-Kim geçmişse buradan
Geleceği incitmiş-
Geçmişi düşününce ürperiyorum bazen. Birden geliveriyor çok eskilere dair bir anı... Bugünden bakınca ne kadar da yanlış görünüyor bir tutum, bir söz… Suçluluk duygusu baş köşeye oturuyor. Küçük ve basit suçluluklar bunlar ama hayat hikayeni kuruyorlar. Geçmişe dönünce bazı çaresizlik hallerini, bunların getirdiği savrulmaları da görebiliyorsun. Her şey olabileceği üzere olmuştur aslında. O günün koşulları ve dinamikleri içinde gelişmiştir bilumum durumlar. Yine de acıtıp durur işte geçmiş; bugüne ve yarına karşı egemenliğini ilan eder. İçindeki sonsuz anımsamalar nehri gürül gürül akarken bugünü de esir alır. Bugün de kayıp gider elinden böylelikle. Yarın ise korkulu gözlerle bakar kendine doğru yürüyen yaralı haline…
Tut ki sen bağışladın kendini; ya hikayenin diğer kahramanları? Zaten, en kolay sen bağışlayabilirsin kendini… Nedenleri, bazı anların çaresizliğini, onlara doğru hangi ayrıntılarla gidildiğini bilirsin çünkü… Başkaları kolay bağışlamaz ama… Bununla uğraşmalarına da gerek yoktur. Onların kafalarında sonsuza dek mahkum edilmişsindir.
Başkalarında sayısız anımsamalar vardır sana dair… Sorunlu anımsamalardır bunlar. Gerçeğin eksik ve hatalı kavranmasıdır. Yargılar oluşturmuşlardır. Bunları paylaştıkları başkaları daha da eksik ve yanlış kavramıştır. Onlar da kendi yargılarını oluşturmuşlardır. Sana dair bir anımsamalar ve yargılar bulutu dolanır durur evrende… Senin içinde de yargılar vardır başkalarına dair. Bölük pörçük ayrıntılarla oluşmuştur bunlar. Düşünürsen hiç de adil olmadığını anlayabilirsin. Kimi insanları öldürüp gömmüşsündür içindeki mezarlığa. Bu dünyada yokmuşlar gibi yaşamayı tercih etmişindir. Canını öyle çok acıtmışlardır ki bir daha yanına yaklaşmasınlar istersin. Önündeki hayatı sürdürebilmek için önceliklerini saptayıp onlara yoğunlaşmak zorundasındır.
Sonuçta her sabah yeni bir güne başlarsın içindeki bunca ağırlıkla… Yüzleşip, çözüp hafiflemek de mümkündür tabii… Zordur ama onca yükü taşımaktan iyidir. Çekmecelerini boşaltıp gereksiz ayrıntıları atman gerekir zaman zaman. Bellek bir çekmece değildir ama… Hiçbir şey silinemez bellekten… Yalnızca silikleşir bazı ayrıntılar; bir karşılaşma anında yeniden ortaya çıkmak üzere…
Ülkeler de böyledirler. Geçmişle yüzleşmedikleri için iflah olmazlar bir türlü. Geçmiş bir karabasan gibi önünü keser geleceğin… Korkunç acılar yaşanmıştır geçmişte… Üstü ne kadar kaplansa da bir yer bulup çıkar zulmün laneti… Bugünün acılarının ve çıkmazlarının hep geçmiştir sorumlusu. Kimileri kendi haklılıkları üzerine bir anlatı kurar geçmişte. Bu anlatıya kendileri de inanırlar belki… Esas olan anlatıdır sonuçta.
Çocukluk geçip gitmemiştir. Belleğin derinlerindeki kayıtlarda durur. Geçmişin uğultulu tünelinden geçersin rüyalarla… Kafan çok yorgun kalbin çok ağırsa bir uyurgezer gibi dolanırsın hayatı. Bütün bunlardan seni çekip alacak olan yalnızca bir aşktır belki… Her şeyi silikleştirip kendini egemen kılacak bir aşk… Aşk’a gidenlerin belki de en çok bu unutuştur aradıkları…
Milletler de belki unutmak istedikleri için aşka benzer adanmışlık halleri yaratırlar. Kendilerine dair efsaneler kurarlar. Milliyetçilik niye bir narsist aynaya doğru bakarlar. Toprağın bedenine ve sembollere tapınırlar.
Biz yokken var olan ve biz gittiğimiz zaman da var olmaya devam edecek bir hayat vardır. Giderken bazı izler bırakırız dünyada. Başkalarında yaşamaya devem ederiz. O yüzden çok önemlidir başkalarının bize dair yargıları… Kim bilir ne çok yanlış anlatı kalacaktır geride.
Geriye doğru dönüp geçmişi değiştiremezsin belki ama gelecek için yapabileceğin çok şey vardır.
Seçim senindir. Geçmiş ya karartacaktır geleceği ya da olmaması gerekenin ipuçlarını verecektir ona. Yaşanması gerektiği gibi yaşanabilecek çok şey vardır daha…