Gazetecinin mesleki değerlere göre haber üretme ve kurgulama etkinliği bir toplumsal ihtiyaç olarak devam ediyor
Sosyal medyanın geleneksel medyayı derinden etkilediğini inkar edemeyiz. Facebook, Twitter gibi mecralar bir yandan mesleğe rakip olurken, öte yandan gazeteciler için kaynak işlevi de görmektedirler.
Kıbrıs Türk medyasında sosyal medya kaynaklı haberlerin giderek arttığı görülüyor. Ancak ne yazık ki buna paralel olarak habercilik kalitesinin de düştüğüne tanık oluyoruz. Bazen sosyal medya dilinin habere yansıdığına, bazen gerçekle ilgisi olmayan bilgiler yayınlandığına, bazen de okurun kafasında oluşan soruların yanıtlanmadığına veya haberin unsurlarının eksik olduğuna tanık oluyoruz. Elbette bu tür haberler hukuk ve etik sorunlar da yaratabiliyor.
Artık sosyal medyasız bir hayat gibi sosyal medyasız bir gazeteciliği de düşünemeyiz. O zaman gazetecinin sosyal medya ile ilişkisini bazı prensipler üzerine oturtmasından başka care yok.
1. Gazetecinin toplumsal, hukuki ve etik sorumlulukları var. Sosyal medya kullanıcısının yok; ya da en bu sorumlulukları gazeteci gibi hissetmez. Çünkü sosyla medya bir anlamda ‘kişisel’ etkinlikte bulıunuyor. “Yazarım sonra silerim”, “ortaya atarım, tutmazsa düzeltirim” diye düşünebilir. Gazeteci böyle düşünemez.
2. Bilgileri doğrulatmak. Sosyal medyada yayınlanan bilgiler başka kaynaklardan doğrulatılmadan yayınlanmamalı.
3. Yurttaş görüşleri, tepkileri. Facebook, Twitter ve öteki sosyal medya araçlarında yurttaşların ortaya koyduğu görüş ve tepkiler gazeteciler için büyük bir olanak sayılır. Bu tepkiler gazetecilere haber konusu bulmakta kolaylık sağlıyor. Ancak sadece bu tepkiler yansıtan haberler eksiktir, yetersizdir ve bazen yanıltıcı olabilir. Yapılması gereken, sosyal medyadaki tepkilerden hareketle haberi tasarlamak, haynaklara, taraflara ulaşmak ve elde edilecek güvenilir bilgilerden sonra haberi kurgulayıp yayınlamaktır.
Bilinen siyasi kişiliklerin güvenilir sosyal medya hesaplarından yayınladıkları görüşler ve bilgiler elbette önemlidir ve ayrı bir araştırmaya gerek olmadan “…şu siyasi, şu konuda şunu söyledi..” diye yayınlanabilir.
4. Sosyal medya diline dikkat. Sosyal medya dilinin özensiz, problemli olması doğaldır. Kullanıcı sohbet eder gibi mesaj yazıyor. Maalesef, sosyal medya diliyle yayınlanan çok haber okuyoruz. Bazı gazeteciler kolaycılığa kaçarak sosyal medya mesajlarını ayni dille habere aktarıyorlar. Bu tür davranışlar gazeteci sosyal medya kullanıcısı arasındaki farklılıkların ortadan kalkmasına ve gazetecilik mesleğinin anlamsızlaşmasına yolaçıyor. Okur, “Facebook’ta takip ettiğim paylaşımları aynen gazetelerde görüyorum” derse gazeteciliğin gerekliliğini nasıl savunacağız. Gazeteci, bir sosyal medya kullanıcısı olmadığını haberiyle kanıtlamak durumundadır.
5. Gazeteciliğe ihtiyaç var. Dijital teknoloji ve sosyal medya, bireyin bilgiye ulaşma olanaklarını akılalmaz derecede artırmış olsa da, toplumsal, siyasal süreçlerin gözetimi gazeteciler olmadan olanaklı değildir. Gazeteciliğe, iyi gazeteciliğe, gazetecinin mesleki değerlere göre haber kurgulama etkinliğine ihtiyaç devam ediyor.
--------------------
Savaş Yalanları ve Halep
Suriye savaşının sembolü Halep, savaş yalanlarının da sembolü haline geldi. Televizyonda Euronews kanalını izliyoruz, “Halep’te insani trajedi” anonsuyla yıkık bina görüntüleri veriliyor. Giderek daha çok Batı karşıtı bir tavır sergileyen konvansiyonel Türkiye medyası, nedense Halep konusunda konvansiyonel Batı medyasını taklit etmekten kaçınmıyor; yıkık dökük Halep ve rejimin yarattığı insani trajedi.
“Savaşta önce masumiyet kaybedilir” denir. O zaman ikinci sıraya ‘gerçekler’i koyalım. Halep Lefkoşa’ya sadece 360 kilometre uzakta, ancak 5 yıldır orada neler olduğuyla ilgili gerçekleri öğrenemiyoruz. Çok izlediğimiz Türkiye medyası ve Suriye haberlerini oradan alan Kıbrıs Türk medyası bize Halep gerçeklerini anlatmıyor.
Bereket versin kıyıda köşede de olsa, az okunsa da az izlense de gerçekleri öğreneceğimiz alternatif medyalar var; bazı gazete ve gazeteciler var da gerçekleri öğrenebiliyoruz. Onları arayıp bulmak da okura düşüyor.
Halep gerçekleri ile ilgili yakın zamanlarda iki önemli yazı yayınlandı. Akdoğan Özkan T24’teki “Savaş Yalanları” adlı yazısında yazısında Haleple ilgili sayısız yalan bilgi ve haberin gerçeğini aktarıyor. Özkan’a göre Batı’nın egemenleri, cephede kaybedilmekte olan bir savaşı, “insani duyarlılılar”la önlemeye çalışıyorlar. Propagandanın tamamen güdümündeki medya masum çocuk fotoğraflarıyla, “Helep’te son doktor” yalanlarıyla, cihatçıların kentteki çöküşünü engellemeye çalışıyor. Ayrıntılar Akdoğan Özkan’ın yazısında: (https://t24.com.tr/yazarlar/akdogan-ozkan/savas-yalanlari,15675)
21. Yüzyılı Stalingrad’ı
Bir başka yazıda Ceyda Karan Halep’in pek bilinmeyen direnişini yazıyor. Cumhuriyette “Suriye’nin Stalingrad’ı” başlığıyla yayınlanan yazısında Karan asıl insani trajediyi Halep’in doğusunun değil, cihatçıların ele geçiremediği batısının yaşadığını dile getiriyor. Batı Halep halkının yıllar süren kuşatma altındaki direnişini tarihi Stalingrad direnişine benzeten Karan, ABD ve Avrupa egemen medyasının Batı Halep’in aç, susuz, ilaçsız halkının insani trajedisiyle hiç ama hiç ilgilenmemesini ama bugün cihatçıların elindeki Doğu Halep’te insan trajedisi yaşandığı yaygarasını koparmasını tam bir ikiyüzlülük olarak değerlendiriyor. (https://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/619019/Suriye_nin_Stalingrad_i.html#)
Çocuk fotoğrafları propagandanın emrinde
Suriye savaşında propaganda amaçlı çok sayıda mizansen fotoğraf yayınlandığı biliniyor. Resimdeki yaralı Halepli çocuk fotoğrafı medyada çok kullanılmış, ancak gerçekliği hep tartışma konusu olmuş, kurgu olduğu “Bir fotoğrafın hikayesi” yazısında iddia edilmişti:(https://haber.sol.org.tr/dunya/bir-fotografin-hikayesi-her-gordugumuze-inanmali-miyiz-166226)