Bir insana verilecek en iyi yanıt gerçeği söylemektir bazen.
Bundan daha güçlü bir söylem olamaz.
Çünkü “inkâr” edilen hakikat insanı her daim yorar!
* * *
“Seçtirilmiş” dendiği zaman o nedenle çok içerliyor ‘Cumhurbaşkanı’ Ersin Tatar!
Kendine güvensizliği ortaya çıkıyor.
“Kim kırdı vazoyu” diyen ev sahibinin çığlığı karşısında kabuğuna çekilmiş işgüzar bir hizmetkâra dönüşüyor yüz hatları… “Kabahatini” biliyor ama daha fazla bağırarak, bunu örtmeyi deniyor.
Olmuyor!
* * *
Türkiye’nin ada yarısında kurduğu ‘tahakküm’ üzerinden bir varlık arayışı nasıl bir biçareliktir siz söyleyiniz.
Ya “istenmek” üzerinden…
Ya “istenmemek.”
Kendimiz olamamak, belirleyen, yöneten, eyleyen…
Bir grup “Türkiye beni istiyor” diye kendini göstermek derdine düşmüş.
Bir diğer grup “Türkiye bizi istemiyor.”
Güler misin ağlar mısın bu halimize…
* * *
“Yapacak bir şey yok” diyor Tatar.
“Yetkim yok” yerine…
Aslında “acınası” bir durum, bir toplum lideri için!
Çünkü kendi halkını ateşe atıyor, düşmanlaştırıyor, hain ilan ediyor.
“Türkiye’miz” diyor ama “Kıbrıs’ımız” demeye dili varmıyor.
“İşgalci dediler” diyerek hem onaylıyor sınır dışı eylemini, hem de hedef gösteriyor.
Bir lider için utanılması gereken tavır takınıyor.
Utanma duygusunun bile yorulduğu yerde usanmıyor bu himayeci, intikamcı, yaralayıcı tavırdan…
* * *
Kıbrıslı Rumların Ercan üzerinden Türkiye’ye gidişleri de mi yasaklanacak böylece…
Hangisi “işgalci” demiyor acaba?
* * *
Çok daha dramatik şu aslında…
Bu ülkenin pek çok insanına, yurt dışına gitmek için tek bir seçenek kalıyor şimdi.
Larnaka ya da Baf’tan uçmak…
Limasol’dan gemiye binmek…
Ada dışına erişim ve seyahat özgürlüğünü kullanabilmek için Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kullanmak.
Bunu öneriyor, güya “Kıbrıslı Türk toplum lideri…”
Kendi “yokluğunu” ilan ediyor.
* * *
Kişisel ihtiras uğuruna bu yurdu böldükleri yetmiyor, kendi toplumlarını da çiğniyorlar hoyratça… Toprak, su, ışık ve insan ve tarih ve coğrafya affetmeyecek hiçbirini…