Bizde 40 yılın sonunda ülke gençliğine üretim düzeyi düşük sürdürülemez bir ekonomik yapı miras bırakıldı. Sadece 2013’te kamu harcamaları nedeniyle gelecek nesillere 544 milyon TL borç yükü bindirildi. Kamu borcu 12 milyar TL’ye ulaştı. Borcun miktarı yıllık gelirimizin bir buçuk katını aştı.
Yeni nesil siyasetçilerin kalkınma perspektifini siyasetin odağına yerleştirme zorunluluğu vardır zira bu koşullarda pek az akıl izan sahibi dünya vatandaşı (Kıbrıslı Türkler dâhil) burada yaşamayı ve çocuklarını bu borca ortak etmeyi tercih edecektir; yani yurdumuz insansızlaşacak, kültürümüz yok olacaktır.
Gelirlerimizi artırmanın bir yolu turizm ve eğitimde kapasite ve nitelik artırımına odaklanmaktır. Ekonomimizi büyütmek için daha iddialı bir vizyonla bir şeyler yapmak arzusunda isek de bölgemizdeki diğer ülkeler gibi enerji sektörüne odaklanmamız şarttır. Enerjiden pay alabilmenin yolu ise Kıbrıs sorununun çözümünden geçmektedir. CTP bundan ötürü Derviş Eroğlu’nun müzakere masasının çökmesinden medet uman çağdışı emellerine ve enerji pastasındaki potansiyel hakkımızı hasıraltı etmeye çalışan Güney’deki hâkimiyetçi zihniyete asla geçit vermeyecektir.
Gazze’de yaşanan katliam da benzer bir senaryonun güncel üzücü yansımasıdır.
Tek bir fark vardır o da Yaser Arafat’ın bir zamanlar Rauf Denktaş’a söylediği sözle açıklanabilir: “Benim gömülecek toprağım yok. Senin Türkiye’n, devletin var”. Kıbrıslı Türkler mevcut koşullarda nefes alıp verebildiği için dünyanın reddedemeyeceği bir yöntem olan barışı savunarak emellerine ulaşma şansına sahiptir. Lakin barışçıl Filistin halkı o denli tecrit edilmiş ve zor durumdadır ki son çare olarak silahlanmaya ve hakları için çatışmaya mecbur bırakılmaktadır. Bunun dünyadaki karşılığı ise Merkel’in ifadeleri olmaktadır: “Hamas'ın elinde yeni silahlar var. Her saldırıya uğrayan ülke kendisini savunacaktır. Almanya olarak İsrail'in tarafındayız”…
“Benzer senaryo” hususunu biraz daha açmakta yarar vardır.
Biz federal çözümü geciktiren iç ve dış faktörlerden ötürü kalkınmamızı tetikleyecek enerji pastasına erişemezken Filistin halkı hali hazırda sahip olduğu enerji kaynaklarından gelir elde etmeye çalıştıkça İsrail engeline takılmakta ve kızılca kıyamet bundan kopmaktadır.
2000’li yılların başlarında Filistin karasularında 4 milyar dolar değerinde 280 milyar metreküplük gaz rezervi keşfedildikten sonra bu gazın İsrail’e satılması ve Filistin’in elde edilecek geliri askeri amaçlarla kullanmayıp sadece bölgenin kalkınması ve altyapısına harcaması yönünde anlaşmaya varılmıştı. Bu anlaşma İsrail’deki hükümet değişikliği, HAMAS’ın seçimle iş başına gelmesi ve satılacak gazın fiyatı konusundaki ihtilafın derinleşmesi sonrasında rafa kalktı.
ABD ihtilafların barışçıl yollarla çözümüne bağlı olarak enerji güvenliğinin tesis edilmesi ve bölgemizdeki gazın uluslararası piyasalara çıkabilmesi için aktif çaba sergiledi. Kerry’nin bölgemize yapacağı ziyaret de İsrail-Filistin barışına ve Kıbrıs’ta çözüme somut katkı yapma amacını taşımaktaydı. İsrail-Filistin barış görüşmeleri suya düşünce süreç farklılaştı ve bu ziyaret gündemden düştü.
Şimdi İsrail, Gazze saldırısı ile daha önce kabullendiği Filistin Devleti varlığını kenara iterek uzun vadeli konumunu güçlendirme çabasındadır. Oluşan yeni konjonktür Kıbrıs ve Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir zira İsrail gazının Kıbrıs ve Türkiye üzerinden Avrupa kıtasına transferini ve satışını öngören senaryo rafa kalkmış, İsrail gazının Mısır üzerinden LNG olarak ihraç edilmesi alternatifi ağırlık kazanmıştır. Barışın tesis edilemediği koşullarda biz dâhil HERKES kaybetmektedir.
Bugün İsrail’in saldırılarını lanetlemekteyiz çünkü bölge halklarının ortak vizyonu olmasını arzuladığımız “kalkınmaya bağlı ilerleme” CTP’lilere göre sadece ama sadece “insan” içindir. Başkalarının acısı üzerine inşa edilecek kalkınma zemininden mutluluk ve refah fışkırmayacağını göremeyenlere aklın silahının barış olduğunu en sert biçimde hatırlatmaya devam edeceğiz.