“Gerçeğin iki yüzü…”

Sevgül Uludağ

VOICE OF THE ISLAND

Orestis Ayisilau

2003’de barikatlar açıldığında, ben tam sekiz yaşındaydım. Kıbrıs sorunu ile ilgili neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. O günlerde atmosferde, özellikle duygu yüklemesi vardı. Binlerce insan (Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum) yaklaşık otuz yıldır doğduğu ve büyüdüğü yerleri ziyaret etmenin fırsatını buldu. Utanç duvarlarında bir delik açıldığında, herkes gibi bizde diğer tarafa geçmek için sıraya girdik. Duygularımız tuhaf ve karışıktı.

Daha önce görmediğim yerleri ve tarihi, ailemden kısıtlı bir şekilde öğrendim. Savaşın dehşetini yaşamayan küçük bir çocuk olarak, Kuzey’e ilk geçişimde yaşadığım duygular anlatılamazdı. Başka dili konuşan, başka dini olan insanları gördüğüm zaman kötü veya rahatsız olmadım, aksine vatanımın tahmin ettiğimden daha zengin bir kültüre sahip olduğunu fark ettim. Tek dileğim en azından bir insan tanımaktı çünkü bir köprü örüldüğü zaman, duvarın bir parçası tamimiyle yerle bir oluyor.

Yıllar geçtikçe pek çok Kıbrıslıtürk’le tanıştım ve onlarla çoğu vatandaşımızda var olan nefret ve önyargıya inat çok güçlü bir arkadaşlık bağı kurdum. Bir şeyle veya bir insanla tanıştığın zaman insan doğası gereği oluşan o korku ortadan kalkıyor. İnsanlara ve olaylara hayali benzetmeler yaratan, gerilime meyilli olan bir toplumda yaşıyoruz. Ben bile bu yaratılan hayal ürünlerine inanmıştım, fakat onları tanıdığım zaman düşündüğümün yanlış olduğunu anladım. Seninle aynı özelliği, aynı yemekleri, şarkıları ve dansları olan kişilerle tanıştığın zaman anlıyorsun ki onlar da senden bir parça. Toplumda sürekli barış kelimesini duyuyoruz. Ama acaba bu barış tam olarak nasıl? Ve nasıl hayal ediliyor? Bazı kişiler için barış taksimdir. Tüm uzlaşma çabalarını reddederek, karanlık yolu seçip taksimin barış olduğunu düşünüyorlar. Bazı insanlar için ise barışın bilinmeyen bir anlamı vardır ve bu yüzden durumu dikkate almıyorlar.

Fakat başka kişilere göre barış; sevgi, affetmek, güven ve tekrar birleşmek demektir. Diğer toplum için tehlike değil zenginlik demektir. Kaos değil umut demektir. Belirsizlik değil kesinlik demektir. Belki de hepimiz bu yolu bu barışı mı seçmeli miyiz? Acaba asıl barış bu mu?
(VOICE OF THE ISLAND - Orestis Ayisilau – 26.10.2016)

-------------------------------------------

 

Bir yüzleşme girişimi: “Durduğun yeri kaz…”

***  EMAA ve Rooftop Tiyatro Grubu’nun ortak projesi “Sanat Aracılığıyla Yüzleşme” çerçevesinde Kıbrıs’tan dört genç sanatçı, Berlin’de on gün süreyle dört Avrupalı sanatçıyla birlikte yaratıcılıklarını kullanma olanağı elde ediyor…

EMAA ve Rooftop Tiyatro Grubu’nun ortak projesi olarak Avrupa Birliği finansmanıyla yürütülmekte olan “Sanat Aracılığıyla Yüzleşme” çerçevesinde Kıbrıs’tan dört genç sanatçıya, Berlin’de on gün süreyle dört Avrupalı sanatçıyla birlikte yaratıcılıklarını kullanma olanağı sunuluyor.

“Sanat Aracılığıyla Yüzleşme” projesinden yapılan açıklamada şöyle denildi:
“AÇIK ÇAĞRI – Genç Sanatçılar Rezidansı, Berlin, 1 – 10 Aralık 2016

Berlin'de Yapılacak Olan 10 Günlük Görsel Sanatlar Rezidansına Katılacak 4 Kıbrıslı Sanatçı Seçimi
Akdeniz Avrupa Sanat Derneği (EMAA) ve Rooftop Tiyatro Grubu Aralık ayının başında, Berlin'de yapılacak olan Genç Sanatçılar Rezidansı için Açık Çağrı bildirmekten mutluluk duyar. Rezidans, 4 Kıbrıslı ve 4 Avrupalı, toplamda 8 sanatçıya ev sahipliği yapacak ve küratörlüğünü de, küratör ve aynı zamanda bir görsel sanatçı olan Naomi Hennig gerçekleştirecektir. "Durduğun yeri kaz" konu başlıklı rezidans, tarihi şehirlere odaklanarak, kişinin kendi işyerinin tarihini araştırması fikrini irdeleyen 1978 tarihli Sven Lindqvist'in kitabına atıfta bulunmaktadır.

Tarihi yazmak, kısıtlayıcı sosyal, yasal ya da siyasi denetimlerin kaldırılarak daha fazla hak veya özgürlüğe olanak sağlayan, özgürleştiren müşterek bir sorumluluk olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu sorumluluk profesyonellere ya da iktidar temsilcilerine teslim edilmemelidir, "aşağıdan" oluşturulmalıdır.
10 günlük atölye aşamasında 8 sanatçıdan oluşacak grup aynı çatı altında misafir edilip çalışmalarını gerçekleştirecek ve rezidans,  Berlin'in Wedding bölgesindeki Uqbar ve iki komşu galeride yapılacak sergilerle son bulacaktır. 

Konsept ve başvuru hakkında daha fazla bilgi web sitesinden ve/veya

projenin Facebook sayfasından (https://www.facebook.com/ConfrontationThroughArt/) edinilebilir.
Başvurular 6 Kasım 2016 tarihinde Kıbrıs saati ile gece yarısı sona erecek ve seçilen 4 Kıbrıslı sanatçı 10 Kasım 2016 tarihinde duyurulacaktır.

4 Avrupalı sanatçıyla birlikte çalışma şansını elde edecek olan 4 Kıbrıslı sanatçı, küratör tarafından seçilecektir. Rezidans, 1 Aralık 2016 tarihinde başlayacak ve 10 gün sürecektir. Atölye çalışmasının sonunda, 10 Aralık 2016 tarihinde rezidans süresince üretilen tüm eserlerin gösterime sunulacağı bir sergi düzenlenecektir.

Tüm Rezidanslar, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen "Sanat Aracılığıyla Yüzleşme: Kıbrıs'ta Uzlaşı Aracı olarak Çağdaş Sanat", 2014-2017 projesi çerçevesinde düzenlenmektedir.
Projeyle veya açık çağrılarla ilgili daha çok bilgi için lütfen
web sitemizi: www.art-confrontation.com
ve Facebook sayfamızı: https://www.facebook.com/ConfrontationThroughArt 
ziyaret ediniz veya proje koordinatörlerimize ulaşınız:
Proje Koordinatörü: Özgül Ezgin / E-mail: ozgul.ezgin@gmail.com /
Tel: 00 90 533 864 04 18 
Proje Koordinatör Yardımcısı: Argyro Toumazou /
E-mail: argyro@toumazou.com / Tel: 00 357 99 31 72 78”
Projeye başvuracak olanların 35 yaş altındaki sanatçılar olması gerektiğine dikkat çekiliyor…

NAOMI HENNIG’IN SÖZLERİ…
Bu on günlük Genç Sanatçılar Rezidansı’yla ilgili olarak rezidansın küratörü Naomi Hennig, “Sanat Aracılığıyla Yüzleşme” internet sitesinde özetle şöyle yazıyor:

“Her yer, zamanda bir fenomen olarak okunup yorumlanabilir… Tarihsel şehirlerin dikey bir tarihinin yanı sıra, hem fiziksel, hem de sembolik düzeylerde kazılması gereken bir yeraltı tarihinin de bulunduğu belirtilebilir. 
Berlin gibi bir yerin araştırılması, pek çok yönde yapılabilir – bir şehir haritasındaki farklı koordinatlar arasında hareket edebilir insan ancak aynı zamanda olduğunuz yerde hiç kıpırdamadan durarak sokaklarda ve mahallelerde yankılanan öyküleri ve hatıraları dinleyebilirsiniz, resmi tarihlerin yanı sıra anlatılmamış öyküleri de dinleyebilirsiniz…

Lefkoşa gibi bir şehrin gelecekte yeniden birleşip birlikte yaşanacağı bir gerçekliği düşlemek için geçmişte bölünmüş bir kent olan Berlin Kıbrıs bağlamında bir örnek oluşturabilir… Böylesi bir kıyaslama da kendiliğinden yeni sorular ve yeni tartışmalar ortaya çıkaracaktır. Projemizin merkezinde olan yeniden yakınlaşma, bir yandan kentsel nüfus arasında bulunan farklı sosyal ve etnik gruplar arasında arabuluculuk yapma, öbür yandan da yükselen yeni sağ popülizmi karşısında uyumlaştırmayı hızlandırma sürecinde bir dayanışma yaratma gibi farklı düzeylerde bir ihtiyaçtır…

Berlin’in parçalanmış, sürekliliği olmayan bir tarihi vardır, kentsel alanı araştırmaya, keşfetmeye, yorumlamaya ve yeniden biçimlendirmeye açıktır. İnsanlar ve kimliğe ilişkin ortaya konmakta olan ana akım anlatıları kolayca kabul edilmemektedir ve burada yaptırılan her anıt, sert kamuoyu tartışmalarıyla karşılanmaktadır: Neyi anmalıyız, neden, nasıl ve kimler tarafından yapılmalıdır bu? Peki ya kamu alanından silinmiş anıtlar ve hatıralar ne olacak?

Kayda geçilmemiş veya kayıp tarihler de yeni bir anlam kazanmaktadır – o da bilinçli olarak görmezden gelinmiş “öteki” bir geçmiştir. Çünkü elbette kolayca unutmak gibi bir şey yoktur…”

Berlin rezidansının ana teması olan “Durduğun yeri kaz…” hakkında ise Naomi Hennig şöyle diyor:
“Öyleyse söylenmeyenleri, unutulmuş gibi duranları kazmak, bunları hiçlikten kurtarmak sanatçıların, şairlerin, film yapımcılarının işi değil midir?...

Berlin’deki kolektif tartışmaların, toplantıların ve gezilerin amacı da böylesi bir tarih yazıcılığının ne anlama geldiği hakkındaki anlayışımızı geliştirmek ve katılımcının bireysel pratiğinde buna bir bağ bulmaktır. Ben grubu bu şehrin çoğunlukla unutulmuş mikro tarihinden ve kültürel belleğinden bir şeyler paylaşmaya ve bunun üzerinde birlikte düşünmeye davet ediyorum.”

DEVAM EDECEK