Gençler ne iş yapacak?

Cenk Mutluyakalı

Bir ilan gördüm, diyor ki, "restoranımızda çalıştırılmak üzere tercihen TC vatandaşı, dönerci ustası ve kalfa alınacaktır."

Özellikle "Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı" aranmasının sebebi, sanırım, diğer yabancı uyruklu çalışanlara yönelik yaşanan sorunlardır.

Peki, "KKTC vatandaşı" niye aranmıyor?

Bu sorunun yanıtını hepimiz biliyoruz aslında...
Buralı insanlar böylesi işlerde çalışmıyor.
Çalışmak da istemiyor.

Kıbrıs'ın kuzeyinde bu işleri yapmak istemiyorlar çünkü ne iş güvencesi var, ne de konforu...

Ne maaş garantisi var, ne de çalışma saati disiplini...

Şunu da diyebilirsiniz: Gençlerimiz fazla zora gelemiyor!
Bunu kabul etmiyorum.
Çünkü yine bizim gençlerimiz, Avrupa’da her işi yapıyor.


İlanın devamında "lojman mevcuttur" diyor.

TC vatandaşları arasından burada ikamet edenler de aranmıyor aslında...

***

Kıbrıslı Türkler gençler ne iş yapacaklar?
Nerede çalışacak bizim gençlerimiz!

Önlerinde birkaç seçenek var.

Ya iş kuracaklar, risk alacaklar, girişimci olarak şanslarını deneyecekler...
En zoru bu!

Yüksek krediler altında eziliyor çoğunluk…
Ayakta kalamıyor.
Genç girişimcilere yönelik finansal destek programları neredeyse hiç yok.

İyi bir "sermaye" miras bulabilirlerse, anne babadan... Kendi işyerlerine sahip olabilirlerse, kira ödemeden… Şanslıysalar yani… Belki o zaman…

Avukat, eczacı, öğretmen olabilirler ki ülkemizdeki üniversite plansızlığı sonrası bu diploma sahiplerinin enflasyonu var.

Belki bir bankaya girecekler ya da kurumsal şirketlerimizden birine...
İki elin parmaklarını da geçmiyor böylesi işyerleri…
İşverenlere, gençleri istihdam etmeleri durumunda yeterli teşvik de verilmiyor.

***

Ne yapacak gençler?
Öyle zanaatla, esnaflıkla, ustalıkla hayatını kazananlar giderek azalıyor.

Gençlerin çoğunluğu "kamuda münhal" gözlüyor epeydir.

Ya da göç ediyor.

Bir de şu var...
Kamuya başvurular "diploma"daki uzmanlığına göre ilerlemiyor.

Barikatlara sivil memur mu aranıyor?
Röntgen teknisyeninden avukata, beden eğitimi öğretmeninden beslenme uzmanına hepsi başvuruyor.

O nedenle değil mi, “lise mezuniyeti” gerektiren “Alt Düzey Yeterlik Sınavları”na dahi başvuranların neredeyse tamamı üniversite mezunu…

Üniversite mezunlarının katılığı “orta düzey yeterlik” sınavında her 100 mezundan 95’inin başarısız olduğunu da unutmayalım tabii…

Genç işsizlik “resmi” oranı yüzde 15’e gelmişti en son!
Üstelik bu oran kadınlarda yüzde 18’e yakın…

***

İşçi “ithal” ediyoruz sürekli…
Çoğunlukla da “en ucuzunu…”

Sektörler kendi içinde ayrıştı…

Pakistanlılar yeme içme alanını tuttu…
Hem çok çalışıyorlar, hem de yabancı dil yetenekleri yüksek…
Paket servislerde Bangladeşliler, Nepalliler var.
Türkmenler, Filipinliler evlerde, mağazalarda…
Berberler, inşaat işçileri Hatay’dan…
Afrika’dan gelenler her sektörde…

***

Gençlerin aldığı eğitim, iş piyasasının ihtiyaçlarını karşılamıyor.
Duvarcı ustasından daha çok “diş hekimi” olacak yakında…

Genç işsizlik ve yabancı işgücü ithali arasındaki dengeyi kurmak ciddi bir planlama gerektiriyor.
Bir de irade!
Nerede?

Çünkü henüz “yabancı” tanımı dahi yapılamıyor buralarda…
“Üçüncü Ülke” diye bir kavram uydurmuşlar.

Yıllarca Türkiye’den taşındı ucuz iş gücü…
O nedenle hiçbir kriter getirilemedi.
“Gelen Türk giden Türk” demişlerdi…
Şimdi o da değişti…
Kıbrıslı gençlerin göçü değişmedi yalnız…


İnsan hayatını değersizleştiren zihniyet mahkûm olmalıdır İsias’ta!

"İsias Ortak Davamız" diyoruz hep...

Belki de doğru tanım “ortak acımız.”
Kahrımız!
İsias ortak isyanımız bizim...

Ama görüyorum ki bu "ortaklık" Kıbrıs'la sınırlı kalıyor çoğu zaman...

Türkiye medyasına bakınız, özellikle de iktidarın kontrolündeki büyük gazetelere, ajanslara...

Bu işin üstüne gidiyorlar mı?
72 insan öldü orada...

Bugüne kadar yayımlanan tüm bilirkişi raporları insan kalbinin ve bilimin kabul etmeyeceği onca kusuru, ihmali, sorumsuzluğu, denetimsizliği, göz yummayı, hileyi ortaya koydu.

Dava, karar duruşmasına kaldı gibi görünüyor.
Tutuklu sanıklar otel sahipleri...

En ağır cezayı almalı hepsi de…

Peki, “otel” görünümlü bu mezarlığa göz yumanlar nerede?

“Kamu görevlilerinin soruşturma dosyasının akıbetinin araştırılmasına” karar verilmiş!
İki yıl geçiyor depremin üzerinden…
Neyin araştırması halen?

Bina bu!
Öyle gizli kapaklı değil…
Göz önünde yükselmiş…
Apartmandan otele çevrilmiş, dolgu yapılmış, kaçak katlar eklenmiş…
Birileri onaylamış, birileri denetlememiş…
Kim bilir kimler girmiş aracı, kim bilir nasıl görmezden gelinmiş…
Turizm Bakanlığı, belediye, Hazine Bakanlığı ve Kalkınma Bankası denetlemiş.
Nerede bu denetçiler?

İki senedir bulunamadı mı?

En son rapor binanın “deprem yönetmenliğine uygun yapılmadığını” yazıyordu.
Hem de deprem ülkesinde!
Gizli mi yapıldı bu otel?
Kimse görmedi mi?
Devletten alınan krediyle inşa edildi üstelik…
“Kaçak kat denilen yer için imar barışından yararlandım” diyor bina sahibi!

İmar barışı denen gariplik de cinayet sebebi değil mi?

Sevgili Ruşen’in sözleriyle,  doğal afet değil, açgözlülük, ahlaksızlık ve sorumsuzluklarla  örülmüş bir cinayet var ortada…
İnsan hayatını değersizleştiren zihniyet mahkum olmalıdır İsias’ta!


Bu işin hem “kamusal” hem de “siyasi” sorumluluğu da olmalı mutlaka!
O zaman onca kuruma, yönetime, birime, imzacıya, denetçiye ne ihtiyaç var?

Hepsi “prosedür” mü yalnızca?
Uğuruna canlar verdiğimiz!