​​​​​​​Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Misyonu ile ilgili Raporu (24 Kasım 2010)

Bu rapor S/2010/603 sembolü ile Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayınlanacaktır.

Genel Sekreter’in Kıbrıs’taki İyi Niyet Misyonu ile ilgili Raporu

Güvenlik Konseyi Üyeleri’nin bilgisi için ekte sunulmaktadır.

Bu rapor S/2010/603 sembolü ile Güvenlik Konseyi belgesi olarak yayınlanacaktır.

24 Kasım 2010

 

BM Genel-Sekreteri’nin Kıbrıs’taki İyi Niyet Misyonu Hakkındaki Raporu

(Genel Sekreterlik İdari Bürosu tarafından onaylanmış şekliyle)

  1. GİRİŞ
    1. Kıbrıs sorunu yaklaşık 47 yıldır Güvenlik Konseyi’nin gündeminde bulunmaktadır. Genel Sekreter’den Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm bulmak üzere iyi niyet misyonunu kullanması ilk kez Mart 1964’te istenmişti (186 sayılı Güvenlik Konseyi kararı (1964)). Bu tarihten itibaren, yoğun çabalara rağmen başarısızlıkla sonuçlanan 1999-2004 dönemi de dahil olmak üzere, sırayla göreve gelen Genel Sekreterler’le Özel Temsilcileri kapsamlı bir çözüm elde edebilmeleri için iki tarafa yardımcı olmak üzere görev üstlenmişlerdir. Kırk yıldan beridir Güvenlik Konseyi’ne sunulan raporlarda da kayda geçtiği üzere, birçok fırsat kaçırılmıştır.
    1. Sırayla gelen Genel Sekreterler bir yanda Kıbrıs halkı için bir çözüm bulma hedefiyle öte yanda yararlı bir müzakere sürecini devam ettirebilme gayretlerinde sürekli olarak karşılaştıkları güçlükleri uyumsallaştırma mücadelesi vermişlerdir. Aslında uluslararası camia on yıllar boyunca Kıbrıs’ın sorunlu bir bölgede barışın standardını oluşturan bir örnek olabileceği ihtimaline inanmaya devam etmiştir. Hiç şüphe yok ki böyle bir örneğin Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan ve Avrupa Birliği için genel barış getirisi çok büyük olacaktır. Ticaret, turizm, nakliye ve finansal hizmetler alanlarında var olan müthiş potansiyel uzayan anlaşmazlık nedeniyle baskı altında tutulmaya devam edilmektedir. Her iki toplum için de büyük ekonomik fırsatlar yaratacak olması bir yana, Kıbrıslı Rumlarla Türklerin nesillerdir yaşamakta oldukları güvensizlik duygusunu ortadan kaldırabilecek tek çare kapsamlı ve sürdürülebilir bir çözümdür. Her iki tarafın da çekmekte olduğu acılar, sadece kapsamlı bir çözüm vasıtasıyla giderilemeye başlayabilir.
    1. Haziran 2010’da Özel Temsilcim, Güvenlik Konseyi’ne müzakerelerdeki gelişmelerle ilgili bilgi vermiştir. Özel Temsilcim anlamıştır ki önümüzdeki süreç her iki lider açısından da siyasi güçlükler içermektedir. Bir çözüm oluştururken her iki liderin de cesaret göstermeleri gerekeceğini ve bu hususta gerek bölgesel gerekse uluslararası aktörlerin süregelen desteklerinden istifade edebileceklerini görmüştür. Bilahare 15 Haziran 2010’da Güvenlik Konseyi bir karar (S/RES/1930) yayınlayarak liderleri şiddetle müzakere sürecindeki ivmeyi arttırmaya ve kapsamlı bir çözüme ulaşmak için mevcut olan fırsatı sonuna kadar kullanmaya davet etmiştir. Mayıs 2010 tarihli raporumda (S/2010/238) önümüzdeki altı ay boyunca süreçteki ilerlemeyi yakından takip edeceğimi ifade etmiştim. Mevcut rapor söz konusu altı ayada kaydedilen ilerlemeye ilişkin değerlendirmemi içermekte ve Kıbrıs Rum ve Türk toplumlarıyla liderliklerinin değerlendirmesi için tavsiyeler sunmaktadır. Önümüzdeki üç ay zarfında Güvenlik Konseyi’ne güncelleştirilmiş bir değerlendirme daha sunacağım.
  1. GERİ PLAN
    1. Mevcut müzakere süreci 21 Mart 2008 tarihinde Kıbrıs Rum lideri Sayın Dimitris Hristofyas ile Kıbrıs Türk lideri Sayın Mehmet Ali Talat arasında varılan anlaşmayla başlatılmıştı. Söz konusu iki lider 23 Mayıs 2008 tarihinde iki kesimli, iki toplumlu ve ilgili Güvenlik Konseyi kararlarında ifade edildiği şekilde siyasi eşitliğe sahip bir federasyona olan bağlılıklarını yeniden teyit ettiler. Bu ortaklığın Federal bir Hükümeti, tek uluslararası kimliği ve eşit statüye sahip bir Kıbrıs Türk Kurucu Devletiyle bir Kıbrıs Rum Kurucu Devleti olacak (bakınız S/2008/353). 1 Temmuz 2008 tarihinde yaptıkları ortak açıklamada liderler “prensipte anlaştıkları tek egemenlik ve vatandaşlık konularını tartıştıklarını” ifade ettiler. 25 Temmuz 2008 tarihinde yayınlana ortak açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Tam teşekküllü müzakerelerin amacı Kıbrıs meselesine, Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin temel ve meşru hak ve çıkarlarını koruyan, karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm bulmaktır. Üzerinde anlaşmaya varılan çözüm ayrı ayrı ve eş zamanlı referandumlara sunulacaktır”.
  1. 21 Aralık 2009 tarihinde yaptıkları ortak açıklamada ise liderler 2010 yılının Kıbrıs meselesinin çözüm yılı olması yönündeki güçlü arzularını dile getirdiler. 1 Şubat 2010 tarihinde liderler ortak bir açıklamayla sürece olan güçlü bağlılıklarını dile getirerek zamanın çözüm lehine çalışmadığının farkında olduklarını ve iyi niyetle ve kararlılıkla çalışılması halinde en kısa zamanda bir çözüm elde edebileceğine inandıklarını ifade ettiler. Kıbrıs Türk liderine kuzeyde yapılacak seçimlerde yarışabilmek üzere fırsat tanımak için müzakerelere ara vermeden hemen önce 30 Mart 2010 tarihinde yapılan ortak açıklamada liderler çözüm yönündeki iradelerinin kendilerini kısa zamanda karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüme ulaştıracağı şeklindeki kanaatlerini tekrar dile getirdiler.
  1. 18 Nisan 2010 tarihinde yeni bir Kıbrıslı Türk lider seçildi. Yeni Kıbrıslı Türk lider, Sayın Derviş Eroğlu, ve Sayın Hristofyas bana mektup göndererek müzakerelere devam etme kararlarını bildirdiler. 26 Mayıs 2010 tarihinde müzakereler yeniden başladı. Aynı gün yapılan Genel-Sekreter açıklamasında da yansıtıldığı gibi liderler müzakerelere BM parametreleri, ilgili Güvenlik Konseyi Kararları ve 23 Mayıs ile 1 Temmuz 2008 tarihlerinde yapılan ortak açıklamalar temelinde devam etmek üzere anlaştılar.
  1. Tam teşekküllü müzakereler iki yıldır devam etmektedir. Liderlerin özellikle ricası müzakere sürecinin Kıbrıslılar tarafından sahiplenilip Kıbrıslılar tarafından yönlendirilmesi şeklindeydi. Liderlerin oluşturduğu yapıya göre müzakere süreci altı adet çalışma grubu, yedi adet teknik komite ve liderler arası toplantılarla liderlerin seçtikleri temsilciler arası toplantıları içeren tam teşekküllü müzakerelerden oluşmaktaydı. Taraflar Birleşmiş Milletler’in müzakerelere ev sahipliği yapmasını ve yardımcı olmasını rica ettiler. Müzakerelerde tarafların üzerinde anlaştıkları metodolojiye göre “tüm konularda anlaşmaya varılmadan hiçbir konuda anlaşılmış sayılmayacaktı”.
  1. Liderler müzakerelerin başladığı Eylül 2008 başından Kasım 2010’un ortalarına kadar toplam 88 kez toplantı yaptılar. Bu toplantıların 29’u Yönetim ve Güç Paylaşımı, beşi Avrupa Birliği konuları, sekizi Ekonomi konusu, 25’i Mülkiyet konusu, dördü Toprak konusu ve ikisi de Güvenlik ve Garantiler hakkında yapılmıştır. Liderler ayrıca altı toplantı da Vatandaşlık, Göç, Yabancılar ve İltica konularında yapmışlardır. Liderler arasında daha kapsamlı müzakerelere zemin hazırlamak üzere liderlerin ricasıyla temsilcileri ve uzmanları teknik seviyede ilave toplantılar da yapmışlardır.

III. SÜRECİN STATÜSÜ

  1. Sürecin statüsünü değerlendirirken inanıyorum ki şu ana kadar yapılan müzakereleri üç spesifik safhaya ayırmakta yarar vardır: hazırlık dönemi, müzakere sürecinin ilk aşaması (kuzeydeki seçimlere kadar devam eden dönem); ve yeni bir Kıbrıs Türk lideri içermekte olup şu anda devam etmekte olan ikinci aşama. Hazırlık dönemini mevcut müzakere sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak sayarsak, müzakereler iki buçuk yıldır devam etmektedir.

Hazırlık Dönemi

  1. Kıbrıslı Rum lider Sn. Dimitris Hristofyas ile Kıbrıslı Türk lider Sn. Mehmet Ali Talat’ın 21 Mart 2008 tarihinde gerçekleştirdikleri tarihi görüşme, iki taraf arasındaki dört yıllık uzaklaşmayı sonlandırmıştı. Bu dönemde, tam teşekküllü müzakerelerin yeniden başlaması için altyapıyı hazırlamak amacıyla bir dizi çalışma grubu ve teknik komitenin oluşturulması kararlaştırılmıştı. Liderler, çalışma grupları ile teknik komitelerin çalışmalarını gözden geçirmek ve varacakları sonuçları kullanarak Birleşmiş      Milletler       Genel     Sekreteri’nin       gözetiminde       müzakerelere başlamak üzere üç ay sonra yeniden bir araya gelme kararı almışlardı.
  1. 21 Mart 2006 tarihli görüşmede, ayrıca liderler uzun yıllardır Kıbrıs’taki bölünmüşlüğün simgesi olan eski Lefkoşa şehrinin merkezindeki Lokmacı kapısının açılması yönünde mutabık kalmışlardı. Bu adım, iki tarafın ortaya koyduğu ilk önemli güven artırıcı önlemi temsil etmişti. 3 Nisan 2008 tarihinde, kapatılmasından kırk dört yıl sonra, her iki taraftan vatandaşların ve uluslararası toplum üyelerinin katılımıyla, iki liderin temsilcileri ile Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk Belediye Başkanları tarafından açılmıştı.
  1. Her iki toplumdan temsilcilerle, 22 Nisan 2008 tarihinde, altı çalışma grubu ve yedi teknik komite resmen oluşturulmuştu. Yönetim, AB konuları, Güvenlik ve Garantiler, Toprak, Mülkiyet ve Ekonomik konuları ele almak üzere oluşturulan Çalışma Grupları, tarafların uzlaşamadıkları noktaları vurgulayarak, çözümleri için olası seçenekleri de göstererek, özlü konularda mümkün olan en fazla yakınlaşmayı sağlamaları hususunda görevlendirilmişlerdi. Teknik Komitelere; Suç/Suça ilişkin konular, Ekonomik ve Ticari konular, Kültürel Miras, Kriz Yönetimi, İnsani Konular, Sağlık ve Çevre’yi içeren her iki toplum üyelerinin günlük yaşantılarını doğrudan etkileyen konularla ilgilenme görevi verilmişti. Teknik Komiteler’in çalışma amacı, Kıbrıslıların günlük yaşantılarını kalkındırarak anlaşmaya yardımcı bir atmosferi sağlayacak güven artırıcı önlemleri geliştirmekti.
  1. Görüşmelere standart bir ilk “dayanak” oluşturacak şekilde müzakerelerin başlıkları gözden geçirilerek Çalışma Grupları’nın çalışmalarının sonuçları taraflarca sunulmuştu. Çalışma Grupları’ndan üçü daha sonra liderler tarafından kullanılan ortak raporlar çıkarmışlardı. Çalışma Grupları ayrıca, bugün halen büyük ölçüde kullanılmaya devam eden, görüşmelerin prosedürü ve BM’nin rolü ile ilgili çalışma biçimi oluşturmuşlardı.
  1. Bu dönemde, Çalışma Grupları’nın toplantıları taraflar arasında düzenli teatiyi yeniden sağlama hususunda önemli bir rol oynamıştı ve daha fazla güvenin ve güven artırma sürecinin başlangıcını temsil etmişlerdi. Öyle ki, tam teşekküllü müzakereler için yararlı bir zemin oluşturmuşlardı.
  1. Liderler, hazırlık döneminde ayrıca, Teknik Komiteler tarafından hazırlanan 23 “güven artırıcı önlem”in hemen ve tam uygulanması için talimat vermişlerdi. Eylül 2008’den bu yana, Teknik Komiteler’in diğer girişimleri ile birlikte, bu önlemlerin uygulanmasında az bir ilerleme kat edilmiştir. Nisan 2009’da, liderler güven artırıcı önlemlerin dördüne olan bağlılığını yinelemişlerdi. Teknik Komiteler tarafından hazırlanan 23 önlemden bugüne kadar altısı uygulanmıştır. Bunların arasında, Suç ve Suça İlişkin konularda bilgi teatisi için ortak iletişim odalarının oluşması, kapılarda ambülansların geçişlerinin kolaylaştırılması ve Kıbrıs’taki taşınmaz kültürel miras envanterinin oluşturulması ile ilgili projenin uygulanması yer almıştı. Buna ek olarak, Haziran 2009’da liderlerin vardıkları anlaşma sonucunda, 14 Ekim 2010 tarihinde iki lider tarafından Limnitis/Yeşilırmak kapısı açılmıştı. Kapı, kuzeyde Limnitis/Yeşilırmak köyü ile güneyde Kato Pirgos köyünü birbirine bağlıyor.
  1. Hazırlık döneminde yapılan 23 güven artırıcı önleme bağlılık, müzakere sürecinde önemli bir yapıtaşı oluşturmuştu. Güven artırıcı önlemler, uygulamada zaman zaman görüşmelerin hız kaybına uğramasına ve tarafların dikkatini başka yöne çevirmesine neden olduysalar da, çoğunlukla iletişim çabalarındaki günlük engelleri ortadan kaldırarak her iki toplumu rahatlatmaya yardımcı olmuşlardı. Kamuoyuna, birleşik bir gelecek olanağı ve fizibilitesi konusunda umut verici mesajlar verme imkânı sağlamışlardı. Teknik Komiteler’in çalışmaları bugün de genel müzakere sürecinin önemli bir boyutu olmaya devam etmektedir.

Başlangıçtaki Müzakere Aşaması

  1. Başlangıç müzakere aşaması, 3 Eylül 2008 tarihinde tam teşekküllü müzakerelerin resmi açılışı ile başladı. İleri doğru atılan büyük bir adımla, Ağustos 2009’da, liderler kapsamlı çözümü oluşturacak; yönetim ve güç paylaşımı, ekonomik konular, AB Konuları, Mülkiyet, Toprak ve Güvenlik konularının “ilk okuma”sını tamamladılar.
  1. Eylül 2009’da yakınlaşmayı artırmak için ikinci bir okuma başlatıldı. Bu aşamada Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi ve AB Konuları gibi alanlarda bir takım önemli yakınlaşmalar sağlandı. Bu başlıklardaki müzakereler, 2010 yılının ilk çeyreğindeki yoğun görüşmelere yol açan geniş bir zaman diliminde taraflarca hazırlanan ortak kâğıtlar ve köprü oluşturucu öneriler yoluyla yapılmıştı. Bu süreç, her ne kadar uzatılmış olsa da, tarafların yakınlaşma sağlamasına ve farklılıkların olduğu alanlardaki boşluğu daraltmasına imkân vermişti. Yönetim ve Güç Paylaşımı’ndaki görüşmelerde yürütme, yasama, federal yetkiler ve dış ilişkiler üzerinde yoğunlaşılmıştı. AB Konuları’ndaki görüşmelerde ise, birleşik bir Kıbrıs’ın Avrupa Birliği organları içerisindeki pozisyonlarının belirlenmesi, müktesebatın uygulanması, sapmalar (derogasyon) ve anlaşmanın Avrupa Birliği yasal çerçevesine nasıl yerleştirileceği üzerinde durulmuştu. Ekonomi konularındaki görüşmelerde ise federal yetkiler ve görevlerinin yanı sıra federal bütçe üzerinde odaklanılmıştı. Eylül 2009’da, liderler birleşik bir Kıbrıs’a hangi anlaşmaların uyarlanabileceği konusunu görüşmek üzere anlaşmalar konusunda uzman bir grup oluşturmuşlardı.
  1. Bu aşamada, 11-13 Ocak ve 25-27 Ocak 2010 tarihlerinde yapılan ve liderlerin müzakerelere altı tam gün ayırdıkları yoğunlaştırılmış görüşmelerde iki turda kaydedilen ilerleme önemlidir. Yoğunlaştırılmış bu dönemde içerikli kâğıtların listelenmesi ayrıntılı açılım pozisyonları sağlaması bakımından faydalı olmuştur ve tetkik edilen belli konular çerçevesinde müzakerelerde çıkış noktası oluşturmuştur. 31 Ocak’tan 2 Şubat 2010’a kadar, görüşmelere şahsi desteğimi göstermek ve görüşmelerde başarılı bir sonuç elde etmek için süratli bir şekilde gayret göstermenin gerekliliğine vurgu yapmak için Kıbrıs’ı ziyaret ettim. 30 Mart 2010’da, Sn. Hristofyas ve Sn. Talat son görüşmelerini gerçekleştirdiler. Bu zamana kadar iki lider ciddi ilerleme kaydetmişlerdi ve varılan yakınlaşmalardan dolayı cesaretlenmiştim. Özellikle o dönemde, 1 Şubat açıklamalarında yer alan “iyi niyet ve kararlılıkla en kısa zamanda bir çözüm elde edebiliriz” ve “zaman anlaşmanın lehine değildir” şeklindeki beyanlarında da belirttikleri gibi iki taraf da kapsamlı bir anlaşmaya varabileceklerine inanıyorlardı.
  1. 18 Nisan’da Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen seçimlerde Kıbrıslı Türkler Sn. Talat’ın yerine, Derviş Eroğlu’nu liderleri olarak seçtiler. Kuzeyde siyasi yarışın olduğu bu dönemde, müzakere süreci iki ayı aşkın bir süre kesintiye uğramıştı.

Mevcut Aşama

  1. Seçimlerden sonra hem Sn. Hristofyas hem de Sn. Eroğlu, bana görüşmelere devam etme kararlılıklarını beyan ettiklerini ve görüşmelere seçimlerden önce bırakılan yerden devam etmek istediklerini yazmışlardır. Resmi olarak görüşmelerin yeniden başladığı 26 Mayıs 2010 tarihiyle başlayan mevcut aşama mülkiyet başlığını görüşme kararı ile başlamıştır. Önceki görüşmelerde mülkiyet başlığı etkilenmiş mal kategorileri üzerine ortak kağıt ile sonuçlanmıştı. Eylül 2010’un başında her iki taraf da mülkiyet konusunda içerikli öneriler ortaya koymuşlardır ve bu iki öneriyi “evlendirme” çalışmalarını sürdürmektedirler. Mülkiyet konusundaki görüşmelerde mülkiyet komisyonunun kurulması, takas mekanizmaları, iadenin miktarı ve tazminat çeşitleri üzerinde durulmuştur. Mülkiyet konusunun ekonomik ve mali yönlerini ele almak üzere yeni öneriler yapılmıştır. Kıbrıslı Türkler yeni girişimler ortaya koymuşlar ve Kıbrıslı Rumlar da var olan pozisyonlarında değişiklikler yapmışlardır. Mayıs 2010’dan bu yana liderler mülkiyet konusunda 15 defa bir araya gelmişlerdir. Bu görüşmelere, Ağustos tatili sırasında da bir kere olmak üzere iki tam gün görüşme dâhildir. Buna ek olarak temsilciler ve uzmanlar daha teknik düzeyde mülkiyet görüşmelerini ileriye götürmek için 21 defa bir araya gelmişlerdir.
  1. Mülkiyet konusunun müzakerelerdeki tartışmasız en karmaşık konu olduğunu biliyorum ve liderlerin bugüne kadar bu konuyu ciddi çabalar harcayarak ele aldıklarını görüyorum. Ancak, bu önemli konu üzerinde yaklaşık altı ay devam eden görüşmelere rağmen, Özel Temsilcim Mülkiyet konusunda yapılan çabalarda kavramsal çerçevede endişe verici bir şekilde ilerleme eksikliği olduğunu bildirdi. İki taraf arasında temel farklar vardır. Kıbrıslı Rumlar, prensip olarak, kuzeyde malı olan Kıbrıslı Rumların takas, tazminat ve iade arasında seçim yapabilmeleri üzerinde duruyorlar. Kıbrıslı Türkler mallarını geri alabilecek Kıbrıslı Rumların sayısında bir sınır talep ediyorlar. Kıbrıslı Rumlar için bu kabul edilemez. Şu anda bu pozisyonlar uzlaşılamaz.
  1. İki bölgeli, iki toplumlu bir federasyonu başarıyla müzakere etmek için bu ve altı başlığın diğer uzlaşılamaz görünen noktalarında iki liderin uzlaşması gerekeceği aşikârdır. Bunlara Toprak konusu da dâhildir. Kıbrıslı Rumlar Mülkiyet konusundaki görüşmelere Toprak başlığını da eklemeden daha ileri gidemeyeceklerini açıkça belirttiler. Son olarak Kıbrıslı Türkler, iki taraf ve Garantör Güçler’in katılımıyla çok taraflı konferansta ancak toprak konusunu tartışabileceklerini söylediler. Garanti Antlaşması konusunda, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye Antlaşma’nın devamlılığı konusunda ısrar ederken, Kıbrıslı Rumlar sonlandırılmasını istiyor.
  1. 21 Ekim 2010 tarihinde her iki liderle yapmış olduğum telefon görüşmelerinde müzakerelerin mevcut aşamadaki ilerlemesi ile ilgili endişemi dile getirdim. Son haftalarda sürecin yavaş ilerlediğini söyleyerek, barış sürecinde ivmeyi devam ettirmek için şu anki Mülkiyet görüşmelerinde somut ilerlemeler elde etmeleri konusunda liderleri teşvik ettim. Mülkiyet konusundaki içerikli öneriler tablosu önemli ilerleme sağlamış olmasına rağmen, sabit pozisyonlar olarak kalmak yerine yakınlaşma arayışları için bir platform olarak kullanılırlarsa ancak faydalı olabilirler.
  1. 18 Kasım’da New York’ta iki lider ile görüştüm. Çalışma yemeğini de içeren ve dört saat süren görüşmede müzakerelerdeki bütün başlıklarda elde edilen ilerleme incelenmiştir. Birçok özlü konu tespit ettim ve liderlerden bunlar üzerine çalışmalarını ve bana ilerleme konusunda Ocak ayının sonuna kadar bilgi vermelerini istedim.
  1. Bu süreç boyunca müzakere yapısının tüm yönlerinde BM kolaylaştırıcı rolü üstlenmiştir. Altı çalışma grubu, yedi teknik komite ve tam teşekküllü müzakereleri kapsayan müzakere yapısının hiçbir yönü, Birleşmiş Milletler’in devamlı desteği ve varlığı olmadan faaliyette bulunmamıştır. İyi niyet misyonu, taraflara görüşlerini düzenlemeleri, her iki tarafın endişelerini dengeleyerek ve sürecin Kıbrıslılara aitliğini koruyarak karmaşık sorunların üstesinden gelebilmeleri için yardımcı olarak süreci mümkün kılmıştır. Bu destek her iki tarafça iyi karşılanmıştır.

VI. GÖZLEMLER

  1. Söz konusu müzakerelerin yol gösterici ilkesi, Birleşmiş Milletler’in hem sözde, hem de fiiliyatta güçlü bir şekilde desteklemekte olduğu müzakerelerin “Kıbrıslılar tarafından yönlendiriliyor” olmalarının yanı sıra “Kıbrıslılara ait” olmaları ilkesidir. Bu durumda, her iki liderin de müzakerelerin seyri, başarısı veya başarısızlığı için sorumluluk almaları gerekmektedir. Bunu başka hiç kimse yapamaz. Kıbrıs liderliği demek, süreci ilerletmesi gereken ve onu raydan çıkarmaya çalışanlara karşı savunması gereken liderler demektir.
  1. Daha önce de birçok kez belirttiğim gibi, görüşme süreci ucu açık bir süreç olamaz. Ancak, kritik bir fırsat penceresinin hızla kapanmakta olduğundan endişe duyuyorum. Liderlerin tam teşekküllü müzakereler başladığı tarihten bu yana 88 kez görüşmüş oldukları doğrudur ve kendilerini göstermiş oldukları bu bağlılık için takdir ediyorum. Ancak, müzakerelerin başarısının asıl ölçütü, liderlerin kaç kez görüştükleri değil, zor konularda karşılıklı olarak kabul edilebilir çözümler bulma konusunda ne kadar ilerleme kaydetmiş olduklarıdır. Sadece görüşme yapmış olmak için görüşme yapmak sonuç açısından verimli olmayacaktır.
  1. Bugüne kadarki süreç, önemli olaylar öncesinde kısa süreli dinamizmin yaşandığı ama genelde ağır ilerleyen dönemlerle tanımlanabilen bir seyir izlemiştir. 2011 yılının ikinci çeyreğinin siyasi ortamının yapıcı gelişmelere vesile olmasının pek mümkün olmayacağından endişe duymaktayım. Mayıs ayında Güney’de Parlamento seçimleri, Haziran ayında ise Türkiye’de seçimler yapılacaktır. Seçim dönemi gibi yoğun siyasi dönemler hiçbir toplumda uzlaşı veya esneklik gösterilecek dönemler olmamıştır. Eğer seçimler öncesinde tüm başlıklarda kayda değer fikir birliği sağlanamazsa, görüşmeler ertelenebilir ve müzakerelerin kaçınılmaz bir şekilde başarısız olması yönünde ciddi bir risk ortaya çıkabilir.
  1. Son zamanlarda yapılan kamuoyu yoklamaları, her iki toplumda da barış için istek olmasına rağmen, sürmekte olan müzakerelerde kalıcı bir anlaşmaya ulaşılmasının potansiyel başarısıyla ilgili olarak kamuoyunda var olan şüphenin büyümeye devam ettiğini göstermektedir. Kamuoyu yoklamaları, halkın bir çözüme ulaşılacağı yönündeki beklentilerinin çok düşük olduğunu ve her iki tarafta da, çözüme ulaşılsa bile, öteki tarafın bu çözümü ciddi şekilde onurlandırmaya niyeti olduğuna dair inanç olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, çözümün kapsamlı bir plandan daha fazlasına ihtiyacı vardır. Çözüm, getireceği tüm faydalarını ve birleşik Kıbrıs’ı savunacak güçlü ve kararlı bir liderliğe ihtiyaç duymaktadır.
  1. Görüşmelerde ortaya koydukları işbirliği atmosferine rağmen, liderlerin görüşmeler ertesinde halka yönelik söylemleri müzakerelerde ilerleme olduğuna işaret etmemektedir. Süreç boyunca, hem hükümetteki hem de muhalefetteki siyasi liderler karşı tarafı görüşmelere zarar vermekle suçlamıştır. Liderlerin zaman zaman birbirleriyle ilgili olarak yaptıkları çıkışlar, halkın liderlere ve barış sürecine karşı güven duymasına katkıda bulunmamıştır. Taraflardan hiç biri, bir çözüm önerisi sunmak üzere açıkça stratejik bir söz verildiği zaman kamuoyunun kolayca ikna edilebileceğini sanmamalıdır. Olumsuz mesajlar döngüsünü tersine çevirmek liderlere düşmektedir.
  1. “Her konuda anlaşma sağlanana kadar, hiç bir konuda anlaşma sağlanmış sayılmayacaktır” ilkesine bağlı olarak müzakerelerin resmi olarak neredeyse tamamen gizli tutulması, pratik açıdan bakıldığı zaman anlaşılabilir olsa da, kamuoyu açısından yararlı olmamıştır. Gizlilik ve şeffaflık arasındaki gerilim barış süreçlerinde hiç bir zaman kolay olmamıştır. Maalesef, halkın müzakereler ile ilgili edinebildiği tek detaylı bilgi, medya yoluyla sızdırılan bazı metinler olmuştur. Kamuoyu yoklamalarının halkın genelinin görüşmelerde neler olduğuyla ilgili daha fazla bilgilendirilmek ve sürece daha fazla katkı koyabilmek istediklerini ortaya koymuş olması şaşırtıcı değildir. Güvenlik Konseyi kararları, tarafları defalarca halklarını “çok önceden” bir referanduma hazırlamaları yönünde uyarmış ve Mart 2010 tarihli Ortak Açıklama da, görüşmelerin gizliliğine bakılmaksızın, liderlerin toplumlarını bugüne kadar kaydedilen ilerleme ve hala çözümlenmesi gereken farklılıklar hakkında bilgilendirmeye yetkilendirmiştir. Kapsamlı bir çözüm hazır oluncaya kadar vatandaşları bu konularda bilgilendirmemek, referandum zamanı geldiğinde hazırlıksız ve yeni fikirlere açık olmayan bir kamuoyu ile karşı karşıya kalmak demektir.
  1. Medyada Birleşmiş Milletler ile ilgili doğru olmayan ve çoğunlukla olumsuz görüşlerden oluşan sürekli bir bilgi akışı olması beni büyük bir hayal kırıklığına uğratmıştır. BM hakkındaki bu eleştiri ve yanlış bilgileri çok talihsiz bulmaktayım. Çözüm karşıtlarının BM’in güvenirliğini zedelemeye yönelik çabaları sürecin kendisine zarar vermektedir.

V. SONUÇ

  1. 21 Ekim 2010 tarihinde liderlerin her ikisiyle de şahsen konuştum. Uluslararası toplumun adadaki bölünmeyi sona erdirmeye çok önem verdiğini hatırlattım. Barış müzakereleri her zaman zor ve çoğunlukla güçlüklerle doludur. Bunun farkında olarak, BM 47 yıldan fazla bir süredir önemli ölçüde insani, barışçıl, finansal ve diğer kaynaklarını Kıbrıs’taki uzlaşmayı ve sosyo-ekonomik gelişimi desteklemek için kullanmaktadır. Birleşmiş Milletler’in beş Genel Sekreteri, barış müzakerelerini kolaylaştırmaya yardımcı olmak için adaya iyi niyet misyonları göndermiştir. BM’in tüm üye ülkeleri, iki toplumun adayı olumlu ve yapıcı bir bakış açısıyla yeniden birleştirecek bir çözüm arayacakları beklentisiyle iyi niyet ve desteklerini sunmuştur.
  1. Uluslararası toplum, adayla ve bölgeyle ilgili kararının kritik bir öneme haiz olması ve başarılı olacağına dair net bir beklentinin varlığından dolayı, Kıbrıs barış süreciyle ilgilenmeye devam etmektedir. 21 Aralık 2009 tarihinde her iki taraf Kıbrıs sorununa 2010 yılı sonuna kadar bir çözüm bulunması için ciddi şekilde ümitli olduklarını belirtmişlerdir. Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum bu taahhüdü kabul etmiştir. İlerleme kaydedilmiş olmasına rağmen, bu ilerleme endişe verici derecede yavaş seyretmiştir. Şubat ayında adaya yaptığım ziyarette, her iki toplumun liderini de bu tarihi fırsatı kaçırmamaları için cesaretlendirdim. Kıbrıs’taki liderlerin bu fırsatı gerektiği gibi değerlendirecekleri ve olası bir çözümün ulaşılabilir olduğu yönünde uluslararası beklentiler yüksekti. Yılın sonlarına yanaştığımız bugünlerde bu beklentilerin karşılanmadığını görmek hayal kırıklığı yaratmaktadır.
  1. Şimdi, tüm çabaları, müzakereleri başarılı bir sonuca ulaştırmaya adamanın zamanıdır. İki bölgeli, iki toplumlu bir federasyona olan bağlılıklarını dile getirmiş olan Kıbrıs’taki liderlerden bu sonuca ulaşmak için vermiş oldukları sözü yerine getirmeleri beklenmektedir. Ayrıca, bölgedeki tüm aktörleri, yapabildikleri her şekilde, söz konusu müzakereleri hızlı ve başarılı bir sonuca ulaştırmaya yardımcı olmak için olumlu katkıda bulunmaya çağırıyorum. Birleşmiş Milletler, Kıbrıslılar tarafından yönlendirilen ve Kıbrıslılara ait bu süreci mümkün kılan rolünü devam ettirmeye hazırdır.
  1. Birleşmiş Milletler, en başından bu yana süreci tarafsız ve içten bir şekilde desteklemiştir ve desteklemeye de devam edecektir. Genel Sekreter Özel Danışmanı Sayın Downer ve ekibi sürece mümkün olduğunca yardımcı olabilmek için çok çalışmaktadırlar ve ben onları tam olarak desteklemekteyim. Sürecin önümüzdeki bu aşamasında da BM sürece yoğun bir şekilde katılacaktır. Ancak, Kıbrıs’ın kaderi büyük ölçüde iki toplumun liderlerinin elindedir. Önümüzdeki gün ve haftalarda, adanın ve vatandaşlarının geleceği ile ilgili rotayı onlar belirleyeceklerdir. Bu onların seçimi olacaktır.

VI. TAVSİYELER

  1. Değerlendirme ve gözlemlerim ışığında, her iki lider ve toplumun değerlendirmesi için aşağıda bazı tavsiyeler sunuyorum.
  1. 18 Kasım tarihli görüşmede kararlaştırıldığı üzere, liderlerle Ocak ayında yeniden buluşacağım. Bu görüşmede liderler, kalan ana anlaşmazlık noktalarını aşmak için pratik bir plan hazırlamış olmalılar. Bunu yerine getirmeleri için kendilerinden özellikle çaba göstermelerini rica ettim.
  1. Müzakerelerin devam etmekte olduğu kamu atmosferinin iyileştirilmesi, özellikle de sürecin başarısının nihayette her iki toplumda ayrı ayrı ve eş zamanlı olarak yapılacak olan referandumlarda bir anlaşma için oy kullanacak olan halkların elinde olacağı düşünüldüğünde, barış görüşmelerinin başarıya ulaşması açısından önemlidir. Müzakerelere yardımcı olacak bir ortam temin etmenin önemi göz önüne alındığında, iki lideri  de  basınla  olan  ilişkilerinde  dikkatli  olmaları  ve  mesajlarını yakınlaşmalar ve önümüzdeki süreç üzerinde yoğunlaştırmalarını tavsiye ederim.
  1. Müzakerelerin gizliliği olduğunu teslim ederken, liderleri hem kişisel olarak, hem de ortak olarak daha yapıcı ve uyumlu mesajlar vermeye davet ediyorum. Bu konu da en az görüşmeleri yürütme sorumlulukları kadar önemli bir konudur. Bunun gerçekleşmesi, barış sürecine olan kamu güveni ve desteğini güçlendirecek ve her iki tarafta da bilgiye yapıcı bir şekilde ulaşılmasını sağlayarak liderlerin işini kolaylaştıracaktır.
  1. Her iki toplumda da siyasi partilerin önemli rolünün ve her iki lidere de toplumları tarafından verilen bir çözüm önerisini müzakere etme görevinin önemini teslim ederek, her iki tarafta da parlamenterler ve siyasi aktörlerin, liderlere potansiyel bir çözümü iyi niyetle müzakere edebilmeleri için yeterli alanı sağlayarak, müzakere sürecine desteklerini daha uyumlu bir şekilde belirtmeleri gerektiğine inanıyorum.
  1. Sivil toplumun bir çözüme ulaşma ve varılacak çözümün uygulanması çabalarına faal olarak katılımı ve bağlılığı müzakerelerin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Kamu desteğinin zayıf olduğu bu dönemde sivil toplum, hem liderleri hem de süreci desteklemekte her zamankinden daha önemli bir rol oynayabilir. Buna ek olarak, Güvenlik Konseyi’nin 1325 sayılı kararında belirtildiği gibi, kadınların barış görüşmelerindeki önemli rolünü akılda tutarak, taraflara ada çapında sivil toplum savunucuları ve bilim adamlarının oluşturduğu Toplumsal Cinsiyet Danışma Ekibi ile çalışmalarına devam etmelerini ve ekibin toplumsal cinsiyet odaklı tavsiyelerini müzakerelerde tartışılan ana konular çerçevesinde ciddi şekilde göz önüne almalarını tavsiye ediyorum.
  1. Kıbrıs’ta Özel Danışmanım’ın Ofisi, UNFICYP, UNDP ve diğer BM ofisleri ve programlarından oluşan Birleşmiş Milletler, her iki tarafın kapsamlı ve yaşayabilir bir çözüme ulaşabilme çabalarını desteklemek için bağımsız ancak koordineli bir bütünlük içinde faaliyet göstermektedir. Güvenlik Konseyi tarafından görevlendirildiği üzere, ülkedeki gelişmeler ve tarafların görüşlerini göz önüne alarak UNFICYP’in acil durum planlamasıyla ilgilenmeye devam ettim. Önümüzdeki aylarda, UNFICYP’in Kıbrıs’taki varlığının devam etmekte olan gelişmelere uyumlu hale gelebilmesi için tavsiye maksatlı olarak daha geniş bir değerlendirme yapmayı planlıyorum.

Belgeler Haberleri