Gazetecinin asıl görevlerinden biri ‘vatandaş adına’ yalancı politikacılardan hesap sormaktır

Serhat İncirli

Avustralyalı bir grup akademisyen ve gazetecinin buluştuğu bir internet portalında, “genelde yalancılık, özelde siyasette yalancılık”la alakalı bir makale okudum…

-*-*-

Bu makaleden yola çıkarak, şu yorumla başlamak isterim; “.. Dünya’nın her ülkesinde olduğu gibi, KKTC’de de siyasetçilerin “yalan” söyleme oranı, “siyaset kurumuna güveni” doğrudan etkiliyor…”

-*-*-

Peki “yalanlar nedeniyle güven azalabiliyor ama oy verme konusunda da bir azalma oluyor mu?

Hayır!

Siyasetçi, yalan söylediği bilindiği halde, yine oy alabiliyor!

Ama “güven” başka türlü bir şey!

-*-*-

Haaa, İngiltere gibi ülkelerde yalan söylediği tespit edilen bir siyasetçi, asla siyasette kalamaz!

Ama doğruyu söyler ve özür dilerse, kendisine olan güven azalsa bile, siyasetten ayrılmak zorunda değildir!

Mesela; bir siyasetçi eşini aldatıyor diyelim!

Eğer bunu medya aracılığı ile “resmi” olarak çıkıp açıklar ve “ben Mary ya da John’u seviyorum, eşimden boşanmak üzereyim” derse, “neden olmasın? Gönül bu, John’a da konar, Mary’ye de konar”…

-*-*-

Uzmanlar araştırmışlar;  “… Politikacıların yalanlarının seçmenler üzerinde nasıl bir etkisi var? Yalanları ortaya çıkınca ne olacak?”

“Yalanlar, yukarıda da belirttiğim gibi, sonucu pek etkilemiyormuş!”…

-*-*-

Siyasette yalan meselesine geleceğiz ama önce, bahsettiğim internet sitesinden “yalan”la alakalı bazı saptamaları sizlere de aktarmak istiyorum…

“… Bazı araştırmalar ortalama bir insanın günde yaklaşık iki kez yalan söylediğini gösteriyor… Yalanların çoğu zararsızdır ve esas olarak rahatsız edici anlardan kaçınmaya, insanların iyi bir izlenim bırakmasına veya başkalarının kendilerini iyi hissetmesine yardımcı olmaya hizmet eder…

-*-*-

Mesela, biriyle karşılaştınız, tanımadınız ama anında "Elbette seni hatırlıyorum!"u bastınız! Oysa yalaaaan!

Tanımadınız işte!

-*-*-

Yalanlar elbette daha kötü de olabilir. Örneğin, yapmasını istediğiniz şeyi yaptırmak için, örneğin, “Bu evraklarla ilgilenebilir misin?” diye sorarsınız ve karşıdan “O kadar çok işim var ki…” cevabı gelir!

Yalan! Hiiç işin yok işte!

-*-*-

Bu yalanların olumsuz sonuçları olabilir; yalan söylenen kişi kendini kandırılmış hissedebilir veya yalancı yakalanabilir. Ancak bazı araştırmalar bu tür yalanların insanların birlikte çalışma yeteneğini geliştirmesine yardımcı olduğunu iddia ediyor.

-*-*-

Gelelim yalan söyleyen politikacılara…

Yalanlar, başkalarının yanlış inançlar geliştirmesini sağlamak ve onların desteğini toplamak için kullanılabilir. Yanlış bilginin, insanlar bilginin yanlış olduğunu anladıktan sonra bile düşüncelerini etkileyebildiği iyi bilinmektedir.

-*-*-

Yani bir politikacı yalan söylüyor; yalan söylediği biliniyor ama vatandaşın o siyasetçi ile ilgili düşünceleri hatta yalanla alakalı tavrı pek değişmiyor…

-*-*-

Tabii ki demokratik ülkelerde liderlik pozisyonundaki kişilerin yalan söylemesi “ahlak, etik, dürüst siyaset” gibi açılardan çok önemlidir… ancak yine de bazılarında, yalancılık karşısındaki seçmen affedişi ya da umursamazlığı, toplumsal açıdan endişe vericidir…

-*-*-

Mesela demokrasi beşiği Amerika!

Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump, başkanlığının dört yılı boyunca 30 binden fazla yanlış veya yanıltıcı iddiada bulundu… Bu, günde ortalama 20'nin üzerinde bir sayıdır. Trump, günde en az 20 kez yalan söyledi!

-*-*-

Hatalı bilgi vermek de yalandır…

Sık sık siyaset ve tutum değiştirmek de yalandır…

-*-*-

KKTC’de en az güvenilen kurum siyasettir…

Ve herkes bunu bilmektedir…

Örneğin müzakere masasına asla gelmeyecek egemen eşit iki devletli çözüm meselesi ile ilgili olarak, sürekli yalan söylenmektedir…

-*-*-

Gerek Türkiye, gerekse KKTC’de “iki egemen eşit devletli çözüm” iddiasının mümkün olmadığı gayet iyi bilinmektedir!

Peki neden bile bile yalan söyleniyor?

Yukarıda da dedik; “… Yalanlarla, seçmenlerin yanlış inançlar geliştirmesi sağlanıyor ve onların desteği hedefleniyor…”

Bu da toplumun veya bahsettiğimiz ülkelerdeki seçmenlerin, bir şekilde, “yalana karşı duyarsızlığı ile alakalıdır”…

-*-*-

Mesela Ersin Tatar; “bilimsel” konuşmalarından biri sırasında, kendisinin çok iyi bir futbolcu olduğunu söylemiştir…

Bu açık bir yalandır…

Mahallede, arkadaşlar arasında yapılan maçlarda çok iyi kafa golleri atıyor olmak, bir insanı “çok iyi futbolcu” yapmaz!

“Ben de futbol oynadım” demek başkadır, ama kendini Christiano Ronaldo görmek ve bunu uluorta anlatmak bambaşka!

Efendim şaka yaptıydı, espriydi, neşelenmek içindi falan!

Abi, abla, yalan, yalandır!

-*-*-

Uzmanlar bunu nasıl açıklar?

“… Siyasiler, bir çok yerde, kendilerini olduklarından daha yetenekli ve başarılı göstermek için gerçeği çarpıtıyorlar ve o sırada konuştukları kişinin ilgisini çekiyorlar. Tutamayacaklarını bildikleri sözler veriyorlar, abartıyorlar…”

-*-*-

Ülkemizin en popüler yalanlarına bakalım…

Güzelyurt Hastanesi bitirilecek!

Girne Hastanesi, kesin bu ay sonu biter!

Lefkoşa’ya hastane yapacağız!

Hele bu Lefkoşa Hastanesi sözü ilk verildiğinde, yatak adedi 500’dü!

Şu anda 5 bin yataklı yapsalar, “yetmez” durumdayız!

-*-*-

Peki, “Seçmenler umursuyor mu?”.

Fazla umursamıyor seçmen!

Umursayanlar çok olsa da, sandığa etkisi aynı derecede “çok” olmuyor!

UBP yine kazanıyor!

Ve UBP’nin siyaseti, sürekli vaade, sürekli tutulamayacak sözlere, yani açıkçası “yalana” dayanmış bir siyasettir…

-*-*-

Bir örnek daha vereyim; Faiz Sucuoğlu hala neden açık ara birinci geldiği kurultay sonrası darbeyle devrildiğini açıklamış değil…

Kamuoyu bu konuda bir şey bilmiyor!

Yani, topluma “gerçek” anlatılmış değil!

Yani, “yalan, yalan, yalan!”…

-*-*-

İngiltere ve Kuzey Avrupa ülkelerinde, Yeni Zelanda’da, Avustralya’da, hele hele Japonya’da en küçük bir yalan, siyasetçiyi sıfırlayabilir…

Ama Türkiye, KKTC ve benzeri ülkelerde durum, yukarıda saydığım ülkelerdeki gibi değildir…

Türkiye ve KKTC’de, yalan söylediği gayet net bilinen politikacıları yalan söylemeleri nedeniyle sandıkta cezalandırdıkları söylenemez…  

En birinci örnek, Türkiye Cumhurbaşkanı’dır!

Yunanistan’la ilgili tavrının üç – beş aydaki değişimi…

İstanbul’un göbeğinde, gazeteciden lahmacunluk kıyma yapan Suudi Arabistan’la alakalı tavrı…

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile ilgili duruşu…

-*-*-

TC Lefkoşa Büyükelçisi de bir siyasetçi gibi demeçler vermektedir…

Yabancı bir ülkenin diplomatı gibi değil, sömürge valisi gibi davranmaktadır…

Basına, gazetecilere, beğenmediği şeyleri söyleyip yazanlara ayar çekmeye çalışmaktadır…

-*-*-

Ersin Tatar’ı geçtim; hayatı…

Neyse!

-*-*-

Dün, “Kıbrıs’ta katliam geçmişi ile ilgili” yazı yazdım!

Belgelerde, bilgilerde, arşivlerde, tarihte, tarih kitaplarındaki “gerçekleri” yazdım…

Ama onlar, Kıbrıs’ta yürüttükleri siyaseti, toplumun tüm kesimlerine kabul ettirmek adına, tüm gerçekleri söylemeyi, “hainlik, ihanet” gibi “yalanlarla” anlatıyorlar…

Medya mı?

Medyanın asıl görevlerinden biri, “vatandaş adına”, yalancı politikacılardan hesap sormaktır…

İyi pazarlar b’annem!


Bir yalanı yeterince sık tekrarlarsan o yalan “gerçek” değil, “siyaset” olur…