Gazetecilik Dilindeki Ayrımcılıklar

Gazetecinin üslubu ve kullandığı dilin içeriği mülteciler, göçmenler ve sesleri duyulmayan diğer gruplar konusunda özenli olmalıdır, keskin karşıtlık ifadelerinden uzak durulmalıdır.

 

Christos Christofides
chrichrini@ymail.com

 

(Yunanca aslından çeviri: Şevki Kıralp)

 

Kıbrıs Gazeteciler Birliği’nin (Enosi Sintakton Kipru) tüzüğüne dahil ettiği Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun İlkeler Bildirgesi’nde, “gazeteci medya tarafından ayrımcılık uygulanması tehlikesinin farkındadır ve ırk, din, milliyet, renk, cinsel yönelim, inanç, cinsiyet, fiziksel yapı, hastalık, meslek ya da sosyal sınıf konusunda ayrımcılıktan ya da alçaltıcı davranıştan kaçınmak için mümkün olan her şeyi yapar” ifadesi yer almaktadır. Benzer bir ilke, Kıbrıs’ın Gazetecilik Etiği Konseyi’nin tüzüğünde de mevcuttur. Tüzüğün 11’inci maddesinde şu tabir yer almaktadır: “Medya şahısların ırk, renk, dil, din, inanç ya da siyasal inanç, ulusal ya da toplumsal köken, malvarlığı, aidiyet, yaş, cinsel yönelim, fiziksel ya da akılsal hastalık ya da sakatlık gibi özellikleri aleyhine ifadeler kullanmaktan kaçınır”. Gazetecilerin meslek pratiği bu ilkelere dayanmak zorundadır.

Yukarıdaki genel ilkelerin çerçevesinde, gazeteci toplumsal rolünü Kıbrıs’ta mülteciler ve göçmenlerin mevcut olduğunu dikkate alarak tahammülsüzlüğü, yabancı düşmanlığını, ırk, köken, din, cinsiyet ve siyasal inanç ayrımcılığını caydıracak ve bunlara karşı çıkacak bir nitelikte oynamalıdır. 

Peki bu ilkelere uyuluyor mu? Elbette hayır. Bu ilkeler yeterince büyük ölçüde ihlal edilmektedir. Medyada suç faillerinin milliyetlerine ya da diğer kişisel özelliklerine gereksiz değinmelere rastlıyoruz. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği tarafından kabul görmeyen “kaçak göçmen” ifadesi yaygın biçimde kullanılıyor (ayrıca son günlerde bir radyo kanalında “yeni kaçak göçmen furyası” şeklinde bir ifade de duydum).  Bunun yanında sterotipçi, genelleyici ve alçaltıcı nitelendirmeler de “halkın hislerini yansıttığı “ gerekçesiyle sıklıkla kullanılmaktadır. Yukarıda değinilen ilkelerden son derece uzak olduğumuzu gösteren çok sayıda örnek var. Ve ne yazık ki, böylesi durumlar medyanın göçmenlere ve mültecelere yaklaşımında istisnai değil, rutin haldedir. Bu tür yakışıksız eğilimlerin ve ırkçı, sterotipçi davranışların artmakta olduğunu görüyoruz.

Gazetecilerin üslubu ve kelime seçimleri oldukça önemlidir. Her bireyin kendi durumuna göre uygun terminolojiyi kullanmak gerekir. Roma Tüzüğü ve İdomeni Tüzüğü, bu konularda her birimizin internetten ulaşabileceğimiz son derece kullanışlı araçlardır. Örneğin, durumu meçhul ya da belirsiz bir insan için göçmen ya da mülteci kelimeleri kullanılabilir. Ayrıca, hükümetlerin göçmenlere karşı olan sorumluluklarından kaçabilmelerine olanak sağlayan terminolojilerin kullanımının yaygın olduğu da bir gerçektir. Böylesi durumlarda nasıl davranacağı konusunda şüphede olan gazeteci bu konularla ilgilenen sivil toplum örgütlerinin deneyimli yöneticilerine danışabilir.

Mülteciler ve göçmenlerle ilgili konularda, bu insanlar Yunanca bilmiyor olsalar bile, onların kendi görüşlerine de başvurulması gereklidir. Bu tür durumlarda ortada yabancı düşmanı ya da ırkçı bir söylem dolaşıyorsa, gazeteci böyle bir fikri kimin neden ortaya attığını ve ne söylediğini net olarak saptamalıdır. Böyle bir fikrin neden belirtildiği ve bunun neye hizmet ettiği ortaya çıkarılmalıdır. Örneğin, falanca milletvekilinin neden işin aslını astarını araştırma zahmetine girmeden elinde bir göçmenin, mültecinin ya da sığınma talep eden bir şahsın adına hazırlanmış çek ya da havale belgesini elinde sallayarak teşhir ettiği aydınlanmalıdır. Böyle bir para miktarının kaç kişi için ve ne kadar süreliğine hangi ihtiyaçları karşılayabildiği konusunda daha fazla bilgi sahibi olunmalıdır.

Bir gazete röportajı yapıldığı zaman, refakatsiz çocukların kalması için ayarlanan, kalabalık nüfustan uzakta bulunan bir yerin (elbette mülteciler için ayarlanan başka tesisler gibi) hangi sebeple seçildiği de ayrıntılı biçimde araştırılmalıdır. Acaba birileri “eğer çocukları ya da mültecileri görmezsek onlar yokmuş gibi davranabiliriz” diye mi düşünmektedir? Gazeteciler belge olmaksızın bir şeyler ortaya atıp hükümetin, siyasi partilerin ya da başka odakların propagandasına alet olmaktan da kaçınmalıdır. Mesela, “göçmenleri ve mültecileri Kıbrıs’ın demografik yapısını değiştirmek için Türkiye bırakmaktadır” ya da “geniş imkanlar Kıbrıs’ı bu insanlar için cennet haline getirmektedir” benzeri, yabancı düşmanlığını besleyen ve körükleyen söylemlere alet olunmamalıdır.

Ayrımcılığın diğer bir boyutunu elbette olumlu gelişmelerin dillendirilmemesi, olumlu haberlerin yayınlanmaması gibi eğilimlerde de görmekteyiz. Göçmenlerin ekonomiye toplam katkısı, kadın göçmenlerin Kıbrıs’ta ekonomiye katılan kadın sayısını ciddi biçimde artırmaları, ya da sesini duyuramayan grupların ve azınlık grupların faydalı pratikleri gibi... Örneğin, Kıbrıs’taki Filipinliler 2019 yılında en az iki kez Larnaka sahillerini gönüllü olarak temizlediler ancak bu görmezden gelindi ve oldukça az sayıda medya kuruluşu tarafından öne çıkarıldı.

Bunun yanında, Kıbrıs’ın hakları tescillenmiş üç azınlığı da sistematik olarak göz ardı edilmektedir. Medya Ermenilere, Maronitlere ve Latinlere oldukça seyrek biçimde değiniyor, bazı kültürel ve dini etkinliklerine yer veriyor ve bu grupların varlığını daha ziyade üyelerinden birinin meclise girmesi söz konusu olunca, beş yılda bir hatırlama eğilimi gösteriyor.  Aynı şekilde LGBTİ bireyler de sistematik olarak görmezden gelinmektedir. Engelli bireyler konusundaki hassasiyetin ise artmakta olduğunu söylemek mümkün.

Gazetecinin üslubu ve kullandığı dilin içeriği mülteciler, göçmenler ve sesleri duyulmayan diğer gruplar konusunda özenli olmalıdır, keskin karşıtlık ifadelerinden uzak durulmalıdır. Gazetecilikle ilgili birlik ve örgütlerin bazı kurumlarla ve ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve homofobi gibi sorunlarla uğraşan  sivil toplum örgütleriyle işbirliği içerisinde olmaları son derece faydalı olacaktır. Bu, mültecileri, göçmenleri, azınlıkları ve LGBTİ bireyleri ilgilendiren konularda sterotipleştirici klişelerden uzak durulmasına ve bu insanlara karşı olumsuz yaklaşımların giderilmesine olanak sağlayabilecek alternatif gazetecilik anlayışlarının gelişmesine katkı sağlayacaktır.

 

 

 

 

Dergiler Haberleri