GÜNDEMDEKİ SORU’N... Meltem SONAY
PAHALILIĞIN NEDENİ NE, ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR Mİ?
Deneyimli Maliye-Ekonomi Bürokratı Erkan Okandan:
“Doğru zamanda, doğru adım atılmadı, iş çığırından çıktı”
Gündemdeki soruya ilgili kesimler ne diyor, ‘sorun’a nasıl bir çözüm öneriyor?..
Her geçen gün artan pahalılık bu günlerin temel sorunu… Pahalılığın esas nedeni nedir, önüne geçilebilir mi? Piyasayı ucuzlatmak için alınabilecek önlemler nelerdir, alınan önlemler yeterli mi?
Deneyimli Maliye- Ekonomi Bürokratları’ndan Erkan Okandan, pandemi ve savaş nedeniyle bozulan tedarik zinciri, bu nedenle artan fiyatlar ve Türk Lirası nedeniyle pahalılığın da arttığına işaret etti, sürekli olarak iç borçlanmalarla bu sürecin üstesinden gelinemeyeceğinin altını çizdi…
Hükümetin beceriksizliği nedeniyle ekonomide doğru zamanda, doğru adımları atmaması nedeniyle gelinen aşamada işleri çığırından çıkardığına da vurgu yapan Okandan, önerilerini de sıraladı…
Deneyimli Bürokrat Erkan OKANDAN:
“Geciktikçe bedel daha da ağır olacak”
“Pahalılığın nedenleri Türk Lirası, Pandemi ve savaş nedeniyle dünyada tedarik zincirinin sıkıntılı olması, bu nedenle EMTİA fiyatlarının gıda, enerji ve stratejik madenlerde artması.
Hükümetlerin özellikle son 3 yılda siyasi popülizm, öngörü yoksunu, ben yaparım olur yaklaşımıyla, ülkenin bu çıkmazdan çıkması için yapılan önerilere kulağını tıkamasıyla özetle ekonomide doğru zamanda doğru adımların atılmaması/atmaması nedeniyle gelinen aşamada işler çığırından çıktı. Ne yazık ki toplumun her kesimi bu aşamada ekonomik/sosyal bedeller ödeme durumuna düştü.
Eski seviye olmasa bile kısmen sürdürülebilir bir noktaya gelebilmek için atılması gereken adımların hem maliyeti hem de gecikmeli olması nedeniyle olumlu yansıma süresi uzadı ve geciktik sonra ülkedeki reel sektör olsun, hane halkı olsun, kamu maliyesi olsun ödenen bedeller arttı. Toplumsal konsensüsle doğru adımlar hızlı ve kararlılıkla atılmaması halinde tüm kesimler ne yazık ki bedel ödemeye devam edecektir.
Tüm dünyada olduğu gibi KKTC'de de piyasalarda tüketiciye sunulan her türlü mal ve hizmetin fiyatı, Pandeminin başlamasıyla birlikte hızla artmaya başladı. Başta dar gelirliler olmak üzere özellikle ücretli kesimin, yani emeğini satarak gelir elde eden bordro mahkumları bu durumdan çok daha fazla etkilendi. Tabi burada kamunun dışında birkaç sektör dışında istihdam edilenler arasında işini kaybeden veya maaşı kısmi çalışma veya farklı nedenlerle azalan kesim çok daha fazla etkilenmiştir.
Tüm dünyada mal ve hizmet fiyatlarının arttığını belirtmekle birlikte, KKTC'nin bu durumdan diğer ülkelere göre çok daha fazla etkilenmesinin ana sebeplerini de şöyle sıralayabiliriz:
TL kullanımından dolayı her türlü mal ve hizmetin fiyatının artmasına ilaveten dolaylı/direkt maliyet unsuru olan AKARYAKIT ve ELEKTRİK ÜRETİMİNDE kullandığımız FUEL-OIL fiyatlarının emtianın uluslararası borsalardaki fiyat artışları yanında TL'nin TC'nin yeni para politikası nedeniyle çok kısa sürelerde olağanüstü değer kaybı yaşaması da, mal ve hizmetlerin fiyatlarına ilaveten yansımıştır.
Çünkü KKTC olarak ithalata dayalı hizmet sektörü (Turizm, Eğitim) ağırlıklı bir ekonomi olan ülkede neredeyse iğneden ipliğe her şeyin fiyatına artış geldi. Bu tespitimiz soyut değil tam aksine somut verilere dayalıdır. Örnek vermek gerekirse tüm dünyada akaryakıt fiyatlarına gelen artışları gösterebiliriz. Satın alma gücüne KKTC’de akaryakıt, enerji her türlü ithal ürün hatta içeride üretilen ürünlerde bile satın alma gücü gerilemiştir.
ELEKTRİK… “Hane halkının Nisan başında gelecek bu faturaları ödeyebilecek gücü yoktur”
Akaryakıt fiyatları tüm dünyada arttı. Ancak KKTC'de artış rakamı ortada, aynı şekilde elektrik fiyatları, sadece bu 2 kalemden kaynaklı maliyetin ülkedeki her türlü mal ve hizmetin fiyatına yansıması ortadadır. Fiyat artışları bu emtiaları dolar ödeyerek ithal ettiğimiz için maliyetlere yansıması da doğal olarak emtianın fiyat artışı + TL'nin değer kaybı toplamı ve ilaveten TL'nin kısa, orta ve uzun vadedeki belirsizliği nedeniyle, ithalatçı gerekse ithalatçı ve toptancılardan akaryakıt dışında alınan tüketim maddeleri, ham madde ve yarı mamul ürünlerin bir sonraki siparişte fiyatının TL'den kaynaklı belirsizliği nedeniyle tüketiciye sundukları mal ve hizmetlerin birim fiyatlarına önden yüklemeli fiyat artışları da eklemek zorunda kalıyorlar. Aksi takdirde stoklarını aynı seviyede tutamayıp sermayelerini kaybetme durumuna düşebilme riski ortaya çıkacaktır. Bu kesim kendini bu uygulamayla koruma altına alıyor ama enflasyonu körüklediği de ortada. Yani esasen bedeli TÜKETİCİ HANE HALKI ÖDÜYOR.
Her türlü mal ve hizmette maliyet unsuru olan ELEKTRİK fiyatlarına da ayrı bir parantez açmak gerekir.
Şöyle ki; Evet elektrik üretimindeki fuel-oıl fiyatı arttı. TL değer kaybetti ki KKTC'nin bu değer kaybı sürecine en ufak bir dahli olmayıp iktisat dilinde buna paranın sahibine ödenen vergi denir (SENYORAJ) ama özellikle son 3 yılda ekonominin temel kurallarından olan ''Maliyetlerin zamanında birim KWS fiyatlarına yani tarifelere yansıtmayıp veya kamu eliyle sübvanse edilmeden KIBTEK nezdinde yaratılan devasa borcun yarattığı İLAVE FİNANSMAN MALİYETİ bizim içeride yarattığımız, adına ne derseniz deyin bir sorundur.
Bu sorunu ortadan kaldırmak içinde bir anda yapılan zam ülkedeki hane halklarından tutun da reel sektörün her kesimini derinden sarsmıştır. Çünkü hane halkının Nisan başında gelecek bu faturaları ödeyebilecek gücü yoktur. Bir şekilde ödeyecektir ama bunu öderken belki de temel gıda ve temizlik malzemesi tüketiminden kısmak zorunda kalacaktır. Bu da haliyle doğal olarak pandemi sürecinde ülkedeki nüfus popülasyonunun (Turizm, yabancı işgücü ve Öğrenci) azalması nedeniyle birçok işletme eski cirolarının çok uzağında kalmıştır. Sabit giderlerini yani elektrik, personel, kira vd. giderlerini karşılayabilmek için sattığı mal ve hizmetin fiyatını artırmak zorunda kalmıştır ki birçok işletmenin sattığı mal/hizmetin fiyat esnekliği yani fiyatı artsa bile talep aynı kalır noktasında olmadığı için kapatmak zorunda veya kapatmamak için personel sayısını azaltma yoluna gitmiştir.
İstihdam noktasındaki gerileme doğal olarak gerek emeklilik sisteminin aktüeryal yapısını bozup kamu maliyesinin de doğal olarak olumsuz yönde etkilenmesine sebep olmuştur.
Kamu Maliyesi olarak mevcut koşullarda daralan bu ekonomide neredeyse tüm sektörlerin destek talebinde bulunduğu bu yapıda ki ana sebepler, belirttiğimiz gibi TL kullanımı, emtia fiyatlarının artması tedarik zincirinin bozulması ve navlun fiyatlarının artmasıyla içeride de KIBTEK özenlinde yapılan yanlış adımlar neticesinde ülkedeki her türlü mal ve hizmetin fiyatının artması, Maliye’nin zaten azalan gelirlerinin en azından REEL anlamda artmadığı bir ortamda gider anlamında artan hayat pahalılığı nedeniyle TRANSFER HARCAMALARINI artırdı. Yani bir sarmala girildi.
Gelinen aşamada Kamu Maliyesi’nin, REEL sektörün de hane halklarının da durumu iktisadi olarak iyi değildir.
“Mutlak surette STABL bir para birimi/muhasebe sistemi kullanımı…”
Mutlak surette toplumsal bir mutabakatla, TL'den kaynaklı KKTC'de ticaret erbabından tutun, hane halkları ve nihayetinde kamu maliyesine hem gelir, hem de gider anlamında olumsuz yansımaları, verilerle şeffaf ve iyi niyetle Türkiye Cumhuriyeti’ne anlatılmalıdır. Çünkü biz direkt ulaşımın olmadığı bundan dolayı turizm hatta eğitimde rekabet edebilirliğimizin zayıfladığı bir yapıda, sürekli olarak iç borçlanmalarla bu sürecin üstesinden gelemeyiz. 'TL'den kaynaklı sıkıntılar bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti ile yapılacak bir anlaşmayla telafi edilmelidir. Bu antlaşmada her yıl yapılan İktisadi işbirliği antlaşmaları dışında bir antlaşma olup rutin uygulanmalıdır.
Uygulanması mümkün mü?
Açıkçası 2022 yılının ilk 2 ayında olduğu gibi herhangi bir performansa dayalı olmamasına rağmen savunma giderleri için bile kaynağın gelmediği ve bu giderlerin KKTC'nin yerel gelirlerinden karşılandığı bu nedenle iç borçlanmaya gidildiği, ilaç alınamadığı bir konjonktürde pek ümitli değilim diyelim. Bu nedenle mutlak surette STABL bir para birimi/muhasebe sistemi kullanımına KKTC olarak geçmemiz gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda sadece hükümetin değil özellikle bu fikri savunan seçim öncesinde programına koyan ana muhalefetin gerek Brüksel gerekse Güneydeki hükümet ve muhalefet partileriyle görüşüp talepkar olmaları gerektiği kanaatindeyim.”