Yükselen sesler geminin güvertesinden geliyor. Bağırışlar, çığlıklar, kavgalar, yolcuların hepsi birbiri ile tartışıyor. Ve gemi sallandıkça sallanıyor. Gittikçe ağırlaşan bir yükü kaldırmak zorunda çatırdayan gövde. Ta ki sulara gömülene kadar, alabildiği kadar yük almalı. Can kurtaran yeleği, filika falan da yok. Gemi battığında bütün yolcular dağılacak, dört bir tarafa, okyanusta kendi kendilerini kurtarmanın ve boğulup ölmeden hayatta kalmanın yolunu arayacaklar. Eğer başarırlarsa en azından hayatta kalacaklar. Hep birlikte batışını seyrettikleri geminin ardından, gemi olmadan, yalnız başına.
Elbette başka gemileri olanlar şanslı, bir gemiden başka bir tarafa kaçmak kolay onlar için. Bavulunu alıp gitmek. İçine doldurduğu kağıtlarla, para olanlar, koçan olanlarla.
Yıllardır Kıbrıslı Türklerin hapsedildiği, kimsesiz bırakıldığı bu topraklarda, tecrit edilen bir mahkum gibiyiz adeta. Suç işlediği için disiplin kovuşturmasına tabi tutulan, karanlık ve nefessiz bir hücreye tıkılan mahkum gibi. İşkencesiz cezaevi mi olur? Hiç olur mu ! Burada bekçilerden yenilen zılgıtın haddi hesabı yok. Biraz sesin çıktı mı bekçiler seni uyduruk her şeyle suçlayabilirler, gidip başka kaptanlarla işbirliği yapıp seni yolculuktan azade kılabilirler, gemiden atabilirler. Dua edelim ki hücrede olsun, sağ elinde kağıtları, sol elinde ise bileğindeki kelepçe ile yaşamayı becerenler var. Gemi batsa da mahkum olanların en azından kurtulma şansı var. Akıllı mahkumlar onlar: Hırsızlar, dolandırıcılar, kalpazanlar, susup oturanlar, göbek bağını halen düşürmeyenler. Sonra da aynı gemi öyle mi? Kiminin filikası hazır, kiminin tuzlu suyu.
Bir karınca hedefe doğru giderken yoluna konulan engelleri, kendine bir kalemle çizilen sınırları aşmakta zorlanır. Kendisine yoldaşlarının bıraktığı izi takip ederken kendi seçimi olmayan bir engelle karşılaştığında önce duyularını, sonra onları kaybettiği için de yolunu, yönünü kaybeder. Eğer bir daireye düşerse yolu, artık onu aşmak zordur, dairenin dışına çıkmak. O döngü sizin isteminiz dışında size çizilen kaderdir. Ya kabullenirsiniz, o dairenin içinde kendinize bir nokta bulup durursunuz, ya da cesaret gösterip dairenin dışına adım atarsınız. Kolay mı? Değil elbet.
Bizim engellerimiz, dairelerimiz, sınırlarımız var mıdır? Bu toprakların sınırlarını kimler çizdi? Bu devleti kimler kurdu? Kurumlarını kimler yönetti ve yönetiyor? Sahi bir devlet var mıdır ortada? Tırnak içine almak bir züldür şimdi devlet kelimesini. Ama unutmamalıyız ki bir devlet kurmak bizim burada sürdürdüğümüz varoluş mücadelemizin bir amacı olmadı hiçbir zaman. KKTC’nin anayasasının hazırlandığı meclis tutanaklarına bakarsanız yapılanın ne olduğunu görürsünüz. Bu toprakların kuzeyinde yaratılan düzenin “kurucu iktidarı” kimdir söyler misiniz? Var mıydı böyle bir irade? Elleri havaya kaldırarak geçici 10.madde ve daha nicelerine onay veren irade aynı zamanda nihai hedefin federal bir devlet çatısı altında yeniden birleşmek olduğunu da yazmadı mı? Bu düzeni kuranlar bu devletin ilelebet payidar kalacağını mı ilan etti yedi düvele? Gerçi yedi düvelden ses seda çıkmadı, düzen kurucuları da çok umursamadı bu durumu ama sonunda gerçek ortada.
Siz bu dünya için bir hiçsiniz, adeta yoksunuz. Yok ülkenin çocuklarına verilen kimlik kartının ve pasaportun hiçbir değeri yok. Hep beraber kafamızı iki elimizin arasına alıp uzun uzun düşünelim. Yürüdüğümüz yol nereye çıkıyor?
Devamlı eleştirel yaklaşıp çözüm formülü sunmayanlardan olmayalım. Ancak kafasını kuma gömen devekuşu misali evinin önünü temizleme gayreti içinde olanları da anlamak zor. İstediğiniz kadar gemiye dolan suyu boşaltmaya çalışın, bu gemi bu kadar uzun bir yolculuğu kaldıramayacak. Yeni bir siyasetle yeniden çözüm iradesini ortaya koymak zorundayız. Bunu yaparken de kırmızıçizgilerdeki korkuyu bırakmalıyız.
Biz bu geminin sahibi değiliz. Bir karınca misali çalışan, emek veren insanları bu dairenin içine hapseden düzenin insanlarının, sonra da aynı gemideyiz demeye hakkı yok. Çünkü bu gemiyi yolcular inşa etmedi, dümen de onların değil, hiçbir zaman da olamadı.
Aynı gemi diye söylenirken utanmaz mı insan?
Onlar filikalarını hazırlıyorlar, yeni gemileri hazır, başka seferlere çıkacaklar.
Bu gemi batıyor, tuzlu su damağımızda,
sağlıcakla kalın.