“Gelecekte ne olacağının belirsiz olması hemen hemen herkeste kaygı yaratır. Gelecek kaygısı zihnimizin bir oyunudur. Gelecek kaygısı duyduğumuzda zihnimizin içindeki sesler;
‘Sahip olduklarını koru.
Çaresiz hissedeceğin bir durumla karşılaşma, önlemini al.
Ne yapacağını bilemeyeceğin bir durum olmasın.
Hayatındaki düzenin değişmesine izin verme.’ şeklinde olur” diye sıralıyor Uzman Klinik Psikolog Romina Kuyumcuoğlu…
Bizim durumumuzu ve içinde bulunduğumuz ruh halini özetleyen cümleler bunlar… Önceden çok da farkında olmadığımız sahip olduklarımızı, değerlerimizi, kültürümüzü, geleneğimizi yaşatmak için, onları korumak için özellikle son yıllarda hemen hemen her köyde, her yerleşim yerinde ortaya çıkan festivaller bu duruma önemli örnekler oluşturuyor.
Hayatımızdaki düzenin değişmemesi için de büyük gayret sarf ediyoruz. Bu zaman zaman tutuculuğa kadar uzanıp bireysellik de karışınca işin içine, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” durumuna kadar varabiliyor.
Ne yapacağımızı bilemeyeceğimiz durumların oluşmaması için de alışılagelmiş hayat tarzımızı korumaya ve farklılıklardan, yeniliklerden uzak durmaya çalışıyoruz. Sonunda ne olacağını bilemediğimiz durumlardan kaçınıyoruz. Bu da bizim yerinde saymamıza neden oluyor.
Uzman Psikolog devam ediyor; “Geleceğin neler getireceğini bilme arzusu, korku duygusundan kaynaklanır. ‘Ya karşılaşacağım şeyle baş edemezsem?’’. Bunu düşünmek ve sürekli önlem almaya çalışmak bizi hiç bir şeyden korumayacağı gibi strese de neden olur. Çünkü hayatımızda kontrol, ele geçirebileceğimiz bir şey değildir.
Planlanmadan karşımıza çıkan onca şey varken, geleceğe dair sürekli öngörüde bulunmaya çalışmak kişide yoğun bir stres yaratır. Bu stresle başa çıkabilmenin en iyi yolu, ‘geleceği tahmin dahi edemem, gelecek geldiğinde neler yapabileceğimi göreceğim…’ cümlesini, düşünce repertuarınıza katmanızdır.
Kötü haber; hayat bizim istek ve planlarımıza her zaman uymaz. İyi haber ise; her neyle karşılaşırsak karşılaşalım bu değişime uyum sağlayabiliriz.”
Son cümledeki “değişime uyum sağlamak” ifadesi olumlu gelişmelerle ilgili söylenmiş olmalıdır. Yoksa insan sırf ‘değişimdir’ diye hayat tarzını olumsuz değiştiren, kötü bir geleceğe zemin hazırlayan değişime neden uyum sağlasın ki!
Bizim değişime olan direncimiz de bu galiba… ‘Değişim’ derken ne yazık ki olumlu bir değişimle karşılaşmak mümkün olamıyor bizim gibi toplumlarda… Özellikle Kıbrıs’ın kuzeyinde… Evet, olumlu değişim derken, her ne kadar eksik yaşasak da, kaliteli iletişime, teknolojiye tam ulaşamasak da bu değişimi olumlu anlamda yaşayabiliyoruz. Yani akıllı telefonlarla, tabletlerle daha çağdaş yaşamayı, dünyayla bağlantı kurmayı sağlayabiliyoruz. Belki de bunu bizim gibi kapalı toplumlar daha fazla yapıyor. Çünkü açılıma daha çok ihtiyacımız var. Sporla, bilimle, sanatla, siyasetle direkt ve uluslararası hukuk çerçevesinde ulaşamayacağımız yerlere bu teknolojik aletlerle ve ağlarla ulaşmaya çalışıyoruz.
Yukarıdaki Uzman Psikolog saptamalarına geri dönersek, bir taraftan sahip olduğumuzu şeyleri korumaya çalışırken diğer taraftan da bunlarla birlikte çağdaş ve dünyalı bir yaşamı yakalamak için de çoğu toplumdan fazla gayret sarf ediyoruz. Çünkü bizim önümüze bu geleceği sunan bir sistem yok. Onu bizim yapmamız gerekiyor.
Kıbrıslılar olarak karar versek!
Yarın Cumhurbaşkanı Akıncı New York’a gidiyor. Crans-Montana sonrası BM nezdinde ilk görüşmeler olacak. Yukarıdaki yazıda sözünü ettiğimiz ‘gelecek kaygısı’nı yaratan Kıbrıs sorunu bir kez daha New York’ta çözüme ulaşabilir mi, tarafların niyeti var mı, tekrar müzakereler başlayabilir mi şeklinde yoklanacak. Tabii ilginç olan; Bu sorunun çözümü konusunda tarafların niyetinin olup olmadığının bir başka uluslararası kurum tarafından her zamanki gibi yoklanacak olması… Eğer niyetimiz varsa yani iki toplum olarak, Kıbrıslılar olarak bunu birbirimize söyleyemiyor muyuz? İlle de birilerinin bize sorması mı gerek? Bizim düşüncemiz, bu düşüncelerimizi söze dökeceğimiz dilimiz yok mu? Neden başkalarının (tabii BM çok da başkaları olmuyor ama…) bunu sormasını, yoklamasını bekliyoruz. Bir kez de biz karar versek olmaz mı?
Güzel gelişme
Türkiye’den gelen suyla evlerin çeşmelerinden Türkiye’nin suyu akmaya başlarken öncesinde akan yerel su kaynaklarımızın ne olduğu sorusu hep vardı kafamda… Şimdi öğreniyorum ki bu doğal su kaynaklarımız Güzelyurt bölgesinde tarımsal alanların sulanması için kullanılmaya başlıyor. Uzun zamandır duyduğum en güzel gelişme.
Görmesek artık!
Bugün 10 kat bir bina daha son katını çıktı, bir diğer arazi inşaatın başlayacağını gösterir şekilde etrafı kapandı… Sadece bir veya iki köşe ötemizde bunlar… Diğer köşeler, mahalleler, sokaklar?.. Yeni Girne İmar Planı’nın ne zaman gözle görülür şekilde, daha doğrusu gözle görülmeyecek! şekilde hissedilebileceğini merak ediyorum.
Kimse senin dalgalarla nasıl boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi limana getirip getirmediğine bakar.
Victor Hugo