Yıllar ne çabuk geçiyor… En yakınlarımızın kayıplarıyla anlıyoruz bunu…
Zaman değirmeni döndükçe, öğütüyor yaşamlarımızı…
Hırsların, özentilerin, kavgaların anlamsızlığını (sevdiklerimizle birlikte) toprağa gömüp; bildiğimiz yoldan yürümeye devam ediyoruz yeniden…
Yeni hırslar, özentiler kavgalar ve aptallıklar üreterek…
Bu yarı/buçuk adacıkta, kötü senaryolar eşliğinde oynanan oyunları; yaşamın değil, PARAnın kutsandığı anlayışları ve bu anlayışın getirdiği yıkımı, zamansız ölümleri izledikçe daha da derinleşiyor acım…
(Aşağıdaki fotoğrafta) sırtını döndüğü doğaya, biz çoktan dönmüşüz sırtımızı… “Kalkınma” adına, betona/asfalta boğarken oraları; geleceği de, bizim dışımızdaki yaşamları da tüketiyoruz…
Birileri “suni krizlerle” oyalarken bizi; biz cebimize düşecek PARA’nın rengiyle avunuyoruz…
O, böyle biri değildi…
Doğduğu Şubat kadar kısa yaşadı, ancak yüzyıllık bir iz bıraktı ardında…
Her Şubat biterken doğum gününü kutluyorum Yusuf (Barkut)un; her Şubat biterken erken ayrılışını anıyorum acıyla…
O’nun gibi insanların çoğalmasını beklerken; Onlar, bu BARBARLIĞA dayanamayıp; azalıyorlar her geçen gün…
UYANMAZ DÜŞLER
Yusuf’a…
Öter durur
beynimin horozu,
uyanmaz düşler…
Sabahın tazeliğini
emer dudaklarım,
uyanmaz düşler…
Kaşlar çatılır
döküldükçe saçlar,
uyanmaz düşler…
Acının esiri olmak
anlatmaz bizi,
uyanmaz düşler…
Buzun alkolde
boğulduğu an,
uyanmaz düşler…
kovada çırpınan balığın
kalbi çarpar avuçlarımda
uyanmaz düşler…
Kahvemde çatlar
kuruyan telve
uyanmaz düşler…
Yorulursam
geçecek ölüm beni,
uyanmaz düşler…
Ocak 2013/ Ocak 2015
(YER isimli şiir kitabımdan)