Geçen hafta bu köşede «Gene Mi Hükümet Krizi?!» başlığı altında KKTC’nin sık sık değişen hükümetlerinin yarattığı istikrarsızlıklar yorumlanmıştı. Bir süreden beri mali krizle uğraşan Mağusa Belediyesi’nden sonra sırada Girne Belediyesi olduğuna dair bu hafta içinde basında yer alan bir haber, dokuz yıl önce mali iflası resmen ilan edilen Lefkoşa Belediyesi’nde yaşanan siyasal ve toplumsal bunalımları anımsattı, «Gene mi belediye krizi?!» dedirtti…
Mağusa Belediyesi’nin mali krizde olduğu herkesin bildiği bir sır haline geldi; inkar, yaşananları saklamakta yetersiz kalıyor… Belli ki taraflar halen belediyeyi kurtarma çabasında ve çözüm arıyor… Lefkoşa Belediyesi’nde de öyle olmuştu; inkar ile harcanan zaman, iflasın derinliğini artırmaktan başka bir işe yaramamıştı. Sırada Girne belediyesi de var ise, Lefkoşa Belediyesi’nin mali sıkıntıları halen sürdüğüne göre ve öteden beri mali durumları kötü olduğu bilinen birçok kırsal belediyeler da göz önüne alınırsa, belediyelerle ilgili krizin derinliği büyük olacağa benziyor…
Hükümet ve meclis bu konuda birlikte çalışıp çözüm yaratmazsa, Kuzey Kıbrıs’ın nerdeyse tüm beldelerinde yerel hizmetlerin aksayacağı, çevre ve toplumsal sağlığın tehdit altına gireceğini söylemek kehanet olmayacak; Lefkoşa’da yaşanmıştı zaten… Bir türlü sonuçlanamayan Yerel Yönetimler Değişiklik Yasası daha fazla gecikmeden ele alınmalı ve yerel yönetimleri sürdürülebilir yapıya kavuşturmak için etkili ve verimli bir çalışma yapılmalı… Hükümet partilerinden HP’nin herhangi bir belediyede yönetimde olmaması, hükümet tarafının reform yasası çalışmalarında deneyim ve birikim eksikliği olarak görülebilir ancak gerçekçi ve radikal olabilme kapasitesini da sağlıyor. Mali krize giren belediyelerin yönetiminde genellikle UBP’nin olduğu gerçeğinden hareketle, hükümetin büyük ortağında da «Belediyeler nasıl batar, ne yapılırsa batmayacak?» deneyim ve birikim fazlalığı var; gerçekçi ve radikal olmalarını ise partili belediye başkanları engellemeye çalışacaktır. İşte bu aşamada hükümetin doğru adımı atması HP’nin kapasitesi ile mümkün olacaktır.
Konunun muhalefet partileri açısından da önemi var elbette… Hele ki, UBP’lilern batırdığı belediyeleri kazanıp, sürdürülebilir mali yapıya kavuşturmak misyonunu büyük sıkıntılarla boğuşarak başarmak kaderini yaşayan CTP için de çok önemli bir konu… Ancak, UBP’nin parti içi sıkıntısı CTP’de de var; mevcut belediye başkanlarının yerel yönetimler reformu yasasına katkıları, ihtiyaç duyulan murat gibi değil… En belirgin tavır, belediyelerin birleştirilerek yerel yönetimler sayısının azaltılması konusunda görülüyor. 28 belediyeli mevcut yapı mali ve insan kaynaklarındaki büyük israfın müsebbibidir; en ideal sayı 10’dur, hade olsun 14… Bu sayının azaltılabilmesinde etkin siyasi girişimi, herhangi bir belediyede yönetimde olmayan partiler, yani HP, TDP ve YDP yapabilir… Ve yerel yönetimler sayısı gerçekçi sayıya indirilmemiş biç bir yerel yönetimler reformu yasası reformist değildir, aksine konformisttir.
Belediyelerin mali krize girmesini önleyebilecek tek değişiklik bu değildir elbet… Belediyelerin merkezi hükümet tarafından etkin denetimi kaçınılmazdır. Evet, belediyeler hükümetlerin hegemonyasına girmesin ama batan belediye hükümet kapısına dayanmayacaksa… Eğer batan belediye çareyi hükümette arayacaksa, hükümet de batmayı önlemek misyonunu üstlenmelidir, belediyeler de bunu kabullenmelidir. Hükümetin misyonu belediyenin mali krize girmesini önleyeme yönelik olacak, yönetsel müdahale olmayacaktır. Ancak, belediye başkanının belediyeyi batıracak yönetsel hataları oluyorsa, yani belediye başkanı etkin gelir–gider yönetimi bağlamında akılcı gelir yönetimi ve akıllı gider yönetimi yapamıyorsa hükümetin denetimi onun için bir hegemonya gibi olabilecektir. Belediyenin mali yönetiminde sıkıntı yoksa, hükümetin denetim zemini de oluşmayacaktır.
Belediyenin görevleri genel olarak emek-yoğun işlerdir, özellikle de vasıfsız emeğe ihtiyaç daha fazladır; otomasyonun da sınırlı oranda kullanılabildiği işlerdir. Ancak bu belediyenin istihdam kapısı olduğu anlamına gelmiyor ve her işi de fiilen ve mecburen belediye yapacak anlamına da gelmiyor. İşe ve ihtiyaca göre istihdam, akıllı gider yönetiminde en kritik konudur ve buna tecavüz edenin de parti örgütleri olduğu gerçeği herkesin bildiği bir sırdır. Örgütüne direnemeyen belediye başkanı, belediyeyi batıran başkan da olabiliyor. Dolayısıyla bu noktada da parti yönetimlerinin örgütlerin istihdam talebini dizginlemesi, dizginleyemediği durumlarda da belediyenin emek yoğun işlerinin özelleştirilmesine suskun kalmasında sürdürülebilir belediye yapısı için ihtiyaç vardır.
Kısacası, Mağusa Belediyesi ve Girne Belediyesi mali krizde boğuşuyor ise, boğuşmaktan zaten bitap düşmüş kırsal belediyeler de olduğuna göre, Kuzey Kıbrıs’ta belde insanlarının günlük yaşamını ve ülkenin de çevre sağlığını tehdit edecek olaylar kapının ardında demektir. Ret ve inkarla devam etmek sadece sonucu geciktirecektir. Merkezi hükümet bir an önce yerel yönetimler yasasını meclise getirirse, konunun zaten mağduru olan muhalefetin de katkılarıyla KKTC’de sürdürülebilir yerel yönetimleri yapılandıracak sonuca erken ulaşmak olasıdır.
Ve, Lefkoşa’nın yaşadığını Mağusa ve Girne yaşamadan, «Gene mi belediye krizi ?!» mazide kalabilir…