Kuzey Kıbrıs ile Türkiye arasında yaşanan su krizi sırasında, 20 Şubat 2016’da bu köşeden yayınlanan ‘Su’da Güç Politikası’ başlıklı makaleden bir alıntı:
“21. yüzyılın dünya ekonomisinde ve dolayısıyla uluslararası siyasetinde su en güçlü silah olacak. Su kaynaklarına sahip olmak ve yönetmek, ulusların kendi coğrafyasındaki egemenliği ve başka coğrafyalar üzerinde de etkili olabilmesi için kritik öneme sahiptir. Özünde ve bugün için Kuzey Kıbrıs, genelinde ve uzun vadede ise Kıbrıs adası için, şu anda Türkiye’den gelen su konusunda yaşanan tartışmalı gündemin kaynak odağı budur.”
Evet, Türkiye için Kuzey Kıbrıs’a su getirmek öyle ‘ana – yavru sevgisi’ nedeniyle değildi… Maliyet girdilerinin saklandığı pahalı bir fiyatla suyun satışa sunulması da amacın, şu an için tamamen ticari, gelecek için de tamamen stratejik bir yatırım olduğunu gösteriyor...
Dünyada en önemli stratejik konu olan enerjide, Türkiye, ne kaynak, ne de teknoloji olarak bir yer edinmiş değildir. Coğrafyasındaki fosil enerji kaynakları kendine yeterli değil, doğasının elverdiği yenilenebilir enerji üretiminde ise teknolojiye sahip değil… Türkiye, enerjide dışa bağımlı… Sadece jeo-politik durumu nedeniyle, başkalarının stratejik senaryolarında rol almaktadır.
Çok sürmez, su bir süre sonra dünyanın enerjiden de daha önemli bir stratejik konusu olacak ve Türkiye bunu öngörüp kendine hedefler koymuş. Yeraltı ve yerüstü su kaynağı var; bunu yurtiçi ve yurtdışına tüketime ulaştıracak teknolojiyi geliştirmesi gerek. Bunun için de uygulama yapması şart… İlk deney Kuzey Kıbrıs’ta oldu, dünyada bir ilk uygulandı ve bu uygulamada patenti Türkiye’ye ait teknoloji unsurları tasarlandı, imal edildi, uygulandı, geliştirildi ve bir başarı öyküsü ortaya çıktı. Kuzey Kıbrıs’a su nakletmek dünya piyasaları açısından Türkiye için kendini gösterecek bir başlangıçtı. Şimdi sıra diğerlerinde…
Türkiye Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, bayram içinde yaptığı bir konuşmada, Gazze’nin su sorununu çözmek için 2 – 3 yıl önce çalışmaya başladıklarını ve proje ürettiklerini açıkladı. Orda yer altı ve yer üstü su kaynağı olmadığı için denizden arıtma yapılacak, depolara pompalanacak ve Gazze’ye dağıtılacak. Yatırım maliyeti 300 milyon Amerikan Doları olacakmış… Sunun fiyatı ne olacak, henüz bir bilgi yok; Tanrı Kuzey Kıbrıs’ı ne kadar korumuşsa, Gazze’yi, de o kadar koruyabilecek… Şimdi henüz reklamlar aşamasıdır; bu aşamadan sonra başlarına ne geleceğini Gazze’lilere anlatmak gerek…
Türkiye’nin dünya piyasalarında su ile ilgili girişimleri bununla sınırlı kalmıyor. Bakan Eroğlu, Afrika’da da benzeri çalışmaları olduğunu ve yaklaşık 2 milyon nüfusa su verdiklerini açıkladı; daha başka ülkelere de ‘destek’ olduklarını söyledi. Cibuti’nin büyük taşkın ve su problemini çözmek için de proje yapmışlar, mali kaynağını da çözmüşler; hibe olarak yapılacakmış… Bu bölgeler ‘gönül coğrafyaları’ imiş ve “dolayısıyla gönül coğrafyamıza bakmak bu milletin boynunun borcudur” diyor… Kuzey Kıbrıs bu filmi gördü… Boynunun borcu diye başladığı, “hibe edeceğim” dediği, proje uygulaması tamamlanınca da “mafiş kurban” deyip ‘gönül coğrafya’sına borç yazdığı ve tahsil etmek için de en hoyrat tavırları takındığı Kuzey Kıbrıs’ın Türkiye ile ilişkilerinin ‘deneyim zenginliği’nde vardır. Aynı deneyimi şimdi başka ‘gönül coğrafyaları’ da edinecek…
Bakan Eroğlu, su konusunda iddialı konuşuyor ve Türkiye’nin su teknolojilerine sahip olduğunu, baraj inşaatında dünyanın ilk üç ülkesinden biri, gölet inşaatında da lider ülke olduğunu söylüyor. Bütün bunlar Türkiye’nin gelecekte suyu herhangi bir kaynaktan tüketiciye ulaştıracak bütünlüklü teknolojiye sahip olma stratejisinin zeminidir. Öyle görünüyor ki, Türkiye bu konuda dünya pazarlarında önemli bir teknolojik aktör olacaktır.
Kuzey Kıbrıs’a su getirmek, Türkiye’nin bu genel strateji içinde en önemli çalışma ve olanak idi. Kendilerince tasarlanan yeni bir teknoloji uygulanacak, bu teknolojinin uygulamada ve işletmede başarılı olması gerek, aksak taraflarının görülmesi ve düzeltilmesi ve teknolojinin geliştirilmesi için de sistemin Türkiyelileşmesi şart… Bu teknolojiyi, elini kolunu sallaya sallaya girip uygulayacağı TC dışı başka bir coğrafya yoktu. Kıbrıs adasının da suya ihtiyacı su kaldırmaz bir gerçekti… Taraflar birbirini kullandı ama baskın çıkan Türkiye tarafı, malı pahalı fiyatla ‘yavru vatan’a veya ‘gönül coğrafya’sına sattı.
Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’den gelen su konusunda çok ve yoğun tartışmalar yaşandı ama Türkiye’nin bu stratejisinde Kuzey Kıbrıs’ın bir kobay olduğu hiç konuşulmadı, ‘patent hakkı’ da oluşmadı!.
‘Gönül coğrafya’sıymış… Masal… “Gandır çocuğu da su istesin”…