Hüseyin Özinal
enkidu61@yahoo.com
Gecenin ötesinden
gelen sesler
uğuldayarak sararken
bedenimi,
sessizlikte dolaşıyordu
tenler…
Gölgeler uzaklaşırken
suretlerden,
aynalar yas tutuyordu
sır’larını dökerek.
Sonsuzlukta yitip giderken,
sesler
ve suretler,
sesler
ve aynalar…
Gölgeler,
tenha yerlerin
suskunluğunu taşıyordu.
Sessizliğin ortasında dururken,
okyanusların ağıtları
kulaklarımda yankılanıyordu.
Bedenim,
otel odalarının yalnızlığını
taşırken,
suretim kurban ediliyordu
sunaklarda…
Rüzgar savururken
bedenimden arta kalanları
toprak yarılıyordu,
taş kesiliyordu
ruhumdan geriye kalanlar.
Gecenin içinden gelenler
anlatırken
insan olma hallerini,
cehennem yeryüzündeydi.
Yeryüzündeydi cehennem
ve bizler,
Araf’ta bekleyenlerdik .
Dinmeyen bir sızıydı
yalnızlığımız.
Sessizliğin içindeki
seslerdi
bizi kucaklayan.
Dönüp bakıyorduk
suretlerimizden
geriye kalanlara…
Derin ve ince bir sızı yoklarken geçmiş anıları, yeryüzü yok oluyordu suretlerimizde. Gölgeler tenha yerlerin sırlarıyla sokulurken koynumuza, yalnızlık kol geziyordu yitip giden zamanlarda. Gecenin onulmaz ağırlığıyla ruhumuz soluksuz kalırken, ellerimiz dolaşıyordu suretsiz bedenlerin gizil yerlerinde. Akşamla dağılan gün, uğuldarken kulaklarımızda, geceye yol alıyorduk arka sokaklarda. Yasak bedenler, yasak tutkularla sevişiyordu soğuk otel odalarında.
Benzer suretler,
benzer bedenler
dolaşırken
kentin kuytularında,
sözler kayboluyordu
martıların
çığlıklarında.
Sesler,
kutsanırken şarkılarla,
kimsesiz kalıyorduk
yüreklerimizde.
Rüzgar
fısıldayarak dolaşırken
kentin terk edilmiş
bedeninde,
sokaklar
gündoğumuna hazırlanıyordu
aynalarda.
Tenler,
sırları dökülen hayatlarda
can bulurken
gece yüzünü
acıya dönüyordu
derin sessizliklerde.
Onulmaz yaralar onulmaz sevdalara dönüşürken, gece kutsanıyordu tanrılar katında. Karanlık sararken bedenleri, suretler çıplak kalıyordu aynalarda.
Dönüş yoktu geceden…
Akşamın yitik tenleri
akşamın kayıp sesleri
şimdi şarkılarını söylüyordu, okyanus kıyılarında.