Geçtiğimiz Salı akşamı, ABD’den Georgetown Üniversitesi Çatışmaların Çözümü Master öğrencilerinin, barış için çabalarıyla tanınan sivil toplum örgütü HASNA’yla birlikte hazırladığı çeşitli soruları yanıtladık… Zoom aracılığıyla düzenlenen toplantıda biz, “kayıplar”la ilgili çalışmalarımızı, Kıbrıs’ta barış için bir altyapının nasıl inşa edilmesi gerektiğini, eğitim ve medyanın durumunu anlattık. Akademisyen Haris Psaltis ise, kendi çalışmalarını ve araştırmalarını aktararak, özellikle eğitim ve toplumların temasları üzerindeki bulgularını ve öngörülerini aktardı.
Zoom toplantısını şu adresten izleyebilirsiniz:
Strovulos’ta yeni kazılar…
Kayıplar Komitesi’nin kazıları adamızın kuzeyinde ve güneyinde devam ediyor. Engomi/Tuzla’da yüzeyde bazı insan kalıntıları görüldüğü yönünde bilgiler üzerine başlatılan kazı, yağmurlar nedeniyle kazı alanının çamurlanması nedeniyle buradaki ekibin Vuno’ya (Taşkent) gönderildiği öğrenildi. Kazı ekibi burada bir “kayıp” Kıbrıslırum’un gömü yerini arayacak.
Kayıplar Komitesi’nden edindiğimiz bilgilere göre, Strovulos’ta da 1963-64’ten iki “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün olası gömü yeri olduğu söylenen noktada yeni bir kazı başlatılmasının beklendiği öğrenildi.
Şillura’da (Yılmazköy) ise bir gaminide “kayıp” bir Kıbrıslırum askerin gömülü olabileceği bilgisiyle başlatılan kazı devam ediyor.
Lapta’da ise daha önce yapılmış olan bir kazıda genişletme yapılıyor çünkü bu alanda bazı insan kalıntıları bulunmuştu. Ancak yağmurlar nedeniyle bu alan çamurlandığı için, ekip Digomo’da (Dikmen) başka bir olası gömü yerine gönderildi. Digomo’da da bir “kayıp” Kıbrıslırum’un olası gömü yerinde kazı yürütülecek. Lapta’da bir diğer kazı daha devam ediyor, bu alanda da bazı “kayıp” Kıbrıslırum askerlerin gömü yeri aranıyor.
Aşşa’da ise (Paşaköy) bir kuyuya bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömüldüğü yönünde bilgiler üzerine başlatılmış olan kazılar sürdürülüyor.
Maratovuno’da (Ulukışla) yüzeyde bazı insan kalıntıları görülmüş olduğu bilgisi üzerine, burada başlatılmış olan kazı da devam ediyor.
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz…
Doğduğum Ev
Yaşar İsmailoğlu
Hatırlıyorum
Doğduğum evi hatırlıyorum
Leymosun’un Arnavut Mahallesi’nde
Suvayet Abanın hamamının hemen yanında
Çukur Ev’de...
Avlusunda kocaman bir ağaç
Harnıp mıydı yoksa cümbez
Gazlambamız yanardı geceleri
Kocaman camdan fanozu
Odanın ortasında bir mangal
İçinde koz koz yanan şinya kökleri...
Nenem Süleyman dayımla gelip aldı anamı Trahon’dan
Leymosun’da Kübra Ebe
Benden önce doğan iki ablamı kaybetmiştk
Nenemin endişesi ondan
Bir de İtalyan bombalarından...
Küçücük bir penceresi vardı avluya açılan
Suvaları dökülmüş kerpiç tuvladan
Sabahları uğrardı doğduğunda güneş
Vakti belliydi şaşmıyordu bir milim
Kış olunca karabulutlar esir alırdı onu
Biz çaresiz beklerdik sabırsız
Doğsun da ısıtsın bizi
Ne gün uzardı ne de gece
kaybederdi zamandan ama biz bilirdik o orada bulutların ötesinde
Ve bulutlar dağılınca o gelecek
Umudum vardı bir gün dönecektik köye anamla
Orada apacıktı güneş asiydi sanki mavzeri omuzunda
korkmazdı kara bulutlardan
Nefesime nefes katan rüzgarlar
Kurutacaktı saçlarımı ıslatsa da yağmurlar
Çünkü biliyordum çıkıp gelecekti güneş…
Yıllar, aylar ve günler geçti
Aylar geçti ne yazını gösterdi ne de kışını
ve sonrasında hatırladım hatırladıklarımı
Büyümüştüm yağmurun kendisi ben oldum
Karabulutları yırtıp ışık saçan o, ben oldum
Arnavut Mahallesi’ni hatırlayan ben oldum
Cümbez ağaçlarını
Yabani biber ağaçlarını ve sarı sarı dikensiz gülleri
Hatırlıyorum, hatırlıyorum sıvası düşmüş kerpiç evimizi
Sardunyaları, kral ile kraliçe çiçeklerini ve avlumuzu kaplayan elif ağacını
Gınnap ağaçlarını Hüdaverdi dayının bahçasında
Duvarın öte yanında
Huzur veren, sevdalı yasemin ağacını
Bizim avluya taşan Yeni Dünya meyvelerini
Dayımları, teyzemi, Hulus dedemi nenem ‘Çukur Havva’yı
Köyden dönünce
Bebeklikten çocukluğa
Çocukluktan gençliğe uzanan yılları, neşelesini ve hüznünü
Sallandığım arzular, değişen aceleciklerimde saklı yaramazlıklar
Hatırlıyorum, hatırlıyorum
Yıllar geçse de esen poyrazların taa evimize kadar taşıdığı
Azgın dalgaların tuzunu
Bir tüy hafliğinde bir mekandan ötekine konan insalcıl duygularım
Ayaklarım sağlam bastı toprağıma kanmadım hiç ayarsız fısıltılara
Küçücük bir ev ve aydınlığın karanlığında ve endişeli bekleyişlerimi
Deniz olur, dalga olur boğardı anamın ağlamakları
Savaş vardı, korku yorgan gibi örtüyordu üstümüzü
Nefeslerimizi kaybederdik
Ve insanlar ölüyordu…
Gökyüzüne yakın değildik sanki burası
denizen altında karanlık bir yerde
Ve gökyüzü sanki bastıracak gibi yakınımızda
Çocuksu duygular, çocuksu korkular ve çok çabuk gelip geçen yıllar
Hatırlıyorum, hatırlıyorum doğduğum ev’i, eskileri…
5.12.2020
Gittin, aralık bıraktık kapımızı dönersin diye...
Bedia Balses Çeliker
Gittin, Aralık bıraktık kapımızı
dönersin diye
ince çizgiler, incelikler,
kışlık şiirler birikti
yoktu sesin tarhana kokan gecelerde
yoktu esmer gülümseyişin
üflenen hiçbir mumun renginde
eksik fotoğraflar çektik,
güldük, çok güldük hem de
belki duyar da gelirsin diye
Aralık kaldı kapımız
hiç dinmeyen bir soğuk girdi
O Aralık kapıdan içimize ...
Aralık 2020
Bizim ölü bölgemiz...
Yorgos Moleskis
Sürekli birbirinden uzaklaşan
Tektonik plakalar arasında bir çatlak gibi
Bizim ölü bölgemiz de sürekli genişliyor
Bir taraftan ötekine doğru...
Çöllerin toksik tozlarını kaldırır,
Zehirli gazlar çıkarır,
Yeryüzünü ve suları çok derinden kirletir,
Tüm alanı ele geçirmek ister ve
Bizleri iki adaya dönüştürmek
Birbirinden uzaklaşan...
Bizim ölü bölgemiz,
Ölülerin kemikleriyle örülmüştür
Bunlar yağmurda ve güneşte beyazlaşır,
Öykülerinden ve isimlerinden boşalarak...
Her bir tarafta kayıtsızlık alır gider başını...
Kimi zaman insanlar canlı olarak geçer sınırı
Ve sonra anılara dönüşürler...
Evler, orada yaşamış olanları unuturlar,
Ağaçlar kendi gölgelerini unutur, güller kendi kokularını,
Zeytinler kendi yağlarını, çiçekler kendi ballarını...
Ölüm mesajları delip geçer, taa uzaklara ulaşır,
Evlere girer, ofislere
Arabalara ve uçaklara ve yabancı ülkelere varırlar:
Kostas, Yiannis, Maria göçüp gitti bu hayattan,
Fikret, Yücel, Hikmet,
Ondan, bundan, diğerinden...
Yarın cenaze töreni var, öbürgün, ondan sonraki gün,
O köyde, bu şehirde, o ülkede...
Şimdi artık yalnızca ölüler dönecek kendi topraklarına
Ve etrafta evsiz ve sağır-dilsiz olarak dolanacaklar...
Şimdi artık umudumuz yavaş yavaş yitip gidiyor,
Bir zamanlar düşlerimizi getirip kuşlar gibi
Üstüne oturduğumuz,
Şiirlerimizi ondan beslediğimiz umudumuz:
Mayınları etkisiz hale getirelim,
Ve bunlardan çocuklara oyuncak yapalım,
Yeşil kanı örtsün
Ölüler dirilsin
Ve kendi isimlerini haykırsın yüksek sesle,
Güvercinler konsun yere
Ve barış tohumlarını tırtıklasınlar...
Sürgündeki sözcüklerimiz
Şiirimize geri dönsün diye...
(Alekos Tringidis’in Rumca’dan İngilizce’ye çevirdiği şiiri Türkçeleştiren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 7.12.2020)
DEVAM EDECEK