Çok eleştirdiğimiz ana akım medyanın bile korunmasını gerektiren bir dönemden geçiyoruz.
Amerikalı ünlü sinema oyuncusu Tom Hanks, Beyaz Saray muhabirlerine kahve makinesi hediye etti. Hanks, kahve makinesine iliştirdiği nota “Gerçek, adalet ve Amerikan yolu için başarılı mücadelenize devam edin. En çok da gerçek için.” yazdı.
Tom Hanks’in sembolik desteği çok anlamlı çünkü Trump başkanlık seçimleri döneminden beridir gazetecilere saldırıyor; onları en çok “yalancılıkla” suçluyor. Trump en son geçen ay, aralarında CNN, New York Times, Politico, BBC, Los Angeles Times, Buzzfeed ve The Times gibi sembol kuruluşların da olduğu bazı yayın organlarını, sözcüsünün Beyaz Saray’daki basın toplantısına almadı.
Trump’ın, ABD tarihindeki örnekleriyle karşılaştırılamayacak boyutlara varan medya düşmanlığına önce gazeteciler tepki verdi. Aralarında Associated Press ve Time muhabirleri de olan bazı gazeteciler sözcünün basın toplantısını boykot etti. Birçok medya kuruluşunun yöneticisi, gerçekleri yazmaya devam edeceklerini açıkladı.
Medya özgürlüğü savunluyor
Bu arada, Trump’ın baskıcı ve anti-demokratik politikalarına bir tepki de medyanın sinema kolundan geldi. Amerikan Birleşik Sinemalar (USC) kuruluşunun organize ettiği etkinlikte, ülkenin 34 eyaletinde, 79 kentte bulunan toplam 90 sinemada, Robert Redford’un yönettiği 1984 filmi gösterilecek. George Orwell’ın aynı adlı romanından uyarlanan distopik bilim kurgu filmi, geleceğin totaliter düzenini anlatıyor.
USC’den yapılan açıklamada, “1984' distopyası yeni Washington yönetiminin karakteriyle örtüşüyor. Orwell'in tasvir ettiği, kendi gerçeklerini üreten, topyekün bir itaat talep eden ve yabancı düşmanlarını şeytanlaştıran bir hükümet, bundan daha zamanına uygun olamazdı. Girişim, sinema salonlarını temel ilkelerimize sahip çıkmaya çağırıyor: İfade özgürlüğü, insanlara saygı ve 'alternatif gerçekler'(post-truth i.ö.) diye bir şeyin var olmadığına dair hakikatı savunmak” dendi.
Gazeteciler, sinemacılar ve Tom Hanks gibi sanatçı-aydınlar yanında Trump karşıtı sokak gösterilerinde de basın özgürlüğüne sahip çıkılıyor.
Günahkar ana akım medyaya bile
Gerçekten de gazetecilik dünya çapında büyük saldırı altında. Giderek güçlenen totaliter siyaset, önce medyayı, gazetecileri hedef alıyor. Ortaya öyle tuhaf bir durum çıkıyor ki, uzun zamandan beridir demokratik toplumdaki misyonunu yerine getiremeyen, büyük sermaye ve iktidarlar güdümünde olan, bu yüzden alternatif medya, demokratik medya, yurttaş gazeteciliği, barış gazeteciliği arayışlara sebep olan ana akım (geleneksel) medyaya bile tahammül edilemiyor.
ABD medyasının sicili
ABD’de olan da aslında budur. Trump’ın saldırdığı ABD medyasının sicili çok parlak değil. Ünlü medya-siyaset bilimcisi Noam Chomsky’ye göre ana akım medya, Amerikan yönetiminin ulusal ve uluslararası pisliklerini örten bir ‘propaganda’ aracıdır. Trump’ın basın toplantısına almadığı CNN gibi kuruluşların, dünyada özellikle Körfez savaşında “embedded” (ilişik) gazetecilik yaparak, masum insanlar bombalarla ölürken, film tadında ‘kansız’ bir savaş sunuculuğu yaptığını hatırlıyoruz.
Trump medyayı yalancılıkla suçlarken aslında yanlış bir söylemiyor; bazı tartışma konularında haklı da olabilir. Çünkü, yalan uzmanlığı konusunda kimse Amerikan medyasıyla yarışamaz. Peki Trump, buna karşın gerçeklere sıkı sıkıya bağlı bir medyayı mı savunuyor? Sözgelimi, çok sesli – demokratik, yani alternatif medyadan yana mı?
Trump’ın ‘post-truth’u
Trump’ın totaliter, ırkçı politikaları farklı bir model çiziyor. Trump’ın nesnel değil kendi gerçekleri var. Aslında gerçekler değil de kendi politik söylemi var. Trump’ın politikası son yıllarda giderek daha çok tartışılan bir kavramın zirve yapması olarak da değerlendiriliyor, Post-truth. Gerçek ötesi diye Türkçeye çevrilen kavramla, ‘doğruların, hakikatlerin, olguların önemini yitirmesi’ anlatılıyor. Kısacası medyada, olgular, gerçekler değil, onlar üzerine kurulan söylem ön plana çıkıyor.
Dünyanın farklı bölgelerinde yükselen bu söylem Trump ile zirve yaptı. Geleneksel (sicili fazlasıyla bozuk) ABD medyası bile Trump’ın post-truth söylemi önünde engel olarak duruyor. Tehlikeyi farkeden sorumlu gazeteciler ve demokrasi yanlıları, (kahrolsun, yıkılsın, batsın dedikleri) ana akım medyanın bu koşullarda savunulması ve korunması gerektiğini söylüyorlar.
Yıllarca dünyanın farklı bölgelerinde basın özgürlüğünü savunduğunu belirten ünlü gazeteci Christian Amanpour, “milyon yıl düşünsem, ABD’de gazetecilerin özgürlüğü ve güvenliğini savunacağım aklıma gelmezdi” diyor.
Durum acı ama gerçek. Bağımsız bir kurum olarak gazetecilik ve kamusal sorumlulukla yükümlü gazetecilerin tüm dünyada korunması ve desteklenmesi gerekiyor. Kahveler Hanks’ten destek herkesten.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü
Medyada Kadınlar Hakkında 8 Mutsuz Gerçek
ABD Kadın Medya Merkezi 2015 yıllık raporunda medya-kadın ilişkisi hakkında saptananlar, aslında büyük oranda dünya genelini yansıtıyor:
- Haber medyasında henüz cinsiyet eşitliği sağlanamadı.
- Önemli haberlerin(hard news) % 65 kadarında erkekler baskın rolde.
- Düşünsel üretim erkek egemenliğinde. Editör kurullarında ortalama 7 erkek 4 kadın bulunuyor.
- Hollywood yöneticileri hala ezici bir çoğunlukla beyaz ve erkek. Stüdyo üst yönetimi % 92 beyaz ve % 83 erkek.
- Aktrisler ve azınlıklar için durum kötü. Kadınlar, 2014'te ekran üstü kahramanlarının yalnızca % 12'sini ve konuşma bölümlerinde karakterlerin % 30'unu oluşturuyor.
- Kadınlar perde arkasında da kaybediyor. Film yönetmenlerinin, yapımcıların, yazarların, görüntü yönetmenlerinin ve editörlerin % 83'ü erkek.
- Stereotipler aşkta bile devam eder. İlişkilerde en fazla siyah erkek gösterilir (erkek karakterlerin % 68'i siyahtır), Asyalı erkekler ekranda sevgililerin en azıdır. (% 29).
- Latin nüfus, ABD nüfusunun % 17'sini oluşturuyor ve filmlerin % 25'ini satın alıyor fakat filmlerde konuşma rollerinin sadece % 5'inden azına sahip.
İyi haberler
Bazı konularda ise ilerleme sağlandı. Örneğin, New York Times Kitap İncelemesinde, 2014'teki eserlerin % 52'sinin kadınlar tarafından yazıldığı tesbit edildi. Chicago Sun-Times'ta baylines'ın % 54'ü kadın, Huffington Post'a katkıda bulunanların % 53'ü kadınlardı.
İlk Kadın Gazeteci
Kayıtlara göre dünyada ilk kadın gazeteci Danimarka’da yaşadı. Sophie Morsing adlı kadın, 1658 yılında Wochenliche Zeitung gazetesinde editörlük yaptı.