Geçen hafta yaz aylarındaki sıcaklara alışık olan biz adalıların bile görmediği bir sıcaklık dalgasını birlikte yaşadık.
Klimaların altında terledik, terledikçe klimaların derecesini azalttık ve bunun sonucu olarak da ay sonunda yüklü bir elektrik faturası ile karşı karşıya kaldık.
Tabi, unutmayalım ki bizler bu yıl mart ayı içinde ‘ilk kez Başkent Lefkoşa’da fırtına şeklinde kar yağmasını’ da yaşamıştık.
Yani tüm dünya gibi bizler de yazların daha sıcak, kışların ise daha soğuk olduğu döneme doğru gidiyoruz.
Bu durum aslında bitki örtüsü çeşitliliğinin azalması ve çölleşmemiz anlamına geliyor.
Ormanlarda ağaçlar dışındaki çalı tipi bitki örtüsünün kuruması ile zeminde hızlıca yanma özelliği olan kuru bir tabakanın oluşması ve bu tabakanın ise en küçük kıvılcımda hızlı bir şekilde yayılarak yanması bu durumun sonuçlarından birisi.
İşin ilginç yanıysa tüm dünyanın bu sorun ile baş etmek için çabaladığını ve bunun küresel bir krizin semptomları olduğunu bazen unutabiliyor, bu yaşadıklarımızın bize özel olduğu hissine kapılıyoruz.
Bugün İspanya’da yaşanan sıcaklık dalgası ilk kez, aynı Katrina Fırtınasında olduğu gibi isimlendirilmiştir: Dünyanın ilk isimlendirilen sıcaklık dalgası felaketinin adı Zoe’dir.
Yani, artık yaşayacağımız aşırı sıcaklar ve soğuklar felaketler olarak tanımlanma seviyesine ulaşmış durumdadır. Kaldı ki dünya bizim aksimize bu tehlikenin sebebinin farkındadır.
Birleşmiş Milletiler’in tüm ilgili tarafların bir araya gelerek yaptığı toplantılar, yani Conference Of Parties (COP) bu konuda çalışmalara 1995 yılında ilk konferansında, Berlin şehrinde başlamıştır.
1997 yılında ise Kyoto Konferansında dünyanın en büyük sorunu için ilk kriterler belirlenmeye başlamıştır.
Her yıl yapılan COP konferanslarının bu yıl 27’incisi yapılacaktır.
İşte tam da bu noktada tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçeği artık bizlerin de fark etmemiz gerekiyor: Dünya’nın şu andaki en büyük sorunu İKLİM KRİZİDİR!
Ukrayna/Rusya sorunu bile şu anda önem sırasında iklim krizinin önüne geçememektedir.
Tüm dünya bu konuda 27 yıldır seferber olmuş haldeyken, tüm ülke politikaları KARBON SALINIMINI azaltmaya odaklanmışken, ne yazık ki bizler bu konuda geçtiğimiz gün meclis komitesinde Paris Antlaşmasını onaylamak dışında pek bir adım atmadık.
- Toplu taşıma sistemleri kurarak benzin kullanımından dolayı doğaya salınan karbon ayak izini azaltmadık!
- Şehirlerimizi ve kırsalımızı ağaçlandırarak iklim hedeflerine katkı koymadık!
- Binalarda enerji performans vizesini geçirerek elektrik kullanımını azaltmadık!
- Tek kullanımlık plastikleri azaltmak için ciddi hamleler yapmadık!
- Ülke politikalarını KARBON POLİTİKALARI üzerine kurma adımını atmadık!
Gençlerimiz dünya siyasetinin en önemli gündemine ilgisiz değildirler.
Aksine, sosyal medyanın da kendilerini dünyaya bağlaması sayesinde gençlerin iklim krizi konusunda bilgili ve duyarlı olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Genç jenerasyonların ilgilenmediği şeyler ise siyasi entrikalar, yozlaşma, güç kavgaları, koltuk çekişmeleri ve sistemsizliktir.
Gençlerin ilgilenmediği Sarayönü Siyaseti’dir.
Bizlerin yapması gereken Sarayönü Siyaseti’ni bir kenara bırakmak ve bu dünyanın sorunlarını da artık gündemimize almaktır.
Bizlerin yapması gereken:
- Ağaç ekmektir,
- Ormanlar kurmaktır,
- Temiz Enerji sistemlerini değerlendirmektir,
- Karbon tarımcılığı yapmaktır,
- Toplu Taşıma sistemleri kurmaktır,
- Enerji Performansı Vizesini uygulamaya koymaktır,
- Tek kullanımlık plastiği azaltmaktır,
- Karbon emisyonunu azaltmaktır,
- Geri dönüşümü yaygınlaştırmaktır,
- Tüm dünyanın seferber olduğu karbon mücadelesinin bir parçası olmaktır.
Bunları yapmadığımız sürece izolasyonlar sadece Ercan Havalimanı’nda değil, siyasetimizde de varolmaya devam edecektir.
Bizler Sarayönü Siyaseti’ni bozabilir ve siyasete kendimizin koyduğu bu izolasyonları kırabiliriz.
Çünkü bu çağdaşlık ve vizyon bizlerde vardır.