi ortam içinde TC Dışişlerinin Federal Çözüm vurgusunu böylesi hayati bir konuda yapması çok önemlidir.
KITA SAHANLIĞI SORUNU
Ancak aynı açıklamada bir başka ve gelecek için gerginlik işaretine yol açacak olan bir yan daha var.
"KC" nin çıktığı bu 3. ihalede, özellikle 6. Parselin Türkiye'nin Kıta Sahanlığı iddiası içinde olduğu ifadesidir.
Yani bu adımı, aynı zamanda kendine dönük, Kıta Sahanlığı iddiasına bağlı bir karşı girişim olarak değerlendirmesidir. Bunu da çok kesin, ama diplomatik bir dille ifade ediyor TC Dışişleri.
İşte geçmiş iki ihale krizinde ifade edilmeyen Federal Çözüm vurgusundan ayrı, bu açıklamada ifade edilen ve dün vurgulanmayan ikinci nokta budur.
Geçmişte KC 1. ve 2. İhaleleri açarken ve Türk savaş gemilerinin devriye yapması ve oldukça gergin olayların yaşanmasına yol açan süreçlerde, KC söz konusu ihaleleri, gerek Münhasır Ekonomik Bölge, gerekse de Kıta Sahanlığı meselesinde Türkiye ile sorun yaşanmayacak alanlarda açmıştı. Bu yüzden bu konu o gerginlik döneminde bu gündeme girmemişti.
Ama şimdi bilmiyorum, bu "medavradini" mi yapıldı? Çünkü tartışmalı alanda bu ihale çıktı.
Dolayısı ile Türkiye bunu şimdi de Kıta Sahanlığı sorunu olgusu bağlamında da değerlendirdi.
"KIBRIS CUMHURİYETİ" AÇIKLAMASI VE KKTC DİLSİZLİĞİ...
Türkiye Dışişlerinin bu açıklamasından sonra "Kıbrıs Cumhuriyeti’nin" cevabı da basınımızda yer aldı.
Ama ben basında yer aldığı kadarı ile o açıklamada, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı açıklamada yer alan iki hususa dönük bir değerlendirme görmedim.
Bunlardan biri, Hidrokarbonların üzerindeki yetkinin Federal Kıbrıs'a ait olduğuna dönük görüşmelerde oluşan yakınlaşmaya hiç değinmediler.
Bu çok yanlış.
Çünkü Kıbrıs Türkleri'nin hakları ve ada bütünündeki çıkarlarının savunmasını yine Türkiye'nin "hamiliğine " bıraktılar. Yani adanın ortağı, kendileri kadar parçası ve hem KC 'nin Kurucu Ortağı, hem de kurulacak olan Federal Kıbrıs'ın ortağı olacak olan Partner toplumunun çıkarlarını ifade etmeyi Türkiye'ye bıraktılar. Bunu gözettiklerini dahi söylemediler...
Onlar bunu yaptı da KKTC Dışişleri Bakanlığı ne yaptı? Onlarda özündeki Federal çözüm karşıtlığı ve bağnazlığından ötürü, Türkiye ve Güney arasında bu tartışma yaşanırken körler ve dilsizler numarasına yattı.
Türkiye, Federal çözüm yakınlaşmasına atıf yaparken ve Güney bunu konuşarak es geçerken... Aynı es geçmeyi, konuşmadan ve sinerek KKTC Dışişleri Bakanlığı da yaptı. Aynen Güney gibi es geçmeyi tercih etti.
Bu iki taraf açısından federal çözüm karşıtlığında inanılmaz bir buluşma.
Ancak bunlar olurken diğer yan çok önemli.
Türkiye'nin 6. Parseldeki ihaleyi, kendi Kıta Sahanlığı için sorun olarak görmesi. Bu gelecek için hiç olumlu değil.
DR. SOHBET KARBUZ
Hele bunu, bir müddet evvel basınızda yer alan "Akdeniz Ülkeleri Enerji Şirketleri Birliği, (OEM)"
Hidrokarbonlar Müdürü Dr. Sohbet Karbuz'un açıklamaları ile birlikte değerlendirirsek, konuya endişeli bakmak daha bir gerekli olur.
Dr. Kabuz o açıklamasında Türkiye ile İsrail arasındaki yakınlaşmanın tek başına gaz boru hattının çekilmesini sağlamayacağını söylüyor.
Bunun için ÇED Raporu ve Devletlerarası antlaşma isteyeceği, Türkiye'nin de, KC'ni tanımasındaki siyasi zorluklar olduğunu işaret ediyor ve gaz hattının Kıbrıs sorunu çözülmeden ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlarına dair anlaşma olmadan olamayacağını ifade ediyordu…
Ayrıca, "Birleşik Federal Kıbrıs'ın Münhasır Ekonomik Bölge sınırları, KC'nin BM'ye sunduğu MEB sınırları olacaksa, bu Türkiye'nin Akdeniz'e hapis olması demektir" diyor ve sonra, "Ordu buna ne diyecek." diye de soruyordu.
Kısacası Dr. Sohbet Karbuz'un bu söyledikleri ile TC Dışişleri Bakanlığının Güneyin çıktığı 3. İhaledeki 6. Parselin Türkiye'nin Kıta Sahanlığı iddiası ile çeliştiğini vurguladığı açıklamasını birlikte değerlendirirsek, konunun farklı gerginlik noktalarına sürüklendiğini his ederiz.
ÇÖZÜM İÇİN DİNAMİK Mİ? DİNAMİT Mİ?
Dolayısı ile bu hidrokarbon meselesinin çözüme yardımcı olmamasının yanı sıra, sorunu ateş topuna döndürmek potansiyelini de aynı derecede içinde taşıdığını görürüz.
Bu yüzden kamuoyumuzda Türkiye - İsrail Yakınlaşmasının çözümü hızla getireceğine dönük gelişen iyimser hava, bu tehlikeli gelişmeleri görmemizi engellemektedir…
Bu nedenle şimdi Sayın Akıncı ve Sayın Anastasiadis'e önemli görev düşüyor. Bir an evvel Görüşme Sürecinde Hidrokarbonlar konusunda Federal Kıbrıs temelinde gelişen yakınlaşmaları toplumlara izah etmelidirler.
Biz bunu TC Dışişleri Bakanlığının açıklaması ile öğrenmemeliyiz. Bu temelde iki taraf arasında konuyu yumuşatacak ve çatışma ortamını zehirlemeyecek gelişmelere kapı açılmalıdır.
Güney, özellikle Türkiye'de darbe sonrası oluşan boşluktan yararlanmak gibi bir fırsatçılık içine girmemelidir.
Türkiye'de ordu ve devlet yeniden yapılanacak. Bilinmesi gerekir ki yeniden yapılanma sonrasında oluşan yeni durum, hem yapılanan orduya, hem de yapılandıran siyasi erke, bir başka olgu yükler.
Yeni durumun ulusal konularda dünden daha kararlı olduğu görünümünü halkına vermeyi getirir. Bu yüzden bu boşluk içinde fırsatçı her adım, bu yapılanma işi olduktan sonra, gelişende Türkiye açısından ulusal kayıp olarak yorumlanırsa, buna dönük, daha sert ve cevval davranışı getirir.
Bunun da Kıbrıs'a topyekûn sıkıntı ve gerginlikten başka bir şey getirmeyeceği açıktır.
Ayrıca Kuzeydeki statükocular; Türkiye'deki darbe sonrası oluşan milliyetçi kamuoyu reflekslerini fırsat sayıp, Federal Kıbrıs Görüşmelerinden kurtulmak için bu Gaz konusundaki gerginliklerden yararlanıp, konuyu tırmandırmalarının, ne Kıbrıs Türklerine, nede Türkiye'ye sağlık getirmeyeceğini bilmeleri gerekir.
Evet, bu hidrokarbonlar meselesi çözümün dinamiğine etki edebileceği gibi, ateş barajını patlatıp, ortalığı ateş denizinin sarsması içinde patlatıcı bir dinamit görevi de görebilir. Bu yüzden soğukkanlılık esas olmalıdır.