Murat OBENLER
1930-1940’lı yıllara insani boyutuyla bakan, 4 genç kızın arkadaşlığının, dostluğunun izini süren, hayal kırıklıklarının, aşklarının, ideallerinin, var olma mücadelelerinin peşinden giden ve bunu ortak kültürün yemeği, oyunları, düğünleri, aile yaşamları, agora/marketleri, köy ve kent yaşamları, gelenek-görenekleri, mektepleri ile harmanlayan “Kınasız Gelinler- Acı Molehiya” adlı romanla ilgili olarak, drama lideri de olan kitabın yazarı Fulya Adalıer Canbolat ile güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
“Adanmışlığın nedeni de seslerini duyurabilmektir”
►Murat Obenler: Kitabın girişinde “4 bin kınasız Kıbrıs Türk kızına adanmıştır” diyor. Ben de buradan başlamak isterim. Nedir bu adanmışlığın sosyo-ekonomik arka planı?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Gerek Acı Molihiya’da gerek Kınasız Gelinler’de yaptığım hiçbir çalışmayı maddi beklenti için yapmadım. Bu kitapların bir sahnelenmesi olur,bir kitap telif kazancı olur bir şekilde bir kadın eğitimine, bir hayvan barınağına vb. bağışlanacak. Bu adanmışlığın bir maddi kazancı olamaz. Bu coğrafyada çok yaygın olan bu konu çok da konuşulmuyor. İnsanın ailesinde konusu geçmeyince farkına varamıyormuş. Farkına vardıkça,okudukça,araştırdıkça,öğrendikçe bir kadın olarak, bir kız çocuğu annesi olarak onlarla, onların yaşadıklarıyla empati kuruyorsunuz. Kitaptaki karakterin kurgu bir karakter olmasının en büyük sebebi de budur. Tek birinin hayatını değil de hepsinden bir şeyler katarak bir karakter oluşturmak istedim çünkü hepsinin hayatı bir taneciktir, gözyaşları bir taneciktir,şahsına münhasırdır. Onlara adanmışlığın nedeni de seslerini duyurabilmektir.
“Romanı hazırlamak benim için bir nevi de meseleyi anlamak anlamına geliyordu”
►Murat Obenler: Bunu önce tiyatro metniyle sonra da romanla göstermeyi seçtin. Nasıl bir süreç oldu?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Öncelikle tiyatro metnini yazdım ve sonrasında kitabın tanıtımını yaptık, çok beğenildi. Okuyanlardan olumlu dönütler aldık. İnsanların daha fazla detay talepleri üzerine Khora yayınevinden de teklif gelince romana başladım. 2 yıl içinde romanı hazırladım. Romanı hazırlamak benim için bir nevi de meseleyi anlamak anlamına geliyordu. Dönemin nüfusuna baktığında 4000 genç kızımız (sadece kayıtlı olanlar) Filistin’e gönderildi, evlendirildi, kuma verildi. Bu konuları anlamak için dönemin sosyo-ekonomik, tarihi, kültürel yapısını da öğrenmeniz gerekir. Ekonomik faktör en önemli sebep olarak ortaya çıkıyor çünkü alt sınıftan annesi veya babası ölmüş kız çocuklarını besleme olarak veriyorlar. Dönemin sömürge hükümetinin bu alt tabaka kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilerek Filistin’e gönderilmeleri konusunda gerekli ciddi tedbirleri almamış, yasal düzenlemeleri yapmamış. Ben bir kadın olarak hiç tanımadığım bir erkekle evlendirerek hiç bilmediğim bir ülke ve kültürde yaşamak zorunda olsaydım mutlu olmazdım.
Bu işlerde yönetimler kadar bu işleri para karşılığı arabuluculukla halleden kişiler de önemli rol oynuyor. İnsanların ekonomik yoksunluklarından faydalanan ve işin insani,etik yönünü hiç düşünmeyen kişiler. Bu kişiler de dönemin sosyo-ekonomik yapısını açık etmiyorlar mı?
Bu işi (satıcılık) yapan kadın ve erkekler vardı. Sektör haline gelen bu işte siparişlere(doğurgan, mavi gözlü, boylu poslu, güzel vs) göre kızlar ayarlanıyordu. Başlık parası olduğunu dile getiren bir kesim de var ama burada hikaye tamamen başka türlü başlıyor ve ilerliyor. Çok örneği var diye ben de bizim kitapta para karşılığı satılan bir karakter seçtim. Bizim kültürümüzde olmayan bir şey.
“Saf duyguların, arkadaşlık ve dostlukların daha yüksek, derin, samimi yaşandığı bir dönemde geçen bir hikaye”
►Murat Obenler: Kitaptaki 4 genç kadın karakter benim zihnimde bağlılığı,arkadaşlığı,dostluğu, zorlukları birlikte yenebilmeyi, unutmamayı, yardımlaşmayı çağrıştırdı. Sizin hikâye kurgunuzda nasıl yer alıyorlar?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Kadın kadının cennetidir de cehennemidir de. Hikaye aslında kendi kendini oluşturdu. Hatice’nin evrimleşmesi gibi karakterlerin de evrimleşmesi gerekiyordu ki zaman sürecini bağlayabilelim. O döneme baktığımızda saf duyguların,arkadaşlık ve dostlukların daha yüksek,derin,samimi yaşandığını görüyoruz. Birbirlerine destek olan, birbirlerinin heyecanlarını,üzüntülerini,mutluluklarını paylaşan 4 genç kız görüyoruz. İlk aşkın anlatıldığı bir mektup,birlikte gidilen bir alışveriş, saç kestirme, geziye gitmek gibi günümüzde sıradanlaşan şeyler o zaman çok değerliydi. O dört genç kız bu desteklerle her biri kendi hayat yolunda ilerliyorlar. Ben onların penceresinden de adaya bakmak istedim. Örneğin Kıbrıslı Rum Elena şehirli bir ada kızı olarak dünyayı tanımak istiyor ve Avustralya’ya gitmeyi tercih ediyor. Orada bir yaşamı oluyor ve farklı tecrübelerle adaya dönüyor. Bir üst sınıf aileye mensup İngiliz kızı Olivia’nın İngilizlerin Kıbrıslı Rum ve Türklere genel bakışları karşısında bir yemek sofrasında verdiği tepki bu arkadaşlık ve dostluğun sonucudur. Bu 4 kızın arkadaşlığı,dostluğu yolları ayrılsa bile onları bazı olaylar karşısında yine karşılaştırıyor. Orada birbirlerine yardım etmeyi seçiyorlar çünkü güzel bir çocukluk ve gençlik paylaşan 4 arkadaş olarak kalplerinin sesini dinliyorlar. Olivia,Hatice’ye İngilteredeki yaşamı için kol kanat geriyor ve orada var olmasının ana destekçisi oluyor. Yine araştırmalarımdan öğreniyorum ki tarihte İngiltere’de toplanan kadınlar Filistinlilere satılan K/T kızlarımızla ilgili yürüyüşler düzenliyorlar.
“O dönemde de bu içinden geçtiğimiz dönemde de göçler toplumsal gerçekliğimiz olmuş”
Dağılmış aileler de bu kitabın dikkat çeken başka bir konusu. Hep bir eksiklik var ailelerde, ya baba eksik ya anne, ya da çocuk eksiliyor vs. Bu da aile dışından kişilerin o ailelerdeki eksikliği kapatmasına neden oluyor.
Birbirlerinin olmayanı oluyor bizim hikayemizdeki karakterler. O dönemde ailelerin dağılmasına sebep birçok neden var. Anne Meryem Hanım köyde gelişmemişlikten (köyde doktor veya sağlık ocağı yok) dolayı ölüyor. Bir yılan ısırığının kurbanı oluyor. Londra’ya bir hayat kaygısı için göç vardı. Yine işleyebilmek için askere yazıldılar ve İngiliz ordusuyla dünyanın her yerinde savaşmışlar. O dönemde de bu içinden geçtiğimiz dönemde de göçler toplumsal gerçekliğimiz olmuş.
“Yasemin iç huzur ve memleket kokusu demektir”
► Murat Obenler: Romanda yasemin ve kokusu gibi çok ana bir imgeyle karşılaşıyoruz. Yasemin sanattan kültüre, politikadan gastronomiye hep ana çiçeklerimizden birisi olmuş. Senin de baş çiçeğin sanıyorum.
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Kıbrıs yaseminini elime alıp kokusunu içime çektiğimde hissettiğim iç huzuru sanıyorum hepimiz hissediyoruz. Yasemin iç huzur yanı sıra bir aidiyet duygusunu da hatırlatıyor, olduğun yeri hatırlatıyor. Yasemin memleket kokusu demektir.
Yine kırmızı karanfil de hep romanın örgüsünde yer buluyor…
Kırmızı karanfil kültürümüzde de olan ve yapanın işareti,imzası gibi bir figürdü. Aşkın,sevginin de işareti olabilir. Hatice de sattığı molehiyaların torbalarına kırmızı karanfil işliyordu. Eskiden birbirine karanfil vermenin de bir değeri vardı. Şimdi sıradanlaşan pek çok şey gibi o da tüketim malzemesi haline geldi. Karanfil demişken düğünlerimiz de eskiden o kadar zengindi, o kadar kültürümüzü yansıtıyordu, o kadar samimiydi ki törenler birkaç gün sürmesine rağmen insan hiç bitmesin isterdi. Babaannemin anlattığına göre eskiden nenemin çeyizini görmeye yan köylerden ciralar gelirdi ve bu da bir gurur kaynağıydı. Ne kadar küçük şeylerden mutlu oluyorlardı. Şimdi ise düğünler neredeyse para toplama seramonilerine dönüştü.
► Murat Obenler: Köyünde eğitim almamış bir aileden gelerek nice nice zorluklardan da geçerek kadın hakları mücadelecisi olan ana karakter Hatice güçlü, azimli, yılmayan, düşmeyen, mücadeleci kadınları da simgelemiyor mu aslında?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Hatice mücadeleyi hiç bırakmadı. Eğitim de bu mücadelede önemliydi. Okuma yazma bilmesi ona bazı iletişimleri kurması ve bazı zorlukları aşmasında çok yardımcı oldu. Düşünebiliyor, sebep-sonuç ilişkisi kurarak çözümler üretiyor. Filistinde kocasından ayrı olarak hellim yaparak satıyor (kendisi gibi aynı kaderi paylaşan Havva’ya da sahip çıkıyor). Bir besleme olarak çalıştığı evde bir ev ekonomisi, bir evin nasıl yönetildiği, nasıl sürdürülebileceğini öğrendi ve bu kendisine çok şeyler kattı. Kaldığı Lefkoşa’daki evdeki ailenin de güçlü, modern, sosyal, Atatürk devrimlerini özümsemiş ve hayatlarına başarıyla aktarmış hak savunucusu kişilerden oluşması da bu konuda kendisine yol göstermiştir. Kendisi de Kıbrıs Türk kadını gibi modern bir yaşamın getirdiği gibi yaşayan bir gençti. Filistine satılana kadar tabi ki.Tabi Hatice gittiği her yerde oranın ortamına da uyum sağlayarak hayatın akışının sürekliliğini sağlıyor. Adaptasyon yeteneği kendini var etti hep.
“Hüseyin, Hatice'yi olduğu gibi kabul ediyor,onla bir gelecek düşünüyor. Bizim toplumumuzun güzel tarafları bunlar”
► Murat Obenler: Hüseyin karakteri de geçekten hem sevgisinin peşinden giden, hem eğitiminin peşinden giden, hem yurdunu seven örnek birisidir. Sen sevenleri kavuşturan bir yazar oldun bu kitapta hep…
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Hüseyin ile Hatice birbirlerini seviyorlar. Hüseyin avukatlık okumak için İngiltere’ye gidiyor ve 2.Dünya Savaşı’nda da devam eden hukuk fakültesini bitirerek çok sevdiği ülkesine ve Haticesine dönüyor. Bizim toplumumuzda erkek kadına destek olur. Hüseyin de Haticeyi olduğu gibi kabul ediyor ve onla bir gelecek düşünüyor. Bizim toplumumuzun güzel tarafları bunlar.
► Murat Obenler: Banklar da romanda birçok yerde karşımıza çıkıyor. Kâh dertleşilen, kâh mutluluğu paylaşılan kâh aşklar yaşanan bankların senin için özel bir anlamı var mıdır?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Banklar sabit bir eşya. Siz belli düşüncelerle oraya oturursunuz ve düşünceler de insanlar da gelip geçer,değişir. Sabitlik ve değişkenlik karşıtlığını vermek istedim. Yine böylesi bir metaforik durum İshak kuşunda da oluyor.
Filistinde Hatice’nin kocasıyla beraber olduğu gece mitolojide de önemli yeri olan İshak kuşu bol bol ötüyor. Sadece Filistin, Suriye, Kıbrıs bölgelerinde yaşayan bir baykuş türünün ötüşü sevgilisine kavuşamayıp her gece İshak, İshak diye ağlayan genç kız sesini çağrıştırıyor. İshak kuşu Hatice’nin iç sesi oluyor, ağlarken çıkartamadığı hıçkırıkların sesi oluyor.
“Bu, roman olarak dönemin kültürünü de bu seviyede yansıtan bir ilk örnektir”
► Murat Obenler: Bu kitap sayesinde Kıbrıs Türkçe ve Rumca diyalektleri ile Latince-İngilizceden ortak kültüre ait birçok kelimeyi, hitap şeklini de öğrenebiliyoruz. Bu açıdan da çok değerli bir roman. Okullarda okutulsa yeridir.
➣ Fulya Adalıer Canbolat: İç içe geçmiş yaşamların dile yansımalarını da bu romanda bol bol kullandım. Hatice’nin Elena’dan Rumca yardım istemesi bile bize bu geçişkenliğin yoğunluğunu gösteriyor. Bu oluşan dostluklar sayesinde güzel anılar birikti. Bu, roman olarak dönemin kültürünü de bu seviyede yansıtan bir ilk örnektir diye düşünüyorum.
“Beni hem zorladı hem de keyif almamı sağladı, öğretici oldu. Geçmişi bilerek bugünü daha net ve iyi değerlendirebiliyorum”
► Murat Obenler: Tüm bu yol(culuk) ve süreci sana neler kattı?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Kesinlikle çok önemli bilgiler öğrendim. Ada geneli olarak eskiden çok özellikleri ve güzellikleri olan bir toplum olduğumuzu,bir arada yaşayan,birbirine destek olan yapısını daha derinlemesine öğrendim. İnsanlar her türlü zorluğa(kıtlık,savaş) birlikte göğüs gerdiler. Bu gerçeklikler beni çok etkiledi. O zamanlara yolculuk etmek beni hem zorladı hem de keyif almamı sağladı, öğretici oldu. Geçmişi bilerek bugünü daha net ve iyi değerlendirebiliyorum.
“Siyasetten uzak, kültürümüzü anlatan bu kitabın Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda kaynak kitap olarak gösterilmesini çok isterim”
► Murat Obenler: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mıdır?
➣ Fulya Adalıer Canbolat: Kitap Türkiye’de de eşzamanlı olarak Kalkedon Yayınları tarafından da basılarak raflardaki yerini aldı. Orada da başarılı bir de satış grafiği çiziyor. Online bazı yayınevlerinde de bulmak mümkündür. Hatta Almanyada online bir satış sitesinde bile kitabı gördüm. Kıbrıslı Türklerin yaşamlarını da içine alan bu romanı yurtdışında da bulmak mümkün.
Son olarak da siyasetten uzak, kültürümüzü anlatan, gelenek görenekleri anlatan, toplumsal değerlere odaklanan böylesi bilgi dolu bir kitabın Eğitim Bakanlığı tarafından okullarda kaynak kitap olarak gösterilmesini çok isterim.