Fayka Arseven KİŞİ
Eski Başbakan, CTP’nin eski genel başkanı ve halen CTP’nin Mağusa Milletvekili Ferdi Sabit Soyer, 2013 yılında aldığı kararı bu seçimlerde uygulayarak milletvekili adayı olmama kararını verdi.
“Ama bu siyasetten, toplum meselelerinden veya CTP’nin değer ve ilkelerinden uzak duracağım demek değildir” açıklamasında bulunan Soyer, “Bu idealler önemli ideallerdir. Bu idealler için elimden gelen, aklımın kestiği, enerjimin yettiği kadar katkı sağlamaya devam edeceğim” dedi.
Soyer, “bastonla yürüyeceğim zamanda bile barış, demokrasi ve emeğin mücadelesi için her hareketin içerisinde enerjim yettiğince yer alacağım. Bu bir insan, vatansever ve bir sosyalist olarak görevimdir” ifadesinde bulundu.
Bugüne kadar birçok olay yaşadığını da belirten Soyer, “O kadar olayın içerisinde yer aldım ve o kadar güzel mutluluklar, sevgiler, yenilgiler, başarılar, başarısızlıklar, büyük ölçüde de ataklar ve mücadeleler yaşadım ki bunların birini birinden ayırmak benim için insafsızlığın daniskasıdır” yorumunda bulundu.
Bu hafta Ferdi Sabit Soyer, YENiDÜZEN’in sorularını yanıtladı, önemli açıklamalarda ve uyarılarda bulundu.
“Birey olarak 2013 seçimlerinde aday olmamaya karar vermiştim. Ancak bu kararımı maalesef çeşitli nedenler, özellikle bir kısım partili arkadaşların ve insanların göğüsleyemediğim girişimleri nedeniyle uygulayamadım. Bundan ötürü bazı insanlar konu ile ilgili ilkel spekülasyonlar yapsa dahi o zamandan beri bu kararı vermiştim.”
“Ama bu siyasetten, toplum meselelerinden veya CTP’nin değer ve ilkelerinden uzak duracağım demek değildir. Bu idealler önemli ideallerdir. Bu idealler için elimden gelen, aklımın kestiği, enerjimin yettiği kadar katkı sağlamaya devam edeceğim.”
- YENiDÜZEN: Ferdi Sabit Soyer neden Ocak ayında yapılacak erken seçimde milletvekili adayı olmadı? Aday olmamanızı güzel mesajlar vererek açıkladınız ama o sürece kadar neler yaşadınız?
- Ferdi SABİT SOYER: Bir insanın aday olması ya da olmaması biraz da kendi kişisel tercihleriyle ilgili bir mevzudur. Dolayısıyla önemlidir elbette ama çok çok önem atfedilecek bir hadise olarak görmüyorum. Birey olarak ben 2013 seçimlerinde aday olmamaya karar vermiştim. Ancak bu kararımı maalesef çeşitli nedenler özellikle bir kısım partili arkadaşların ve insanların göğüsleyemediğim girişimleri nedeniyle uygulayamadım. Bundan ötürü bazı insanlar konu ile ilgili ilkel spekülasyonlar yapsa dahi o zamandan beri bu kararı vermiştim. Ondan sonra bu süreçte bir adım her işten geri durarak ama partimin değerlerine son derece bağlı çalışarak, gelecek seçim dönemiyle ilgili bu kararımı uygulama konusunda kararlı bir duruş sergiledim. Pek çok sevdiğim işten geri kaldım. Örneğin bölgeleri ziyaret etmek, dostlarla konuşmak, muhabbet etmeği bile minimum düzeye indirdim. Sonuç olarak bu erken seçimin olmasını da bekliyordum zaten. Bu kararımı da uygulamaya koydum. Ama bu, siyasetten, toplum meselelerinden veya CTP’nin değer ve ilkelerinden uzak duracağım demek değildir. Bu idealler önemli ideallerdir. Bu idealler için elimden gelen, aklımın kestiği, enerjimin yettiği kadar katkı sağlamaya devam edeceğim. Çünkü sonuçta bizim bir memleketimiz var ve bu memlekettir önemli olan. Burada dikkat edilmesi gereken bir özellik var. Bunu herkesin düşünmesi lazımdır. Bu seçim dönemi de bunun üzerinde yoğunlaşmalı. Türkiye’de bir tartışma var. Man Adası tartışması, bu benim için önemli. Çünkü Man adası kişi başına düşen milli gelir 35-40 bin dolar arasında olan bir yerdir. Ama şu an bu adanın nüfusunun yalnızca yüzde 40’ı adada doğan insanlardan oluşur. Üstelik bunların da manksça denen ana dilleri varmış. Bunu en son bilen insan 1970’te öldü. Şimdi yeni yeni ana dillerini ilkokullarda eğitime sokmaya çalışıyorlar. Bunu niye anlattım? Bu ada, büyük devletlerin ve ilgili bütün devletlerin stratejik hesaplarında olan bir adadır.
Bu adada yaşayan ana dili Türkçe ya da Yunanca olan insanların kimlik, varlık ve değerleriyle büyük devletler çıkarları doğrultusunda oynamaya devam ediyor. Dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumu bir varlık sorunuyla karşı karşıyadır. Şimdi dikkat ettim sayın Recep Akdağ bir beyanat verdi. Çok tartışılmadı bu. Diyor ki; “Kıbrıs’ta kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolara çıkaracağız. Böylece Kıbrıs Türk toplumunun federal çözüm hedefi ve istencinin alternatifini yaratacağız.” O zaman Man adası aklıma geliyor ister istemez. O bakımdan toplumun bütün dinamik güçleri, ister sağcı ister solcu olsun konuyu düşünmek zorundadır. Siyaset budur, bu olmalıdır. Zenginleşip kimliğini vermek, Man adası benzerine dönmek mi yoksa demokratik bir kimlik ve varlıkla sosyal adalet ilkeleri içerisinde üretkenlik temelinde gelişebilmek mi? İşte bu temeli düşünmesi lazım herkesin. O yüzden bu seçim döneminde ben şunu söylüyorum; ister Baf’ta, Leymosun’da ister Larnaka’da doğsun, isterse de Lefkoşa’da Girne’de, Karpaz’da doğmuş olsun, isterse de Anadolu’nun kuzeyinden güneyinden, doğusundan, batısından, ortasından Kıbrıs’a gelip yerleşmiş olsun. Senelerdir bu topraklarda kök, dal, budak salan insanlar artık doğduğu yere bakmaksızın “ben bir halkım ve bir halk olarak var olmak iddiasındayım” olgusunu öne almalıdır.
Aksi takdirde bu adada yaşayan ve bunu vatan bilen bütün insanların istikbali problemlidir. CTP’liler açısından da şunu söylemek isterim; ister bıyıklı ister bıyıksız, ister genç ister yaşlı, ister eski ister yeni yüz olsun. Eğer insanlar üretkenlik, sosyal adalet, demokratik hukuk devleti ilkeleri ve hümanizmayı temel alıp, bu temeli sürekli barış ve federal çözüm çizgisi ve siyaseti ile örüp taçlandırmazsa ve bunlar birbirini beslemezse ülkelerine ve insanlarına dair görevlerini yerine getiremeyeceklerdir.
Bu sadece CTP’liler için de söz konusu olamaz. İster TDP’li ister diğer sol güçlerden olsun kendi aralarındaki kısır siyasi yarışlar yerine bu demokratik değerler noktasındaki diyalogları ve birbirlerine kanal açışlarını sağlamak zorundadır. Bu aynı zamanda liberal, muhafazakar sağ içinde geçerlidir. Kıbrıs Türk halkını ve Kıbrıs’ı vatan olarak düşünüyorlarsa bu açılan kanallara birbiriyle ve kendilerinden farklı olanlarla bir bağ kurma noktasını öne çıkarmalıdır. Onun için bireylerin önemli katkısı vardır. Ama esas olan kolektif katkının ve ortak aklın üretilmesine bireylerin yapacağı katkıdır. Ben hep bu felsefeyle hareket ettim ve bununla hareket etmeye devam edeceğim.
“Düşünce üretimi, yazma, çizme, konuşma ya da parti faaliyetlerinden geri kalmadan geri durursam o zaman kendimle çelişki içinde olan ahlaksız bir insan olurum. Şunu söyleyeyim bastonla yürüyeceğim zaman da bile barış, demokrasi ve emeğin mücadelesi için her hareketin içerisinde enerjim yettiğince yer alacağım. Bu bir insan, vatansever ve bir sosyalist olarak görevimdir.”
- YENiDÜZEN: 2013’te aslında bir karar aldığınızı ifade ettiniz. Şimdi de kararınızı gerçeğe dönüştürdünüz. Aktif olarak Ferdi Sabit Soyer ne kadar siyasetin içerisinde yer alacak? Bundan sonrası için düşünceleriniz neler?
- Ferdi Sabit SOYER: Düşünce üretimi, yazma, çizme, konuşma ya da parti faaliyetlerinden geri kalmadan geri durursam o zaman kendimle çelişki içinde olan ahlaksız bir insan olurum. Şunu söyleyeyim bastonla yürüyeceğim zaman da bile barış, demokrasi ve emeğin mücadelesi için her hareketin içerisinde enerjim yettiğince yer alacağım. Bu bir insan, vatansever ve bir sosyalist olarak görevimdir.
- YENiDÜZEN: Ferdi Sabit Soyer, Meclis’te önemli katkıları, konuşmaları olan biri… Meclis çalışmalarınız, konuşmalarınız, hitaplarınız herkesin belleğinde… Soyer’siz bir Meclis nasıl olacak?
- Ferdi Sabit SOYER: Ben hayatımı Meclisle özleştirmedim. Eğer bir katkı koymak isterseniz insanların yapacağı değişik alanlar var. Bu değişik alanlarda insanlar kendilerini ifade etmelidirler, edebilmelidir. Elbette ki bir kısım eksiklik hissedebilirsiniz ama bu eksiklikleri giderebilecek kanallar her zaman için vardır. Yeter ki niyetiniz, duyarlılığınız ve hissiyatınız olsun.
“Siyasetçi ve devrimci bir kimlik, sürekli öğrenciliği terk etmemelidir, sürekli öğrenmelidir. Eğer öğrenciliği terk edip ‘ben muallim oldum’ derse bilsin ki en başta kendisine ve mensubu olduğu partisine zarar verir ve devrimci harekete katkı sağlamaz.”
“O kadar olayın içerisinde yer aldım ve o kadar güzel mutluluklar, sevgiler, yenilgiler, başarılar, başarısızlıklar, büyük ölçüde de ataklar ve mücadeleler yaşadım ki bunların birini birinden ayırmak benim için insafsızlığın daniskasıdır.”
“Çok güzellikler yaşadık, çok acılar çektik, çok kayıplar yaşadık”
- YENiDÜZEN: Siyasi yaşamınız boyunca çeşitli görevlerde bulundunuz. Sizi en çok etkileyen olay ne oldu bu süreçte?
- Ferdi Sabit SOYER: En çok diye bir tanımlama yapamam. O kadar olayın içerisinde yer aldım ve o kadar güzel mutluluklar, sevgiler, yenilgiler, başarılar, başarısızlıklar, büyük ölçüde de ataklar ve mücadeleler yaşadım ki bunların birini birinden ayırmak benim için insafsızlığın daniskasıdır.
Partiye üye olduğum zaman 19 yaşındaydım. Ondan sonra yaşımızla mütenasip olmayan çok büyük görevler yüklendik. Yani 20-22 yaşlarında Kıbrıs’ın kuzeyinde barış, demokrasi ve emeğin mücadelesinin yükünü yüklenen bir kuşak olduk. Aynı şekilde bizim yaş itibarıyla kuşağımız yalnızca Kıbrıs’ı değil dünya devrimini de düşünen bir pozisyon içerisine girdi. Çok güzellikler yaşadık, çok acılar çektik, çok kayıplar yaşadık. Bunların her biri yüreğimde özellikle kayıplar ve insan kayıpları, sevgili dostların toprağa verilmesini gözlemlemek ve bunların acısını yaşamak sizi fena halde üzer. Bütün bunları yaşadık ama bir hayli güzellikler de yaşadık.
Şimdi o günlerde örneğin Naci Talat 26 yaşında partinin genel sekreteri olmuştu. Düşünün ki Hasan Sarıca 24 yaşında Dev-İş’in başkanı ve bütün Dev-İş sendikal hareketinin organizasyonun başkanı olmuştu. Bizler aynı şekilde 22- 24 yaşlarında memlekette bulunan, sendika, sivil toplum örgütlerde yer almıştık. Naci ile sohbetlerimiz esnasında çok hayıflanırdık. Ney idi hayıflanmamız? Biz bizden evvel ki kuşaktan yeterince bir şey alamadık. Çünkü bizden önceki kuşağı katlettiler, sürdüler, baskı altına aldılar. Kendi aramızda diyorduk ki; normalde bir partinin gençlik kollarının yöneticisi bile olamayacak bir zamanda parti ve bütün devrimci hareketin yöneticisi olduk ve biz bundan hayıflanırdık. Ama buna rağmen eski kuşaktan yaşayanlardan ve devam edenlerden bilgi almaya, temas almaya, onların tecrübelerinden yararlanmayı öne koymaya çalışırdık. O yüzden gerçekten bunu ifade etmek isterim; çok baş göz yararak, tecrübeler biriktirdik, yanlışlar da yaptık. Yanlışlardan da ders çıkarmasını çok kısa sürede bildik. Yanlışımızda ısrar etmedik, öğrendik. Her zaman söylediğim bir şey var; bir siyasetçi yaşı ne isterse olsun sürekli öğrenci olmak durumundadır. Halktan özellikle öğrenmek, diğer bilim ve bilimsel kitaplarından öğrenmek kadar önemli olmalıdır. Siyasetçi ve devrimci bir kimlik, sürekli öğrenciliği terk etmemelidir, sürekli öğrenmelidir. Eğer öğrenciliği terk edip ‘ben muallim oldum’ derse bilsin ki en başta kendisine ve mensubu olduğu partisine zarar verir ve devrimci harekete katkı sağlamaz. Onun için ben halen daha kendimi öğrenci olarak kabul ederim ve hep öğrenirim, öğrenmeye çalışırım. O bakımdan bu sürecin içerisinde kuşak çatışmasına girmeden, kuşakların birliği içerisinde öğrenerek ve öğreterek ve devamlı öğrenci kalarak gelişme en güzelidir.
Bir söz var, bunu kulağıma hep küpe ettim; ‘mağrur olma padişahım senden büyük allah var’. Onun için mağrurluk ve kibir kadar kötü bir hadise yoktur devrimci harekette hele halka ve emeğe ve barış mücadelesine katkı sağlamak isteyenlerde. Bu yüzden kibir ve mağrurluktan asla böyle bir tuzağa düşmemelidir. Ama aynı zamanda mücadeleci ve kararlı kimliği de terk etmemek gerekir. Sürekli arayış içerisinde olunmalıdır. Eğer düzene muhalif isek ve buna şu veya bu şekilde karşıysak şunu da bileceğiz; düzen ve sistem sürekli kendini sıkıntıları ve krizleriyle yenilemeye çalışır. Onun için düzen ve sistem sıkıntıları ve krizleri aşmak için ona alternatif olarak gelişen solun, emek hareketinin bir kısım değerlerini kendi içerisine alarak, kendi sorunlarını aşmak için hareket eder. Unutmamız gereken bir hadise var. Eğer düzeni değiştirmek istersek düzenin bize getirdiği bir kısım sistemleri başka alternatif yoktur yaklaşımı ile sorgulamazsak bilelim ki onun özünü farklılaştıramayız ve benzeşiriz. O yüzden her zaman için bizim bir alternatifimizin olması ve alternatif arayışı için her zaman sorgulayıcı, kendimizi dahil sorgulayıcı olmamızı ve sürekli gelişmeyi, değişmeyi, ilerlemeyi kesintisiz olarak ele almalıyız. Unutmayalım ki diyalektiğin en temel kuralıdır. Gelişme bir sarmal gibi sarılarak ilerler. Böyle ani sıçramalarla ve büyük ölçüde kesintilerle bir yerden öbür yere kestim ve atladım demekle atlayamazsınız. Atlayabilirsiniz ama girdiğiniz sistem veya zeminde ayakta kalamazsınız. O yüzden gelişme sürekli bir sarmal gibi ağır ama enerji ile dolu ve insanlara farklığı her zaman hissettirecek bir süreçtir. Ama bileceksiniz ki her değiştirdiğiniz değiştiği anda eskidir. Bunun daha ileriye götürülmesi için arayışınızı hiçbir zaman bitirmeyeceksiniz.
“CTP çok başarılar elde etti ve bu başarılarını önemli bir değer olarak kabul ederiz ama devamını sağlayamadık. Bu bizim ciddi eksikliğimizdir. Bunun nedenini sorgulamalıyız. Çünkü elde ettiğimiz değerlerin kıymetini bilemedik.”
- YENiDÜZEN: Yeni bir sistem ile seçime giriliyor. Ne bekliyor bizi, CTP için ne öngörüyorsunuz?
- Ferdi Sabit Soyer: Hiçbir seçimde bugüne kadar anketlere önem verdim, dikkate aldım ama belirleyici olarak bakmadım. Çünkü ortamı sağlayacak olan sizin halkla buluşma kanallarınızın artırılmasıdır. Dolayısıyla bu seçim sürecinde CTP’nin iyi bir sonuçla çıkacağına inanıyorum ve bunun için katkı koyacağız. Ama bu yeterli değildir. Önemli olan CTP çok başarılar elde etti ve bu başarılarını önemli bir değer olarak kabul ederiz ama devamını sağlayamadık. Bu bizim ciddi eksikliğimizdir. Bunun nedenini sorgulamalıyız. Çünkü elde ettiğimiz değerlerin kıymetini bilemedik. Bu elde ettiğimiz değerlerin kıymetini bilememek kısa sürede sizi büyük ölçüde sıkıntıya sokuyor ve geriye gitmenize yol açıyor.
“CTP’nin her hükümet olduğu dönemde toplumda demokrasi, özgürlük ve üretkenlik alanında, insan yaşamındaki gelişme alanında önemli değişimler ve katkılar oldu. Ama bu değişimleri biz topluma anlatamadık. Bunun nedeni nedir? Bunun önemini idrak etmemek oldu ve bardağın boş kısmının tartışmasında boğulduk.”
“Bardağın boş kısmının tartışmasında boğulduk”
- YENiDÜZEN: Neydi bu değerler?
- Ferdi Sabit Soyer: CTP’nin her hükümet olduğu dönemde toplumda demokrasi, özgürlük ve üretkenlik alanında, insan yaşamındaki gelişme alanında önemli değişimler ve katkılar oldu. Ama bu değişimleri biz topluma anlatamadık. Bunun nedeni nedir? Bunun önemini idrak etmemek oldu ve bardağın boş kısmının tartışmasında boğulduk. Dolayısıyla dolu kısmının ne olduğunu anlatıp bunun üzerini nasıl dolduracağımızı hiçbir zaman gündeme getirmedik. Bu kimi zaman parti içi bir kısım görev alma ya da bu çerçevede konum alma heveslerinin de beslediği bir kısım boşluklardan ve yanlış metotlardan gelişen bir hadise… Diğer yanı da CTP’nin büyük ölçüde rakibi olarak kendini koyan düzen partilerinin ustaca demagojik metotlarla sizin değerlerinizi sorgulaması ve sorgulatması sizin de bunlara yeterince cevap verememeniz oldu. Zaman isteyen kimi sorunların çözümünde ‘nasıl emeğin partisidir’ bu deyip sizi vurmaları sizin de buna cevap verememeniniz ve bunun öneminin bu çerçevede anlatılamaması en büyük hadisedir. Bunun için öncelikle kadroların eğitimi şarttır. Kadroların kendi içerisindeki dayanışması şarttır. Eğer bu dayanışma eğer kendi içerisinde bazı kopuşlar ve boşluklara girerse kitleler içerisinde partinin yapacağı çalışmalarda büyük zafiyet olur. Dolayısıyla her hükümet döneminde CTP’nin kadrolar arasındaki dayanışma zayıfladığı zaman egemen güçlerin bu çerçevedeki saldırıları zemin buldu ve elde ettiğimiz başarıları ve değerlerin sürekli bir şekilde gelişmesi sağlanamadı. Bundan dersler çıkarılması sonuçlar çıkarılması gerekir.
Bir sosyalist olarak ve sosyalist değerlere sahip bir parti olarak bilmemiz gereken esas hadise şudur; sol değerleri ne kadar çok kitleler içerisinde o değerlere bağlı onları yaymak ve insanlarla buluşturmak için çalışma öndedir? Ama bu çalışmanın kitleler içerisinde ete kemiğe bürünmesi başarıya ulaşabilmesi için kadrolar arasındaki dayanışma ve yoldaşça bağ en önemli değerdir. Buradaki zayıflama ve kırılmalar kitlelerle bütünleşmenizi aksadır. Kitlelere dönük görevlerinizin layığı ile yerine gelmesini büyük ölçüde engeller. Dolayısıyla bu ikinin bütünlüğünü kurabildiğiniz ölçüde başarılı olursunuz. Bunu sağlamak için de geniş bir toleransa dostça ilişkilerde farklılıkların farklı yaklaşım ve değerlendirme içerisinde olan arkadaşların demokratik birliğine ehemmiyet vermeniz lazım. Bunun için söyledim kibir ve ego en önemli düşmanımızdır. Kibirden ne kadar uzak mağrurluktan ne kadar uzak olursanız o kadar hem partinize, hem insanınıza, hem ülkenize katkınız artar.
“Gençleşme her zaman bir dinamizmdir ve her zaman için önde bir hedef olarak doğallığında vardır”
- YENiDÜZEN: CTP hükümetleri sizin de dediğiniz gibi halka kendini anlatmakta sorun çekti. UBP hükümetleri ise her ne kadar yasa dışı işlem yapsa da halk tarafından seçiliyor. Nedeni nedir? Halk UBP’yi mi istiyor? Yoksa bir yerlerde bir yanlış mı var?
- Ferdi Sabit SOYER: Hayatta en kızdığım iş soldan halka dönük bir nevi şikayetin yapılmasıdır. Hiç hakkı yoktur kimsenin halkı şikayet etmeye. Biz bu topraklarda Kıbrıs Türk halkının özne olmasını istiyoruz. Bu memlekette büyük bir değerin gelişmesini istiyoruz. Dolayısıyla halka kızamayız. Aynaya bakmalıyız. Biz neden kendi değerlerimizi sürekli olarak insanlarla aynı sıcak bağ içerisinde bulup geliştiremiyoruz.
Gençleşme her zaman bir dinamizmdir ve her zaman için önde bir hedef olarak doğallığında vardır. Ama ben şimdi bugünkü duruma baktığımda ve bir kısım anket değerlerini okuduğumda 18 yaş ile 30 yaş arasındaki genç grupların şuanda memlekette sosyal olaylara toplumsal duyarlılıklara ve memleketin temel meselelerine yabancılaşma içerisinde olduklarını okuyorum. O zaman bir sol parti olarak ve gençliğe önem veren bir parti olarak, gençleşmeyi devamlı gündemde tutan bir parti olarak aynaya bakmamız lazım. Neden gençleşirken, gençlerden kopuyoruz? Gençlerimizin arasında uyuşturucu belası var, büyük bir yabancılaşma, bencillik, sosyal toplumsal olaylara duyarlılıkta azalma var. Onun için aynaya bakmamız lazım. Gençleşme ama genç kitlelerden kopmayı kendi içerisinde getiriyorsa bir kısım hareketlerimiz, o zaman demek ki kadrolarımızın bu değerleri en geniş gençlik kitleleri ile buluşturmalarında zafiyet var demektir. O zaman siz bu gençlere kızamazsınız. Siz kendinize dair sorgulamaları yapmanız gerekiyor. Onun için dar gruplar, grupçu yaklaşımlar kendi içinde kapalı devre ahbap çavuş ilişkileri ve bunun verdiği kibir, mağrurluk ve bir kısım değerlerden uzak insanlara tepeden bakma alışkanlıklarını terk etmek gerekir. Bu yüzden bu noktada bunları sorgulamamız lazım. Hiçbir sosyalistin halka kızmaya hakkı yoktur. ‘Bizim halkımız ganimetçidir’, uuu vay guzum vay ama bunu söyleyen adam ‘Kıbrıs Türk halkı özne olmalıdır’ diyor. Ama sen kendi halkına ganimetçi diyen bir adam kendi halkını sen nasıl özne yapacaksın? Sen bu halkı aşağılan. Onun için kimsenin kızmaya hakkı yoktur. 1976’da 2 milletvekili çıkardık. Marazımızdan öldük ama yılmadık, halka da kızmadık. Sürekli halkla bağ kurmak geliştirmek, öğrenmek, öğrenci olmak noktasını gündemde tuttuğumuz için kitlelerle büyüyen ve gelişen bir dinamik olduk. Bugün halka kızanlar şunu unutmamak zorunda; aynı halktır Annan Planı döneminde bütün baskılara, teröre, şiddete rağmen meydanlara doluşan. Hoşuna gidene geldiğinde ‘halkım çooook yaşa’ hoşuna gitmeyen bir noktaya geldiğinde ‘bu halk ganimetçidir. Bu halk UBP’ye gider.’ Böyle iki yüzlülük olmaz. Onun için sürekli halk ile bağı gündemde tutacaksın. Bununla ilgili eksiği hep kendinde arayacaksın.