Okur temsilciliğini yaptığım Yenidüzen gazetesinin Genel Müdür ve Genel Yayın Yönetmeni Cenk Mutluyakalı, geçen hafta yazdığım “Özel hayata müdahale ve gazetecilik” başlıklı yazımda savunduğum “kamu yararı” kavramına eleştiri getirince, konuyu biraz daha açma gereği duydum.
Sevgili Cenk Mutluyakalı, 1 Mart 2014 tarihli ve “Kamu yararı” başlıklı yazısında, Özel Hayatın ve Hayatın Gizli Alanının Korunması Yasası çerçevesinde yazdığım, “Yasa bir bütün olarak ele alındığında, en ciddi sıkıntının, gazeteciliğin en önemli argümanı olan ‘kamu yararı’ndan hiç söz etmemek olduğunu söyleyebilirim” şeklindeki ifademe katılmadığını belirtmiş ve gerekçe olarak da kamu yararının soyut bir kavram olduğunu; United Media Group’un Yayın İlkeleri’ni belirlerken, özel hayatın ihlâli anlamına gelebilecek müdahaleleri böylesine ‘soyut’ bir gerekçeyle meşrulaştırma yoluna gitmediklerini; sadece, ‘saklı kalması kaydıyla verilen bilgiler, kamu yararı gerektirmedikçe yayımlanamaz’ ilkesinde bu kavramı kullandıklarını belirtmiş.
Cenk Mutluyakalı bana hitaben şu soruyu da sormuş: “Özel yaşamın gizliliği temel insan haklarından biriyse, insan hakkı ihlâline dair gazetecilere bir istisna yaratmak ne kadar doğru ki hocam?” Dahası, “özel yaşamın gizliliğine dair istisna yaratmak tehlikelidir” de demiş.
Yenidüzen yayın ilkeleri
Cenk Mutluyakalı’nın yazısını okuyunca, gazetenin web sayfasında yer alan yayın ilkelerine tekrar göz atma gereğini duydum. Yayın ilkelerinin 5. maddesi şöyle diyor: “Kişilerin özel yaşamı, kamu çıkarları için çok ciddi nedenler olmadıkça, yayın konusu olamaz.” Demek ki, kamu çıkarı ya da yararı söz konusuysa, normalde özel yaşam alanında kabul edilen bir olay, yayın konusu olabilir. Uç bir örnek vereyim. Eski ABD Başkanı Bill Clinton’un Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky ile ilişkisi uzun süre medyanın gündeminde kaldı. Çünkü asıl iddia, Clionton’un evlilik dışı ilişkisi değil, ilişkiye girdiği kadına ayrıcalıklar sağlaması ve ilişki konusunda yalan söylemesiydi.
Başkanlığını yaptığım Medya Etik Kurulu’nun benimsediği Gazetecilik Meslek İlkeleri başlıklı belgede bu konuya ilişkin olarak koyduğumuz ilke de benzer gerekçelere dayanıyor: “Özel yaşamın gizliliği esastır. Üstün bir kamu yararı olmadıkça veya kişinin rızası alınmadıkça özel yaşamın gizliliğini ihlâl eden habercilik yapılmamalıdır.”
Kamu yararı nasıl tanmlanmalı?
Geçen haftaki yazımda özel hayatın alanını belirlemenin zorluğundan söz etmiş ve bir çerçeve çizmiştim: “En genel anlamıyla özel hayat, kişilerin, herhangi bir dış müdahaleye maruz kalmadan yaşamlarını özgürce sürdürebilemeleridir.” Aynı şekilde, kamu yararının sınırlarını çizmek de çok kolay değil. Sıklıkla “kamu merakı” ile karıştırılıyor. Kuşkusuz, toplumun merak ettiği her konu kamu yararı çerçevesinde değerlendirilemez. Yol gösterici olsun diye, bu kavramı tanımlamaya girişen iki örnekten söz edeceğim.
İlki, İngiliz Basın Şikâyetleri Komisyonu’nun (Press Complaints Commission) etik ilkeler belgesi. Belge, kamu yararına tanımlama getirmek yerine, “kamu yararı şunları içerir” diyerek üç konuyu sıralıyor: 1. Suçu ya da ciddi bir yolsuzluğu, usulsüzlüğü ortaya çıkarmak veya ifşa etmek; 2. Halkın sağlığını ve güvenliğini korumak; 3. Toplumun bir kişi ya da örgüt tarafından yapılan eylem ya da açıklamayla yanıltılmasını engellemek. Komisyonun, editörlere, yaptıkları tartışmalı haberlerin kamu yararına hizmet ettiğini kanıtlama zorunluğu getirdiğini de ekleyeyim.
İkincisi, kamu yayıncılığı konusunda tartışmasız en saygın kurum kabul edilen BBC’nin Yayın İlkeleri. Türkçesi de yayımlanan bu BBC belgesinde kamu yararı kavramı “Mahremiyet” başlıklı bölümde tanımlanıyor. Belgede şöyle deniyor: “Kamu yararı pek çok şekilde tanımlanabilir; aşağıdakilerin yapılması kamu yararınadır: (1) Bir suçun ifşa edilmesi ya da ortaya çıkarılması; (2) Ciddi anti-sosyal davranışların ortaya çıkarılması; (3)Yolsuzluk ya da adaletsizliklerin ifşası; (3) Ciddi yetersizlik ya da ihmalin açıklanması; (4) Halk sağlığı ve güvenliğinin korunması; (5) Bir birey ya da kurum tarafından yapılan bir açıklama ya da eylemin halkı yanıltmasını önlemek; (6) Kamuyu ilgilendiren konularda insanların çok daha bilinçli karar vermesine yarayan bilgilerin açıklanması.”
BBC belgesinde mahremiyetin ihlâli koşulları da anlatılıyor: “Özel yaşamın mahremiyetini, ancak açık bir kamu yararı varsa ya da ilgili kişiler rıza gösteriyorsa çiğneriz.”
Çok da tartışmalı olabilecek “gizli kayıt“ konusunda bile BBC’nin açıklamasını görünce şaşırmadım değil: “Gizli kayıt, kamu yararı olduğu kanıtlanarak haklı gösterilebilmelidir. İzleyicilerimizin başka türlü görmesine ya da duymasına olanak bulunmayan delil ya da davranışları kayda geçireceği için BBC açısından yararlı bir araçtır. Ancak gizli kayda, normal olarak, son çare olarak başvurulmalıdır –kötüye kullanma ya da aşırı kullanma bu tekniğin gözden düşmesine ya da etkisini yitirmesine yol açabilir.”
Okur temsilcileri ne diyor?
Geçen haftaki yazımda Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici’nin konuyla ilgili görüşlerini aktarmıştım. Bildirici, gizli kayıtlarla ilgili olarak “kamu yararı” ölçütünü koymuştu.
Sabah gazetesinin eski okur temsilcisi Yavuz Baydar, 18 Haziran 2012 tarihli “Gizli kayıtlar ve suç” başlıklı yazısında şunları yazmış: “..gizli (yasadışı veya değil) kayıtlar, kullanımı hukukla sınırlama kabul etmeyen, gereğinde gazeteciliği yücelten, etkili ve belirleyici kılan asli haber unsurları da olabilir. Darbe girişimi, yer altı faaliyeti, organize suç yapıları, yolsuzluk ve görev suiistimalinin olduğu her ülkede, eğer basın rolünün farkında ise, eline geçen her gizli (yasadışı veya değil) kaydı, kendi muhakemesinden (ceza yasalarına bakarak değil) geçirerek, sadece kamu yararı açısından önem taşıyan kısımlarını basıp yayarak (aksi hallerde de yayınlamayarak) görevini yapar.”
Sabah’ın yeni okur temsilcisi İbrahim Altay da 20 Ocak 2014 tarihli “Gizli dinlemeler ve gazetecilik” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Gizli dinlemeler konusu 'mahremiyet' ile 'kamu yararı' arasındaki çelişki çerçevesinde ele alınır… İki husus önemli... Bir: Gazeteci yasadışı dinleme yapmamalı... İki:
Yayımlayacağı konuşmaların içeriği sadece kamusal yaşamı ilgilendiren konularla ilgili olmalı.”
Milliyet okur temsilcisi Belma Akçura, 30 Aralık 2013 tarihli “Adaletin gölgesinde” başlıklı yazısında, “Kamu yararı olmayan; ‘yasadışı’ dinlemelerin yayını konusunda hassasiyet gösterilmemesi, kişilik haklarının yok sayılması, dinlemeler esas alınarak haberlere imza atılması, şüphelinin çok özel konuşmalarının yayımlanması gibi konularda medya kendi iç denetimini sağlayamayınca haliyle sorunlar ‘yasakla’ çözülüyor” diyor.
Gazetecilerin yaklaşımı
Önce, katılmadığım iki görüş. Hürriyet gazetesi eski genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök, 26 Şubat 2014 tarihli ve “O kadar emin olma” başlıklı yazısında internete düşen ses kayıtları konusunda şunları yazıyor: “Bak kardeşim, ben illegal kaydedilmiş ve yayınlanmış bir kaset hakkında tek kelime etmem. Edersem de bunu kim kaydettiyse onun aleyhinde ederim… Ben telefon dinleme mağduruyum.” Yine aynı gazeteden Sedat Ergin, aynı tarihte (26 Şubat) yazdığı “Kaset olayına nasıl yaklaşmalıyız” başlıklı yazısında Özkök’le paralel bir görüşü savunuyor: “Esas alınması gereken olmazsa olmaz ölçüt, yapılan dinlemenin hukuka uygunluğudur. Nasıl hukuk dışı deliller mahkemede geçerli kabul edilmiyorsa, yasadışı yollardan elde edilmiş dinleme kayıtlarının da hiçbir şekilde kullanılmaması gerekir. ‘Kamu yararı’ gerekçesiyle bu kapı açıldığı takdirde, Türkiye gibi kuralsızlık ve pusu kültürünün baskın olduğu bir ülkede bu alanda yapılabilecek istismarın sonu gelmez.”
Bu görüşlere katılmam mümkün değil, çünkü her iki gazeteci de içeriğe değil biçime bakıyor. Dinlemenin yasallığı iki açıdan sorunlu olabilir. Birincisi, mahkeme kararının alınmış olması bu kararın insan haklarına uygun olduğu anlamına gelmez. Son dönemlerde binlerce kişinin, uydurma suç örgütlerine üye oldukları gerekçesiyle alınan mahkeme kararlarıyla dinlendiklerini görüyoruz. İkincisi de, yapılan yasal dinlemelere, özel yaşamı ilgilendiren, kamuyu ilgilendirmeyen konuşmaların da takılabileceğidir. Yasaldır diye, kamu yararı içermeyen dinlemelerin yayımlanması elbette doğru değildir.
Gazeteci Erdal Güven, diken.com.tr isimli haber sitesindeki 26 Şubat tarihli ve “Hüküm değil, haber..” başlıklı yazısında internete düşen ses kayıtlarıyla ilgili şöyle diyor: “Burada bizim için önemli nokta şu: Gazetecilik açısından kriter legalite değildir. O dinlemenin nasıl, kim tarafından, hangi amaçla sızdırıldığı değildir mesele. İki kriter vardır: Halkın haber alma hakkı ve kamu yararı.”
Kamu yararının çerçevesini çizmek
Elbette, her gazetecilik faaliyetini kamu yararı argümanına dayandırarak haklılaştıramayız. Yapılan herhangi bir haberin kamu yararına hizmet ettiğini savunabilmemiz için, haberin yayımlanmasıyla birlikte toplumun bir zarardan korunduğunu, yasalar açısından suç sayılan bir eylemin açığa çıktığını, toplumun bilme hakkına hizmet edildiğini kanıtlayabilmemiz gerekir. Eğer bir haber demokratik toplumsal yaşamın sağlıklı biçimde işleyişine yardımcı oluyorsa, kamu yararı taşıyor demektir. Gizli ses kayıtlarını, gizli belgeleri, suç teşkil eden ilişkileri bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Gazeteciliğin en saygın biçimi olarak kabul edilen araştırmacı gazeteciliğin yegâne dayanağının kamu yararı olduğunun da altını çizelim.